• İstanbul 23 °C
  • Ankara 28 °C

İsmail Hacıfettahoğlu: Trabzon Valiliği Neşriyatı ve Devlet Ciddiyeti

İsmail Hacıfettahoğlu: Trabzon Valiliği Neşriyatı ve Devlet Ciddiyeti
Trabzon Valiliği Neşriyatı ve Devlet Ciddiyeti

Devlet yayın yapmalı mı? Kitap veya mecmua gibi neşriyatta bulunmalı mı? Bu sorular zaman zaman sorulmasına, devlet yayıncılığına karşı çıkanlar bulunmasına rağmen Devletimiz merkezi idareleriyle, mülki ve mahalli idareleriyle sürekli yayın yapmaktadır.

Burada sorulması gereken soru şudur: Devlet nasıl yayın yapmalı, bu yayınlar nasıl gerçekleştirilmelidir?

Malûm olduğu üzere devlet; mevzuatıyla, muamelâtıyla, merasimleriyle var olan bir hükmü şahsiyettir. Yaptığı işler de onun ciddiyetine ve mehabetine uygun olmak zorundadır. Peki devletin yaptığı işlerden biri olan devlet neşriyatı nasıl gerçekleştiriliyor?

Oyun başlamadan kurallar konduğu gibi devletimiz yapacağı yayınların kurallarını bir çerçeve yönetmelikle belirlemiş, yayın yapacak devlet kurum ve kuruluşları bu çerçeve yönetmeliği kendi özel durumlarına uyarlayarak çıkarttıkları yönetmeliklerle bu faaliyetlerini sürdürürler.

İşleyiş genelde şöyledir: İlgili devlet biriminin amiri, yayını düşünülen veya dışarıdan yayınlanmak üzere gönderilen kitap veya dergi materyalini ilgili yönetmelik uyarınca oluşturulan Yayın Kuruluna gönderir. Yayın Kurulu bu malzemeyi konunun bir uzmanına incelettirir. Kurul o uzmanının raporunu esas alarak görüşmesini yapar ve kararını verir. Karar müsbetse o devlet biriminin amiri tarafından onaylandıktan sonra icra edilir ve yayın gerçekleştirilir. Tabii ki Kurulun kararına göre şartnameler hazırlanır, usulüne uygun olarak işlem tamamlanır.

Bu prosedürün de mutlaka istisnaları olur, ki vardır. Bu da malûm kaideyi bozmaz.

Ancak devlet lâ yüsel olamaz. Olmamalıdır.  Devlet ciddî bir müessesedir. Aldığı her kararı ciddi müzakereler neticesi alır. Yaptığı her faaliyeti, her icraatı da devlete yakışan ciddiyetle yapar. Özellikle azamî ciddiyet isteyen, sadece güne değil istikbale de matuf olan, devletin görüşünü yansıtan kitap neşriyatının çok daha dikkatle ve özenle yapılması gerektiği açıktır.

Devlet neşriyatında devletin iç ve dış siyasetine ters, kendisini iç ve dış kamuoyunda zor durumda bırakacak, düşmanlarına malzeme olacak görüşler, bilgiler yer almaz.

Bilgi hataları, tashih hataları olmaz. Olursa da asgarî seviyede olur.

Neşriyatta suç teşkil eden, yüz kızartacak intihallere rastlanmaz.

Yayın hedef kitlesine uygun olarak hazırlanır ve estetiğiyle, muhtevasıyla tartışmasız olur. Meselâ, ilmî bir yayında yazımından basımına bulunması gereken, içindekiler, dipnot-son not, kaynakça, dizin gibi unsurlara mutlaka yer verilir.

Bu genel çerçeveden Trabzon Valiliğinin neşriyatına kısaca bir göz atalım.

DÜNYA HARBİ VE TRABZON VALİLİĞİ İNTERNET SİTESİ

Günümüz insanı bilgiye en kısa yoldan ulaşmaya çalışır ve interneti kullanır. Trabzon hakkında bilgi edinmek isteyen yerli ve yabancı kişilerin de ilk başvurdukları kaynaklardan birisi resmî internet siteleridir. Trabzon Valiliği de diğer valiliklerimiz gibi bir internet sitesi oluşturdu. Trabzon tarihi ile alâkalı bilgi edinmek için bu siteye baktım. Karşıma çıkan bilgiler kafamı allak bullak yetti. Dehşete düştüm.

Valiliğin resmî internet sitesinin tarih coğrafya bölümünü yazan görevli, 1868 yılında bir olaydan bahsettikten hemen sonra sözü dünya harbine getiriyor, insanın ağzını açık bırakacak şu cümleleri kuruyor:

“Birinci Dünya Savaşı sırasında, Ruslar Trabzon’a saldırır (14 Nisan 1916). Trabzonlulardan oluşan vurucu güçler (Milis), bu saldırı sırasında gerilla savaşı verirler. Bu sıralarda, cepheye gönderilmek üzere Hamidiye Zırhlısının desteğinde Trabzon Limanına gelen cephane Trabzonlu gençlerce büyük bir heyecan içinde boşaltılıp Maçka’ya taşınır.

Çaykara’da Sultan Murat Yaylasında (10 Haziran 1916), Of’ta Baltacı, Arsin’de Yanbolu Derelerinde Ruslara karşı başarılı savaşlar verilmiş, ancak o yıllardaki koşullar altında düşmanın Trabzon’a girmesine engel olunamaz ve Ruslar 14 Nisan l916 yılında Trabzon’a girer. Rusların Trabzon’da kaldığı bir yıl, on ay, on günlük süre içinde özellikle Rumlar ve Ermeniler, yerli halka büyük işkenceler yaparlar; sayısız insan öldürürler.

1917′de Rusya’da “Bolşevik Devrimi” olur, Çarlık Yönetimi yıkılır. Bunun üzerine Rus ordusunda büyük bir panik başlar. Bu Rusların Trabzon’dan çekilmesine de yol açar. Öte yandan, batıdan doğuya doğru kayan ve Karadağ’da toplanan Türk Çeteleri, Akçaabat’a inerek Yüzbaşı Kahraman Bey’in komutasında üç koldan Trabzon’a doğru yürürler ve 24 Şubat 1918 tarihinde Trabzon’a girer.”     (Bkz.: http://www.trabzon.gov.tr/tarihcaografya)

Vay bee!.. Dünya Harbi ve Trabzon resmî tarihe göre demek böyleymiş!.. Oysa biz bu hususu ne kadar da farklı biliyor muşuz? Ne kadar yanlış şeyler okumuş, dedelerimizden, ninelerimizden ne kadar farklı şeyler dinlemişiz!.. Okuduklarımıza ve dinlediklerimize güvenerek 1914-1918 yılları arasını ‘Trabzon’un tarihindeki en hicranlı yılları’ olarak kabul etmişiz!..

100. yılını idrak ettiğimiz işgal 16 Nisan değil 14 Nisan’mış! Ruslar aynı gün Trabzon’a saldırmış ve hemen almışlar! Harp dediğin de ‘milis’ler tarafından ‘gerilla’ harbi şeklinde olmuş! Meğer Trabzon’un Kurtuluşu da öyle bildiğimiz gibi değilmiş! Yani Trabzon,  Erzincan Mütarekesi gereği, Kurmay Albay Kâzım Bey (Özalp) kumandasındaki 37. Kafkas Fırkası tarafından kurtarılmamış, kurtarma işlemi Yüzbaşı Kahraman Bey’in önderliğinde milisler tarafından gerçekleşmiş!..

Trabzon’un çok yazan bir yazıcısı bir camiin müezzininden kitabında söz ederken; “KTÜ profesörleri kadar ilmi vardı” diye yazmıştı. Bu satırları yazan, yazmakla kalmayıp onları Trabzon Vilâyetinin internet sitesinde devlet görüşü olarak yayınlayacak kadar cesur ve özgüven sahibi bu devlet görevlisini, İnegöl’den Trabzon’a vapur kaldıran KTÜ tarih profesörleri ve yetkililer değerlendirmeli!.. Fahri profesörlük olmasa bile, yakın tarihe bu acayip katkılarından dolayı en azından bir fahri doktora unvanı hak etmiş olmalı!..

İdarî yönden de herhalde ‘görev ihmali’,’görev kusuru’ gibi disiplin hükümlerine değil, ödül hükümlerine tabii olmuştur.

Geçelim ve bu yazıyı yazmamıza vesile olan Trabzon Valiliği neşriyatından, devlet ve kitap ciddiyetiyle bağdaştıramadığımız iki kitap üzerinde duralım.

TRABZON VALİLİĞİNİN ‘BÜTÜNCÜL YAPIT’I ‘TRABZON FOLKLORU’ VE CİDDİYET

Trabzon Valiliği’nin 2 numaralı kitabı ‘Trabzon Folkloru’… Yazarı Haydar Gedikoğlu.  2016 İstanbul basımı.  Ansiklopedik boyda 512 sayfalık kitabın kapağında, Karadeniz’i çağrıştırsın istenmiş ki, kara renk hâkim.  Birinci hamur kâğıda renkli basılı kitap, yer yer abartılı da olsa, bol görsel malzeme ile desteklenmiş.

Kitabın kapağını açtığımızda jenerik sayfasının hemen ardından karşımıza Trabzon Valisi Sayın Adil Celil Öz’ün imzasını taşıyan ‘Sunuş’ çıkıyor. Sayın vali ‘Sunuş’ yazısında, folklor ve bizde yapılan folklor çalışmaları hakkında bilgi verdikten sonra sözü Trabzon folkloru üzerine yapılan çalışmalara getiriyor. Bugüne kadar yapılan çalışmaları hem az sayıda ve hem de yetersiz buluyor. Ona göre; Trabzon folkloru bugüne kadar ‘bütüncül bir çalışmaya konu olamamıştır.’

Sayın vali bu tesbiti yaptıktan sonra kitabı ve yazarını okuyucuya şöyle tanıtıyor:

“Bu bağlamda yaşamının yarım asırlık kısmını Trabzon folkloruna adamış, bu konuda derlemeler yapmış, eserler yayımlamış, ilimizi ulusal ve uluslararası folklor etkinliklerinde temsil etmiş değerli eğitimci Haydar Gedikoğlu’nun birikimini bir kitaba dönüştürmeyi Valilik olarak bir tür kadirşinaslık örneği olarak gördük. Gedikoğlu’nun Trabzon folkloruna dair elinizdeki bu eseri, bu alanda yapılmış ilk bütüncül çalışma olması bakımından önemli bir boşluğu dolduracak ve bu alanda yapılacak daha kapsamlı akademik ürünlere zemin hazırlayacak niteliktedir.”  (s. 3)

Sayın valinin folklor ve özellikle de Trabzon folkloru konusunda şahsî birikimi olduğunu sanmıyorum. Burada serdedilen görüşlerin ve yapılan tesbitlerin bir uzman raporuna dayandığını düşünüyorum. Tartışılır bulsak da bunlara sözümüz yok.

Sayın valinin yazar hakkında verdiği bilgilere gelince, bu bilgiler mutlaka devletin hafızasından derlenmiş ‘sunuş’a konmuş olmalı. Yani Vilâyet arşivinde veya bağlı birimlerin arşivlerinde bulunan konuyla alâkalı, kişinin özlük dosyası gibi, arşiv materyali değerlendirilmiş buradan elde edilen bilgiler okuyucuyla paylaşılmış. 

Şayet böyle değilse, Sayın Valinin yazarla olan özel dostluğu neticesi bu bilgilere ulaştığı ve kanaatlerini okuyucuyla paylaştığı anlaşılır. Bunun dışındaki ihtimaller rahatsız edici olur ve ‘Devlet haysiyeti’ ve ‘ciddiyeti’ açısından sorgulanması gerekir.

Devletimizin mümtaz bir valisi, bir kitap yazarı için, elinde bilgi-belge olmadan, ‘yaşamının yarım asırlık kısmını Trabzon folkloruna adamış’,’ bu konuda derlemeler yapmış’,’ ilimizi ulusal ve uluslararası folklor etkinliklerinde temsil etmiş değerli eğitimci’ ifadelerini kullanmamalı. (Ki sayın yazar tarafından kitabın sonuna konan biyografide ‘ulusal’ ve ‘uluslar arası temsil’den söz edilmiyor.)

Burada akla, ‘acaba bir oldubittiyle kitaba sayın valinin imzasını taşıyan böyle bir sunuş mu kondu?’ sorusu geliyor.

Sunuş’taki övgüleri ve değerlendirmeleri bir yana koyalım ve Ziya Paşa’nın meşhur

“Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz. 
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde”
 beytini esas alarak ‘Trabzon Folkorü’ne bakalım.

Önce ‘İçindekiler’ ve ‘Kaynakça’…

KİTABIN İÇİNDEKİLERİ GİZLEYEN ‘İÇİNDEKİLER’İ

6 ve 7. sayfalarda kitabın içindekileri adeta gizleyen 2 sayfalık ‘İçindekiler’ bölümü karşımıza çıkıyor. Zaten sistematiği, belli bir düzeni olmadığı ilk bakışta anlaşılan 516 sayfalık ‘bütüncül yapıt’ın içinde çok sayıda başlık göze çarpıyor. Bunlardan ancak 26 başlık, özensiz, dikkatsiz bir şekilde, şişirilerek ‘İçindekiler’e girebiliyor. Diğer başlıklar ise dışarıda kalıyor.

Kitabın içindeki başlıkların onda birini bile yansıtmaktan uzak bu bölümü maalesef kitap ciddiyetiyle bağdaştırmak mümkün değil.

KAYNAKÇA VE KAYNAKLARIN KULLANIMI

Malûm olduğu üzere bilimsel eserlerde kaynakça önem arzeder ve genellikle kitabın sonuna konur. Bu kitapta da kaynakça 505 ve 506. sayfalarda düzenlenmiş. Ancak, son derece baştan savma, özensiz, dikkatsiz, ciddiyetten uzak bir şekilde…

Şöyle ki;

1 – Kaynakçalar bilindiği gibi birkaç tarzda düzenlenir. Yazar bu tarzların hiçbirine riayet etmemiş. İlk olarak kitap adıyla başlamış (Ağasar Çepni Kültürü), ikinci kaynağa kişi adıyla devam etmiş (Ahmet Adnan Saygun),  Bir müddet sonra yazarlar soyadlarıyla sıralanmaya başlamış, (BORATAV, Pertev Naili), daha sonra tekrar isme dönülmüş (Fethi Gedikli)…

2 – Yazarlara kitaplarda olmayan sıfatlar ilâve edilmiş. Meselâ Adnan Saygun’un 1937’de Numune matbaasında basılan 71 sayfalık ‘Rize, Artvin ve Kars Havalisi Türkü, Saz ve Oyunları Hakkında Bazı Malumat’ adlı eserinin kapağında adı A. Adnan Saygun olarak yer almaktadır. Yazar isme Prof. Dr. Sıfatı da ilave etti ki, müzik tarihimizde önemli bir yere sahip olan merhumun 1985’te ‘sanatçı profesör’ unvanı aldığını biliyorduk, ancak doktorasının olduğunu bu sayede öğrenmiş olduk!

Ahmet Caferoğlu İstanbul Üniversitesi hocası olmasına, kitabının üzerinde adının önüne ‘Prof. Dr.’ sıfatı konmasına rağmen, kaynakçada bu sıfat yer almıyor. Ancak kitabı iki defa kopyalandığından olsa gerek mükerrer yer alıyor. İkisinin sonunda da ne hikmetse ‘s. 25, 26’ ibaresi gözüküyor.

3 – Bazı kaynakların baskı tarihleri yazar adlarından sonra parantez içinde verilmiş. Tabii bu da kaynakçalarda ve dipnotlarda kullanılan bir tarz. Yazarın her hangi bir tarzı benimsemediği çok açık. Her tarzdan bir parça alması ise,  değişik kaynaklardan kopyala/yapıştır tekniği (!) ile kitabını oluşturmasından kaynaklanabilir.

4 – Kaynakçalarda metinde istifade edilen kaynaklar düzenli bir şekilde yer alır. Elimizdeki bu iddialı ‘bütüncül yapıt’ta ise intihal yapılan kaynaklar şöyle dursun, bizzat metinde adı geçen eserlere bile kaynakçada yer verilmemiş.  Mahmut Ragıp Kösemihal, Hamamizâde, Ahmet Vefik Paşa, Şâkir Şevket, Ksenefon’un … ilh.eserleri gibi…

Meselâ;

Hamsiname’nin kapağı kitabın 71. sayfasına fon oluştururken, yazarından mehazlı-mehazsız çok miktarda alıntı yapılmasına rağmen Hamamizade ne kitabıyla ne de yazılarıyla kaynakçaya giremedi.

Mahmut Ragıp Gazimihal’in Türk Halk Oyunları Katalogu adlı eserinden alıntı yapılmasına (s. 133) rağmen eser Kaynakça’da yok. 

TRABZON FOLKLORU ÜZERİNE BUGÜNE KADAR YAPILAN ÇALIŞMALARA KISA BİR BAKIŞ

Gedikoğlu’nun düzensiz ve yetersiz ‘Kaynakça’lı kitabını daha iyi değerlendirebilmek için Trabzon folkloru üzerine yapılan çalışmalara bir göz atalım. 

Trabzon folkloruyla ilgili ilk çalışmaları yapanların arasında, Trabzon’la alâkalı hemen her konuda olduğu gibi, karşımıza Hamamizâde İhsan çıkar. O, ya bizzat ‘Hamsiname’ gibi yapandır, ya ‘Trabzon Kitabeleri’ gibi yardımcı olandır, ya Ahmet Caferoğlu’nun eserinde olduğu gibi teşvik eden, destekleyendir.

Bilâl Aziz Yanıkoğlu’nun, sahanın uzmanı Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri’nin takriziyle 1943 yılında neşrettiği, ‘Trabzon Havalisinden Toplanmış Folklor Malzemeleri’ eseri bu vadideki kitaplaştırılmış ilk derleme çalışması sayılır. Hemen ardından Oflu Necati Balaşoğlu’nun ‘Karadeniz Destan ve Deyişleri’ kitabı çıktı.

Trabzon folkloru üzerine ilk ilmî çalışmayı Prof. Dr. Ahmet Caferoğlu’nun yaptığı söylenebilir. İstanbul Üniversitesi hocası olan Caferoğlu 1945 yılı yazında, üniversitenin teşvik ve himayesinde bölgeye gelerek 6 ay boyunca, Ordu’dan Rize’ye kadar olan bölgede ilmî metotlarla yoğun bir derleme çalışması yapmıştır. Bu çalışma, 1946 yılında Türk Dil Kurumu tarafından, ‘Kuzeydoğu İllerimiz Ağızlarından Toplamalar Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Yöresi Ağızları’ adıyla kitap olarak neşredildi.  Kitabın Trabzon’a ayrılan bölümünde (131-256 sayfalar arası) Trabzon’dan usulüne uygun olarak derlenmiş, türkü, mani, masal, efsane gibi folklor malzemesine, kaynak kişileri de belirtilerek transkripsiyonlu bir şekilde yer verilmiştir. Bu eserde yer alan bölüm, Trabzon sözlü halk kültürünün bu tarihe kadar kurallara uygun olarak yapılmış en geniş derlemesidir.

Hamsinâme’den sonra Fındıknâme

Fındık üzerine onlarca eser yazan Kemal Peker 1955 yılında, kardeşi Orhan Peker’in desenleriyle neşrettiği Fındıknâme’sini merhum İhsan Hamamî’ye; “Mektepte şakirdi olduğum hocam, hayatta hürmetkârı olduğum üstadım, aynı şehirli olmak bakımından hemşehrim….” İfadeleriyle ithaf eder. İstanbul Maarif Kitaphanesi neşri olan 128 sayfalık eserde bölgenin temel ürünlerinden fındığa aid folklorik malzeme vardır.

Yakın Zamanlarda Yapılan Neşriyattan

Trabzon folkloru üzerine son yıllarda epeyce kitap çıktı. Bunlar arasında Prof. Dr. Ali Çelik’in Şalpazar/Ağasar ve Çaykara halk kültürü üzerine iki ayrı derleme eseri (Trabzon Şalpazarı Çepni Kültürü, Trabzon Valiliği Yayını, Trabzon 1999, 608 s. – Çaykara Halk Kültürü, İstanbul 2005, 365 s.) ile 2005 yılında Akçağ Yayınevinden çıkan 526 sayfalık ‘Manilerimiz ve Trabzon Manileri’ adlı kitabını görüyoruz.

Bu sahada çalışma yapan bir başka akademisyen ise Prof. Dr. Necati Demir. Prof. Demir sahaya çıkarak topladığı malzemeyi kaynak kişisi, yeri ve tarihiyle kaidesine uygun olarak tesbit ederek üç cilt halinde toplam 1349 sayfa hacminde neşretmiştir. Prof. Dr. Necati Demir’in 2006 yılında Gazi Kitapevi yayınları arasında çıkan bu eserinin adı ‘Trabzon ve Yöresi Ağızları’dır.

Merhum Tevfik Vural Ciravoğlu’nun 1940’lı yıllarda İnan Mecmuası’nda neşredilen folklor yazılarını esas alan çalışmasının Trabzon Araştırmaları Vakfı’nca 2009 yılında ‘Trabzon Folkloru’ adıyla kitaplaştırılması sahaya ayrı bir zenginlik katmıştır. 

Trabzon folkloru üzerine dikkate değer çalışmalar yapan bir başka isim ise Dr. Mustafa Duman’dır.  Mustafa Duman daha önce değişik yerlerde çıkan yazılarını da bir araya getirerek kitaplaştırdı. ‘Trabzon Halk Kültürü’ adını taşıyan 656 sayfalık eser 2011 yılında Heyamola yayınları tarafından okuyucuyla buluşturuldu.

Abdullah Gülay’ın 2001 yılında Geyikli Belediyesi yayını olarak çıkan ‘Ağasar Kültürü’ adlı eseri ise çok zengin folklor malzemesine sahiptir. Hasan Kalyoncu’nun 2010 yılında yayınladığı yoğun emek mahsulü ‘Tonya’ adlı kitap da yörenin zengin folklor malzemesini ihtiva eden kaynak eserlerdendir.

Bunların dışında, Haşim Karpuz gibi, M. Reşat Sümerkan gibi çok sayıda kişi tarafından makale olarak yazılmış dergilerde, gazetelerde ve internet sitelerinde neşredilmiş, tebliğ olarak sempozyumlarda sunulmuş, tez olarak kabul edilmiş Trabzon folkloruna ait çok sayıda çalışmalar vardır.

Trabzon Valiliğinin bu çok iddialı ‘bütüncül’ (ne demekse) Trabzon folkloru kitabında en azından bu çalışmaların bibliyografyasını, bir dökümünü görmek isterdik.

MUHTEVA

Kitabın muhtevasına baktığımızda karşımıza, çeşitli yazılı kaynaklardan deforme ederek, çoğunlukla kaynak gösterilmeden yani intihalle alınan, tekrarlarla şişirilen, yazar tarafından yapılmış folklor ilmine uygun tek bir derlemenin bulunmadığı, tashih ve bilgi hatalarıyla dolu bir kitap çıkıyor. Yazar kitabının önemli bir kısmını bazı internet sitelerini yağmalayarak, kopyala/yapıştır tekniğiyle (!) oluşturmuş. Bunların mehaz gösterilmesi şöyle dursun, çoğunluğunun kaynakçada bile adları geçmiyor.

Yağmalanan internet sitelerinden birisi Karadeniz kültürünü yansıtmaya çalışan Serander…  Meftun Şengün’ün Serander’ini hangi fedakârlıklarla kurduğunu, içindeki ürünleri ne zahmetlerle temin ettiğini bilenlerdenim. Bu ürünlerin kıymetini bilen Meftun Bey, onları korumak için kendince tedbirler de almıştı. Sayfaları kopyalanamıyordu. Her ürünün altına da; ‘Her hakkı saklıdır. Yazarının ve Serander.Net’in izni olmaksızın alıntı yapılamaz, kullanılamaz’ ibaresini koymasına rağmen Serander’i yağmalandı.  

Folklor ilmine göre derlenmemiş, -ki derlemelerde künye; yani yer, tarih, derlenen kişi mutlaka belirtilmesi icap eder- başkaları tarafından derlenen malzeme ve bilgi, o kaynaklar çoğunlukla mehaz dahi gösterilmeden, bir kısmı bozularak (Yazar, nesirlere müdahalesini bir başka kitabında; ‘…anlatımını ve özgünlüğünü bozmadan birkaç ekleme ve çıkarma yapıldı’ ifadesiyle masum göstermeye çalışmıştı. Bkz.: Gedikoğlu, Doğu Karadeniz…, s. 193), değiştirilerek kitaba konmuş. Kitabın birçok yerinde bölge insanı; adetlerinden, inançlarından, dini uygulamalarından dolayı aşağılanmış, tahkir edilmiş.

Yörenin tarihini, coğrafyasını, takvimini bilmediği anlaşılan bu yazar, oluşturduğu bu defolu malzemenin değişik versiyonlarını, maalesef çoğu kamu kuruluşlarında, defalarca kitap olarak neşretti. İltifat ve itibar gördü. Bu kitapların sadece bir tanesi özel yayınevi tarafından neşredilmiştir ve yayına hazırlayanın ciddiyetini taşıdığından dipnotludur. (Bkz.: Haydar Gedikoğlu, Doğu Karadeniz Masallar Öyküler Söylenceler Destanlar, Yayına Hazırlayan Veysel Usta, Trabzon 2008)

KAYNAKLARI KULLANMA

Kitaptan yazarın kaynakları usulüne uygun kullanmayı bilmediği anlaşılıyor. Birkaç örnek:

M. R. Gazimihal’den alıntı var. Ancak eserin adı var, künyesi ve sayfa numarası yok. (s. 133) Aynı sayfada Ahmet Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmanî’sinden alıntı da var, usulüne uygun not yok.

Anabasis’ten mehaz var kitabın künyesi yok, sayfası yok. (s.156)

Şakir Şevket’in Trabzon Tarihi mehaz gösteriliyor. Ancak künye, sayfa yok. (s. 162)

Mustafa Duman’ın kemençenin Fransa’dan geldiğine dair görüşüne yer veriliyor. Ancak kaynağı belirtilmiyor. (s. 188)

“İsmail Gökmen, 16-18 Nisan 2006 günleri arasında Trabzon Türk Ocağı tarafından düzenlenen ‘Uluslararası Trabzon ve Çevresi Tarih ve Kültür Sempozyumu’nda okuduğu bildiride…” (s. 363) deniyor. Bu sempozyumda sunulan bildiriler kitap olarak neşredilmesine rağmen yazar, ne bildirinin adını, ne de sempozyum kitabında yer aldığı sayfayı zikrediyor. Kaynakça’da da yok.

Ahi Evren’i anlatırken iktibas yaptığı kaynağı; “Araştırmacı Özhan Öztür’ün (Öztürk olacak İH) hazırladığı ‘Karadeniz Ansiklopedik Sözlük’ adlı kitabın ikinci cildinde…” (s. 433) şeklinde veriyor. Kaynağın künyesi, sayfa numarası yok. Kaynakça’da da yok.

Aynı sayfada; “Onunla kaynaklarında buna benzer başka yazılarla da karşılaşılıyor” (s.433) anlamsız, garip ifadeden sonra, nereden alındığı belli olmayan Ahi Evren Camii ile alâkalı tırnak içinde bilgi veriliyor.  

MEHMET ÂŞIK VE HAMSİ

Sayın yazar, ‘Hamsi Vurdu Karaya’ başlığı açıyor. Bu başlık altında tarihimizde ilk seyahatnâme yazarı Trabzonlu Mehmet Âşık’tan, Evliya Çelebi ve Kâtip Çelebi’den söz ediyor.

“Trabzonlu bilgin Mehmet Aşık’tan günümüze…”, “Trabzonlu şair ve düşünür Mehmet Aşık’ın (doğum 1555) Menazir’ül Avalim’inde…” demesine rağmen, ne söz konusu eserden, ne de Cihannüma’dan hamsiye dair hiçbir şey aktaramıyor.  Seyahatnâme’den hamsiye dair bilinen dörtlüğü okumakla yetiniyoruz. (s. 67)

Okuyucu, yazarın ‘bilgin’, ‘şair ve düşünür’ sıfatlarını verdiği, eseri yüzyıllar sonra Prof. Dr. Mahmut Ak tarafından basılı hale getirilen müellifin hamsi hakkında yazdıklarını okumak istemez miydi?

Oysa bu hususta yazarın yapması gereken basitti. O da; TTK tarafından 3 cilt olarak basılan, maalesef hak ettiği ilgiyi görmeyen, bu değerli eseri temin ederek ilgili bölümü okuyucusuyla paylaşmaktı. 

YAZAR YAŞADIĞI COĞRAFYAYI TANIMIYOR TARİHİNİ YETERİNCE BİLMİYOR

Trabzon Folkloru kitabı incelendiğinde yazarın Trabzon’un coğrafyasını ve tarihini böylesi bir çalışmayı yapacak kadar bilmediği anlaşılıyor. Kitabın her tarafına yansıyan bu eksikliğin en barizlerinden birisi ‘Sargana Destanı’nda ortaya çıkıyor.

Sargana hadisesi malûm… Muhtemelen, H.28 Ramazan 1225/M. 28 Ekim 1810 tarihinde Rus donanması bölgeyi işgal etmek üzere Akçaabat’ın batısına, Sargana/Sarhana Burnu’na çıkartma yapar. İşgal harekâtı, askerî birlikler ile kadın erkek yöre halkının kahramanca karşı koyması neticesi Rusların hezimetiyle neticelenir.

Gedikoğlu bu savaşa, ‘Sargana Destanı’ başlığı altında kitabında yer veriyor. Tashih hatalarından yazarın başka kitaplarından özensiz bir şekilde taranarak aktarıldığı anlaşın bu bölümde şöyle deniyor:

“Savaşa katılmak için Rize’den, Of’tan, Sürmene’den yola çıkanlar Yanbolu deresine, Maçkalılar Sülüklü’ye, Tonyalılar Söğütlü’ye, Tirebolu, Görele ve Vakfıkebirliler Şalpazarı’na vardıklarında zafer haberini alarak sevinçle geri döner.” (s. 225)

Acaba Tirebolulular, Göreleliler, hele hele Vakfıkebirliler Akçaabat’ın Sargana’sına gitmek için neden ‘Şalpazarı’na varırlar’?! Yoksa Şalpazarı 1810 yılında Vakfıkebir Akçaabat arasında mıydı? Bu ifade maalesef sadece burada değil, yazarın daha önceki kitaplarında da aynen yer alıyor. (Bkz.: Haydar Gedikoğlu, Doğu Karadeniz Masallar Öyküler Söylenceler Destanlar, Serander Yayınları, Trabzon 2008, s.174, H.Gedikoğlu, Efsane ve Halk Hikayeleri, Trabzon 1998, s. 92, H. Gedikoğlu, Akçaabat, Trabzon 1996, s. 63)

Sargana/Sarhana muharebesini en geniş şekilde merhum Muzaffer Lermioğlu Akçabaat Tarihi adlı eserinde anlatmıştı. Yazarın bilgileri bu eserden bozarak, deforme ederek aktardığı net olarak anlaşılıyor.

Peki Lermioğlu bu hususta ne demişti? İfade aynen şöyle:

“Rize, Of, Sürmene halkı Yambuli deresine, Tonyalılar Kalanima köyüne, Görele, Tirebolu halkı da Vakfıkebir ilçesinin Ağasar bucağına ulaşmışlardı.” (Bkz.: Muzaffer Lermioğlu, Akçaabat Tarihi ve Birinci Genel Savaş Hicret Hatıraları, İstanbul 1949, s. 127)

Buradaki Ağasar bucağından, yani Akhisar nahiyesinden murat, Akhisar deresi vadisinde ve civarındaki yerleşimlerin bulunduğu, muhtemelen merkezi Şarlı’nın (Beşikdüzü) olduğu bölgedir. Görele’yi ve Tirebolu’yu vilâyetlerine bağlayan yol güzergâhı da buradan geçmektedir. Şalpazarı malûm olduğu üzere bu güzergâhın güneyine düşer ve istisnalar hariç, adı geçen yörelere mensup insanların Akçaabat’a giderken yolu buradan geçmez.

Yazar işgüzarlık yaparak Lermioğlu’nun bu ifadelerini değiştirerek kitabına almış. ‘Maçkalılar Sülüklü’ye’ ifadesini eklemiş, Tonyalıları da Kalanima yerine Söğütlü’ye indirmiş. Vakfıkebir’in bucağı Ağasarı da Şalpazarı’na çevirmiş. Yetmedi, batıdan doğuya Akçaabat’a harbe gitmekte olan Görele ve Tirebolulularla Vakfıkebirlileri, Vakfıkebir’in güneybatısındaki Şalpazarı’nda buluşturmuş. Böylelikle Akçaabat’a giden Vakfıkebirlilerin yolu Şalpazarı’ndan geçmiş!... Oysa Rus donanması Sargana’dan önce Vakfıkebir’e taarruz etmişti. Vakfıkebirliler, çıkartmanın hemen ardından Sargana’ya ulaşmışlar ve muharebeye katılmışlardı.

Folklor araştırmacısının araştırdığı yörenin tarihini, tarihi coğrafyasını, yol güzergâhlarını bilmesi gerektiği aşikârdır. Yoksa bu gibi komik durumlara düşer, bilgi kirliliğine sebep olur.

Burada sayın yazarın kaynakları doğru kullanamadığı ve yaptığı işi ciddiye almadığı da net bir şekilde görülüyor.  Şayet Lermioğlu’nun eserini doğru okusaydı, yaptığı işi ciddiye alsaydı ortaya bu garabet elbette ki çıkmazdı.

Folklor ilminin beynelmilel kaidelerinden birisi, folklor araştırmacısının araştırma yaptığı bölgenin tarihini, coğrafyasını bilmesi gerektiğidir. Tabii ki kaynakları incelemesi, okuması, okuduğunu da anlaması gerekir. Yazarın bu hususlardaki eksikliği ortada…

Konuyla alâkalı son yıllarda yapılan iki değerli çalışma; Mehmet Bilgin’in “1810 Yılında Ruslar’ın Trabzon’u İşgali Girişimi’ adlı tebliği ve Zehra Topal’ın ‘Sargana’dan İşgale Akçaabat’ kitabı, yazar tarafından ya görülmedi, ya da ciddiye alınmadı. (Bkz.: Mehmet Bilgin, 1810 Yılında Ruslar’ın Trabzon’u İşgali Girişimi, Trabzon ve Çevresi Uluslar arası Tarih-Dil-Edebiyat Sempozyumu Bildirileri, Cilt 1, Trabzon Valiliği İl Kültür Müdürlüğü yayını, Trabzon 2002, s. 316-326-Zehra Topal, Sargana’dan İşgale Akçaabat, Akçaabat Belediyesi Yayını, İstanbul 2012)   

KİTAPTAKİ İNTİHALLERE ÖRNEKLER

‘Trabzon Folkloru’ adlı Trabzon Valiliği yayını bu kitap, büyük ölçüde konuyla alâkalı neşriyattan derlenmiş. Hem de çoğunlukla kaynak gösterilmeden, suç işlenerek, yani intihal yapılarak… Burada fazla detaya girmeden yazarın yaptığı intihallere birkaç örnek vermek istiyorum.

Kitabın “Destanlar” bölümünden iki paragraf:

“Doğu Karadeniz’de gerek Osmanlı döneminde, gerek Millî Mücadele yıllarında,gerekse Cumhuriyet döneminde halk ve hükümet tarafından eşkıya olarak nitelendirilenler arasında Tirebolulu Hoçuroğlu Hüseyin; Fatsalı Hekimoğlu İbrahim, Lâz Mehmed; ÜnyeliGürcü Deli Reşid; Giresunlu Fahir, Kara Mahmud, Goloğlu Anzırlı Mehmed, Bulancaklı Hacı Velioğlu Nuri Efendi; Rizeli Sandıkçı Şükrü; Tonyalı Şişmanoğlu Ahmed, Reşadiyeli Güpür Mehmed; Şalpazarlı Kadiroğlu Ali Osman; Keşablı Tomoğlu İsmail ve Micanoğlu Hüseyin sayılabilir.

Bu dönemlerde gayrimüslim eşkıyalara da rastlanır. Bunlar arasında RumYanidis, Yanidisoğlu Haçika, Sarı Yani’yi, Ermeni Haçik’i saymak mümkündür.” (s. 223)

Bu iki paragraf noktası virgülüyle Ayhan Yüksel’in  ‘Giresunlu Ünlü Eşkıya Micanoğlu Hüseyin’ makalesinden kaynak gösterilmeden alınmıştır. Ülkemizin mahalli tarih ve folklor sahasında en titiz ve en çalışkan araştırmacılarından biri olan Ayhan Yüksel Bey bu makalesini 2005 yılında neşrettiği ‘Doğu Karadeniz Araştırmaları’ adlı kitabına da aldı. (intihal edilen kısım için bkz.: Ayhan Yüksel, Doğu Karadeniz Araştırmaları, İstanbul 2005, s.124)

‘Maçka/Soldoy Köyü Horonlar’ ve ‘Horon Soldoy’da Bir Başka Oynanır’ başlıklı bölümler Aclan Sezer Genç’in www.horonevi.com sitesinden ufak rötuşlarla kaynak gösterilmeden aktarılmış. (s. 182-183) Resmen intihal.

“… Sait Aydemir’in yazdığı kitaplardan okuyabiliriz:” diyerek iktibas yapıyor. “Kitaplardan…”!!! Kitap adı, künyesi, sayfası gerekmiyor. (s. 182) (Yazarın bu bölümü http://horonevi.com/e/macka-bicak-horonu/ sitesinden kopyaladığı anlaşılıyor ve bu site Kaynakça’da yok)

ÜNLÜ TÜRKÜCÜLER

Bu başlık altında bazı sanatçıların hayat hikâyelerine yer veriliyor. Bu bölüm de kitabın bütününde görülen arızalarla malûl. Bir biyografide olması gereken unsurlardan mahrum…

Kimi sanatçının doğum tarihi, kimisinin ölüm tarihi yok. 26 Şubat 2010 tarihinde vefat eden Cemile Cevher Çiçek’in ölüm tarihi 2016 yılında neşredilen resmî bir yayında yer almalıydı. (s. 212) Erkan Ocaklı’nın hayat hikâyesini okuyanlar doğum tarihini ve yerini öğrenmek istemezler miydi? (s. 213) Erkan Ocaklı merhumun Arhavili bir ailenin çocuğu olarak 1949 yılında Maçka’da dünyaya geldiğini öğrenmek çok mu zordu?

Süreyya Davulcuoğlu biyografisinde; “Aynı yıl Ankara Radyosu’nda istisna sanatçı olarak göreve başladı” deniyor. ( s. 212) TRT radyolarında ‘istisna sanatçı’ diye bir sanatçı kadrosu yoktur. Sanatçılar ya kadrolu, ya da istisna akdiyle istihdam edilirler. Anlaşılan Süreyya Davulcuoğlu da mahalli sanatçı olarak istisna akdiyle Ankara Radyosu’nda görev yapmış.

‘Karadeniz Halk Müziğinin Çağdaş Boyutu’ başlığıyla yer verilen bölümde Üç Hüreller, Fuat Saka ve Volkan Konak anlatılıyor. Bu bölümün kitabın muhtevasıyla bağdaşmadığı ortada… Fuat Saka’nın aynı fotoğrafının büyükçe iki ayrı versiyonuna yer verilmesi (s. 219-220), Volkan Konak’a da aynı kıyağın yapılması (s. 221)izaha muhtaç…

Saffet Genç’in hayat hikâyesi;  Aytekin Akay’ın Serander.net’teki ‘kemençe Üstâdlarımızdan Bir Portre: Saffet Genç” röportajından (bkz.: http://www.serander.net/roportajlar/814-kemence-ustadlarimizdan-bir-portre-saffet-genc.html )mehaz gösterilmeden, özensiz, dikkatsiz alınan parçalardan oluşturulmuş. (s. 202)Ona rağmen Saffet Genç’in doğum tarihini kitaptan öğrenemiyoruz. Anlaşılan kitabın müellifi röportajı sonuna kadar okumak zahmetinde bulunmamış. Okumuş olsaydı herhalde buradaki “1941 Maçka Soldoy (Sevinç) köyü doğumlu” ifadesini görür, sirkat eder ve kitabına koyardı.

Akçaabatlı olan ve ömrünün tam yarım yüzyılını folklora adayan Akçaabatlı yazar Akçaabat’ın Çayırbağı Köyünden (şu an Düzköy’e bağlı) kemençeci rahmetli Şevket Köroğlu için verdiği bütün bilgi üç kelime: “yakın yıllarda öldü” (s. 195)

 

Devamı için ve kaynak: 

http://www.serander.net/yazarlar/ismail-hacifettahoglu/1656-trabzon-valiligi-nesriyati-ve-devlet-ciddiyeti.html

 

 

Bu haber toplam 1722 defa okunmuştur
  • Yorumlar 1
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim