• İstanbul 17 °C
  • Ankara 22 °C

İstanbul İşgal Altında!

Mahmut BIYIKLI

İstanbul’da yaşayan ama İstanbul’u yaşamayan milyonlarca insan var. Bazen gazete haberlerine, bazen üniversite araştırmalarına konu olan “Boğaz’ı gördünüz mü, gezdiniz mi?” sorusuna “hayır” diye cevap verenlerin oranı insanı korkutacak kadar çok maalesef.

İstanbul’da İstanbullular yok denecek kadar azaldı. İstanbul beyefendileri, İstanbul hanımefendileri tek tek terk ettiler bu kadim şehri. Hepsinin haklı yanları vardı elbette. Kimi şehrin kaybolan güzelliklerine kalbinin dayanamadığını söyledi kimi de şehre sonradan gelen sakinlerinin hoyrat davranışlarına tahammül edemedi. Kimi de emaneti teslim etti. Onların gidişiyle birlikte İstanbulluluk da kaybolmaya yüz tuttu. Yaşayarak görerek, örnek alarak sürdürülebilecek bu geleneğin yok oluşunun bedelini İstanbul çok acı ödüyor. Bir zamanlar mahalle çeşmesinin musluğunu estetik bulmadıkları için ayağa kalkan değiştirilmesini talep eden şehrin sahipleri yok artık. Şimdi her türlü kıyıma ve yıkıma kayıtsız kalan yeni sakinler var. Şehir sahipsiz, çeşmeler sahipsiz, tarih sahipsiz…

 

AĞIR İMTİHAN

Ecdadımızdan emanet aldığımız ve çocuklarımıza miras bırakmamız gereken güzellikleri de her geçen gün de kaybetmeye devam ediyoruz.  Bir sabah kalktığınızda Beyazıt Meydanı’na beton döküldüğünü görmenin, az ilerde Süleymaniye çevresinin katledilişini seyretmenin, tarihî dokunun yağmalanmasına ve şehre kimlik kazandıran yapıların ranta teslim edilmesine şahit olmanın ağır imtihanını yaşıyoruz.

Eyüp Sultan Türbesi’nin arkasına, tarihî mezar taşlarını kirleten Çin pazarı açan muhafazakârların da, semtin mimarisi en güzel sebillerinden birini büfeye çeviren sosyal demokratların da vebali büyük. Şehri korumakta birleşemeyenlerin, yağma etmekte nasıl bir olduklarını da gördü gözlerimiz. Şehir bilinci toplumun bir kesiminde var, diğerinde yok, demek katı bir önyargı olur. Parmakla gösterilecek kadar sınırlı birkaç dertli insan dışında sağdan da soldan da bu şehri ruhuna uygun bir şekilde savunan, sahip çıkan, gördüğü olumsuzluk karşısında haykıran kimse yok maalesef. İhyada birleşemeyen sağcı ve solcularımız, imhada tuhaf bir ittifak kurabiliyor ne yazık ki.

 

ŞEHRİN KALBİNE HANÇER

Peki kim sahip çıkacak bu kadim şehre? Kendisini İstanbullu hissetmeyen, bu şehri sadece beslenme ve barınma yeri olarak gören kişilerden, şehri ve hafızasını korumalarını beklemek saflık olur.

 İstanbul Üniversitesi Vezneciler’de, hem Süleymaniye’yi hem Beyazıt Camii’ni hem Şehzadebaşı Camii’nin görünümünü engelleyecek hem de Fatih’in kalbini hançerleyecek bir inşaata başladı. İstanbul’a yapılan bu zulüm birkaç gazete haberi ve duyarlı birkaç sosyal medya paylaşımı dışında maalesef görülmedi bile. Çirkin inşaatın hemen yanından gün içinde yüz binlerce insan gelip geçmesine rağmen hiçbirinin gündemine bile bu yanlışlık giremiyor. Anadolu’dan hayata tutunma amacıyla gelmiş yoksul insanlarımızın şehre aidiyetleri yok denecek kadar az. Fırsatını bulduğunda kapağı Avrupa’ya atmayı hayal eden Suriyeli kardeşlerimizin aidiyet duygusu zaten hiç yok.

Peki bu aidiyet nerede verilecek, nerede şehir şuuru kazandırılacak? Kim yükleyecek bu bilinci. Şehri katleden inşaatı dikmekten imtina etmeyen üniversite rektörü mü verecek bu şuuru? Yakınlarına rant sağlamak için tarihî tekkeyi restorana çevirecek kadar gözü dönmüş belediye başkanları mı verecek? Ev okul arasında sıkışıp kalan şehrin saklı güzelliklerini keşfe çıkmayı aklından bile geçirmeyen muallimlerimiz mi verecek? Ecdadın bedduasını alma pahasına şehrin siluetini bozan gökdelenleri diken ehli tarik iş adamı mı verecek? On altı dokuzların vebalinden kurtulmak için 16 tane İmam Hatip yapsa, dokuz dev ilahiyat dikse o okullardan bu şuuru kuşanacak nesiller yetişebilecek mi? Yanlıştan doğru, haramdan helal çıkar mı?

 

ŞEHİR ‘İŞGALİYE’ ALTINDA

İstanbul partiler, programlar üstü bir medeniyet şehridir. Hangisi olursa olsun parti programına göre yönetilmemeli, gelen belediye başkanının insafına bırakılmamalıdır bu şehir.

Tanpınar, “Her şehre hüviyetini katan büyük şehirliler vardır” diyor. Maalesef bugün şehrin hürriyetini gasp eden şehirsizler var. Bir şekilde içine yerleştikleri medreseyi nargile kahveye çeviren, adamını bulup işgal ettikleri tarihî tekkeyi restoran yapan, tarihî mezarlığın içinde büfe açan şehir kıyıcıları var. İstanbul bu kıyıma ne kadar dayanacak bilmiyoruz.

Geçmişte Osmanlı ihtişamını, hayata bakışını, estetiğini, kültürünü, sanatını yeryüzüne ilan eden İstanbul’un, bugünlerde barbarlarla başı dertte. İşgaliye bedeli adı altında halkın adımını attığı her yer talan ediliyor. İşletmeler kamuya ait alana ekler yaparak yayılmaya devam ediyor. Özellikle Sultanahmet gibi bölgelerde mafya kafasıyla hareket eden sözde esnaflar duyarlı insanları tehdit edip susturuyor. Halkın şikâyetini ilettiği belediye zabıtalarının ise bu karanlık adamlarla kahve içerken attığı kahkahalar kimi kime şikâyet edelim dedirtiyor. Tuz kokmuş…

Geçenlerde çocukların cıvıl cıvıl seslerinin yükseldiği bir parkın tam ortasına çirkin bir “kafe” yerleştirildiğini görünce dayanamayıp işletmecilerine buna ne hakları olduğunu sordum. Biraz daha uzatsam sonunun nereye varacağını ima eden bir üslupla belediyeye işgaliye parası verdiklerini, buna karışamayacağımı tehditkâr bir dille söylediler. Yine milyonlarca ziyaretçisi olan tarihî caminin avlusuna kondurulan lokantanın alanını her gün genişletip neredeyse mihraba kadar varacak çiğlikteki yayılmacılığına karşı çıktığımda da aynı cevabı aldım: “İşgaliye parasını ödüyoruz, sana ne kardeşim…” Olası bir depremde toplanılacak alanlar bile işgaliyesi ödenerek talan edilmiş durumda.

 

İŞGALİYEYE SON VERİN

Sadece buralar mı? Hayır, milyonlarca insanın geçtiği kaldırımlar, parklar, meydanlar… Binaların dışında kalan her yer “işgaliye parası” ödenerek işgal ediliyor. Araç trafiğinden bunalıp yürümeye kalsanız, yaya yolu bile işgaliyeciler tarafından tıkanmış durumda. Birkaç kişinin daha fazla rant kazanması için şehirde yaşayan on milyonu aşkın insanın hakkına giriliyor, hak hukuk delik deşik ediliyor.

Yetkilileri, etkilileri bu işgale son vermeye çağırıyoruz. Kendilerine tevdi edilen bu kutsal emanete lütfen ihanet etmesinler. Şehirde yaşayan her canlının olduğu gibi her kaldırımın, her parkın, her meydanın, her eserin de kendilerine emanet olduğunu lütfen unutmasınlar. “Omuz üstünde baş, taş üstünde taş koymayacağız” diyen Moğolların günümüzdeki temsilcileri olmasınlar.

Üç kişinin kazanç sağlaması için üç yüz bin kişinin geçtiği kaldırıma masa atılmasına, yolun kapanmasına izin vermek tek kelimeyle zulümdür. Parasını ödese bile bu işgale, bu yağmaya kimsenin hakkı yoktur. Şehrin hakkına, şehirde yaşayanların hakkına girmeyi bırakın artık. Bu dünyada işin içinden sıyrılsanız bile ebedi âlemde bu vebalden kurtulamazsınız.

"Yarın divânına Hakk'ın varınca/ Süleymân'dan alır hakkın karınca.”

Bu yazı toplam 717 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim