• İstanbul 17 °C
  • Ankara 22 °C

Itır Güneş İle Amarika'da Gündelik Hayat üzerine

Itır Güneş İle Amarika'da Gündelik Hayat üzerine
TYB Akademi Amerika Sayısından: Amerika'da Gündelik HayatSöyleşi: Yard. Doç. Dr. Itır GüneşKonuşan: Dilara Coşkun

Söyleşi: Yard. Doç. Dr. Itır Güneş

Konuşan: Dilara Coşkun

 

 

Amerika’da bir süre yaşamış olmanız dolayısı ile sizinle “Amerika’da Gündelik Hayat” başlığı altında bir konuşma gerçekleştirebileceğimizi düşündük. TYB akademi dergisinin bu sayısında esas konu Amerika, dolayısıyla dergide Amerika’nın gündelik hayatına yer verilsin istedik. Söyleşi isteğimizi kırmadığınız için teşekkür ederiz.

 

Soruları yanıtlamadan önce kendim ve ABD deneyimim hakkında kısaca bilgi vereyim. 14 yılı ABD’de, geriye kalanı Kanada ve Almanya’da olmak üzere, yaklaşık 18 yıl yurtdışında yaşadım. Bu süre boyunca felsefe alanında yüksek lisans ve doktoramı (üniversitede asistanlık çalışmalarımla birlikte) tamamladım ve ABD’de birkaç üniversitede alanımda yardımcı doçent olarak 7 yıl çalışma fırsatı buldum. ABD’de 4 farklı eyalette farklı şehirlerde ve muhafazakâr-liberal, fakir-orta sınıf çeşitli mahallelerde yaşama imkânım oldu. Sorularınıza vereceğim cevaplar mutlaka ki bulunduğum yerlerin yerel kültürü ve ait olduğum sınıfsal-ırksal-cinsiyet grupların algı ve deneyimlerimi biçimlendirmesinden etkilenecektir. Dolayısıyla cevaplarımın –nesnel olma çabası gösterse de—mutlak doğruları dile getirmek veya son derece renkli ve heterojen olan ABD toplumunu ve kültürünü bütünüyle, “olduğu gibi” yansıtmak gibi bir iddiası olmadığını vurgulamak isterim.

 

 

D.C: İlk sorumu, ilk bakışta gündelik hayatın nasıl bir fotoğrafını çekersiniz diye sormak istiyorum. Bu soruyu Amerika’ya gidişiniz, ilk günleriniz, alışma süreciniz üzerinden ve ilk bakışta gördüğünüz ve hissettiğiniz farklılıklar üzerinden cevaplarsanız memnun olurum.

I.G: Herhalde en bariz nokta ilk etapta hemen herkesin dil konusunda yaşadığı bocalama olacaktır. İngilizceniz ne kadar yetkin olursa olsun, konuşma diline ve bulunduğunuz yerdeki lehçe ve argoya bir süre yabancılık çekersiniz. Kendinizi toplumsal hayattan soyutlamazsanız, bu bocalamayı er geç atlatırsınız. Bu gibi deneyimler bir felsefeciye Wittgenstein’ın “dil oyunu” kavramının ne manaya geldiğini yaşayarak öğrenme fırsatı da verebilir. Dil, günlük pratikler ve kültürün ne kadar iç içe geçmiş olduğunu deneyimlemek, insanın bu kavramlara bakışını değiştirip derinleştirebilir.

 

Diğer bir dikkat çeken konu Amerikalıların her ne kadar kendi sorunlarıyla boğuşuyor olsalar da, günlük hayatta genelde kibar, güler yüzlü, sosyal ve yardımsever olması ve kişisel meselelerini sosyal ve iş hayatlarına taşımamaları. Bu, kişiliğinize göre hayatı sizin için zor veya kolay kılabilir. Eğer güler yüzlü olmaya, sosyalleşmeye, ayaküstü muhabbet etmeye veya espri yapmaya meyilli değilseniz, günlük hayatta bir miktar sıkıntı çekebilirsiniz.

 

Hayatın hemen her alanında herkesin birbirine birey olarak saygı göstermesi de dikkat çeken diğer bir nokta. Yurtdışında geçirdiğim 18 yıl boyunca tek bir kişinin bile market, otobüs vs. kuyruğunda öne geçmeye çalıştığına veya sıra oluşturmadan hücum ettiğine asla şahit olmadım.

 

Bir kadın olarak sokakta kıyafetiniz veya saatin geç olduğu bahane edilerek tacize uğramadığınızı, yalnız yaşasanız dahi rahatsız edilmeyeceğinizi fark etmeniz de ilk etapta şaşırtıcı gelen diğer bir nokta olacaktır.

 

Göze çarpan diğer bir şey de, lokantalarda porsiyonların çok büyük olduğu ve Amerikalıların yemek yemeyi epeyce sevdiği.

 

 

D.C: Peki, gündelik hayatı, temel boyutları ile (yeme-içme alışkanlıkları, çalışma, dinlenme, eğlenme vb.) değerlendirecek olursanız, bir Amerikalı güne nasıl başlar, nasıl çalışır nasıl dinlenir ve eğlenir? Çalışmak buradakinden ne anlamda farklıdır. Ortalama bir Amerikalı kaç saatini çalışmakla geçirir? Söylendiği gibi orada çalışmak ve yaşamak “yürümek değil koşmak” mı?

I.G: Genelleme yapacak olursak, çoğunluk güne erken başlar. Hemen her sektörde yoğun bir çalışma temposu hâkimdir. ABD, Türkiye’de zannedildiği gibi insanların lüks ve bol para içinde kolay bir hayat yaşadıkları değil, kazandıkları her Cent için ter dökmek ve liyakat göstermek durumunda oldukları bir ülkedir. Çalışma saatleri uzundur, tatiller azdır, standartlar yüksektir, rekabet fazladır. Pek çok kişi 20-30 yıl boyunca ev, araba, okul taksiti gibi borçların altına girdiği için, hayatları epeyce streslidir. Öte yandan, 2008 ekonomik krizinden beri birçok sektörde işsizlik arttığı, çok sayıda insan işini kaybettiği ve mevcut işlerin ciddi kısmı yarı zamanlı hale getirildiği için, 3-4 farklı işte uzun saatler çalışıp yine de evini geçindiremeyen azımsanmayacak bir kitle de vardır.

 

D.C: Amerikalının dinlenme zamanlarında tercih ettiği yerler nereleridir? Şu çok ünlü Central Park mesela? Oraya kimler gider ve neden gider? Müzeler, kütüphaneler, sinemalar vb. üzerinden bir değerlendirme sunabilir misiniz? Mesela Nihayet Dergisi kütüphaneler sayısında, Amerika’da küçük bir semt kütüphanesinde bile anne ile çocuğun beraber zaman geçirebileceği imkânların sunulmuş olduğunu söz konusu ediyordu. Kütüphanelere ve kitaba ilgi ne düzeyde? Amerikalının gündelik hayatını geçirdiği mekânlar olarak başka nereleri sayabilirsiniz?

I.G: Bu soruyu yaşanılan yer, sınıf, eğitim seviyesi vb. etkenler göz önüne alınmadan yanıtlamak zor. Nasıl ki İstanbul, Ankara gibi büyük şehirler Türkiye’yi temsil etmiyor, NYC, Chicago, Los Angeles da ABD değildir. Büyük şehirlerde yaşayan insanların tiyatro, opera, müze, konser vb.ne gitme imkânı bolken, küçük yerlerde seçenekler genelde kısıtlıdır; hatta bazen insanlar çalışma saatleri dışında gidecek yer, yapacak şey bulamayabilirler. Ayrıca büyük şehirlerde hayat genelde pahalı olduğu için, maddi sıkıntı yüzünden şehrin nimetlerinden faydalanamayan çok insan vardır. Eğitim ve gelir seviyesi yüksek kesimin kültürel etkinlikleri genelde daha çok tercih ettiği söylenebilir. Çoğunluğun aile ve arkadaşlarıyla birlikte kafe, lokanta, bar, AVM gibi mekânları ve Amerikan futbolu ve beyzbol maçlarını izlemeyi tercih ettiği gözlemlenebilir.

 

Semt kütüphaneleri hemen her yerde vardır, ancak bunların kalitesi değişkendir. İnsanlara çok sayıda kitap, dergi, gazete, DVD-CD gibi materyalden ücretsiz faydalanma şansı vermesi adına bu kütüphaneler çok önemlidir. Aradığınız materyal mevcut değilse, genellikle diğer şubelerden ücretsiz getirirler. Yine de ABD toplumunda çoğunluğun kitap okumaya ve öğrenmeye çok meraklı olduğunu söylemek zor.

 

 

D.C: Ev de gündelik hayatın en önemli parçalarından birisi; ev onlar için ne anlam ifade eder. Düzenleri, aile yapıları vb. üzerinden bir değerlendirme yapabilir miyiz? Bir de ‘evsizler’ mevzuu var, milyonlarla ifade edilen?

I.G: Aile bağları güçlü olan-olmayan örneklere rastlamak mümkün. Günümüzde boşanma oranı yüksek olduğu için çocuklarını tek başına yetiştiren anne-babalara ve üvey anne babası, kardeşleri olan gençlere rastlamak mümkün. Buna karşın geleneksel yapıyı sürdüren aileler de var. Son yıllardaki ekonomik darboğazdan ötürü çekirdek ailede bağların ve yardımlaşmanın güçlendiği biliniyor. Her durumda aileler Noel, Şükran günü gibi özel günlerde toplanıp birlikte yemek yiyip vakit geçirmeye genelde özen gösterirler.

 

Maalesef evsiz sayısı pek de az değildir. Evsizlerin arasında akli dengesi yerinde olmayan, savaş gazisi, işini kaybetmiş, madde bağımlısı insanlara da sıkça rastlanır.

 

D.C: Amerika özgürlükler ülkesi mi?, rüyalar ülkesi mi? Amerikalı gündelik hayatın ortasında özgür ve/veya rüya içerisinde gibi mi yaşar? Özgürlük orada yaşanılan bir şey mi sandırılan bir şey mi? Siz nasıl düşüncelerle gittiniz, nasıl düşüncelerle döndünüz; size “yanıldım” dedirten şeyler oldu mu?

I.G: ABD’de düşünce ve ifade özgürlüğü belki de başka hiçbir ülkede olmadığı kadar önemlidir. Kimseyi fiziksel şiddet uygulamakla tehdit etmediğiniz sürece, (devlet yöneticileri dâhil) her kişi ve konu hakkında istediğiniz her şeyi sözlü veya yazılı olarak ifade edebilirsiniz. Düşünce ve ifade özgürlüğü anayasal güvence altındadır; “düşünce” “ifade” veya “hakaret” suçu gibi mefhumlar yoktur.

 

Polis vb. güvenlik kuvvetlerinin size kimlik sorma, belli hukuksal süreçler tamamlanmadan üzerinizi, evinizi, aracınızı arama gibi hakları yoktur.

 

Öte yandan, insanlar birbirlerinin kişisel tercihlerine saygı gösterdikleri için ne yiyip-içtiğiniz, ne giydiğiniz-giymediğiniz, ne tür inanç veya hayat tarzı benimsediğiniz vb. konularda, kimsenin hakkına tecavüz etmediğiniz sürece, üzerinizde toplum baskısı genelde yoktur. Bunun özellikle kadınlar açısından bir hayli özgürleştirici olduğunu söylemek mümkün; zira sokakta cinsel tacize uğrama, kıyafetlerinden ötürü tepki çekme, hava karardıktan sonra sokakta saldırıya uğrama vb. kaygısı en az seviyededir.

 

Ancak madalyonun bir de öteki yüzü var. Özellikle son yıllarda insanların telefon konuşmalarının, e-postalarının, internet aktivitelerinin denetlendiği, hemen her yere kurulan kamera sistemleri ile kamuya açık alanlarda geniş bir gözetleme ağı kurulduğu sıkça dile getiriliyor. Dolayısıyla, özel hayatınızı özel tutma, kamusal etkinliklerinizi kayda geçirilmekten muaf tutma gibi özgürlükleriniz pratikte büyük ölçüde aşınmış durumda.

 

Bir de basın, televizyon ve reklam sektörleri hayatın hemen alanında etkin olarak, insanların kişisel ve siyasi kararlarını ciddi şekilde etkileyebiliyorlar. İnsanlar kararlarını özgür iradeleriyle verdiklerini zannederken, aslında yoğun bir etki silsilesi altında akılcı olmayan sonuçlara varabiliyorlar. Dolayısıyla toplumun geniş kesimlerinin zannettikleri kadar özgür olmadığı söylenebilir. Üniversitelerde yaygın şekilde açılan “Eleştirel Düşünme” dersleri bu vb. konularda insanları bilinçlendirmeyi hedefler.

 

Buna ilaveten, azınlıkların zaman zaman ayrımcılığa uğradığı ve hak ve özgürlüklerden tam manasıyla faydalanamadıkları da söylenebilir. Genel olarak özgürlük, eşitlik gibi konuların Amerika bağlamında ırk, sınıf, cinsiyet gibi etkenlerden bağımsız anlaşılması pek mümkün değildir.

 

ABD için bazen “rüyalar ülkesi” denir, bunun nedeni de insanların çalışarak hayallerini gerçekleştirebileceklerine ve zenginleşeceklerine olan inançtır. Dolayısıyla burada “rüya”dan anlaşılması gereken kolay ve tatlı hayat değil, çok çalışarak ve liyakat göstererek başarıya ulaşmaktır.

 

 

D.C: Bir başka mühim konu da eğitim. Amerika’da Eğitim hayatı hakkında neler söyleyebilirsiniz (İlköğretimden itibaren)? Üniversite tahsili ve imkânları hangi yönleri ile caziptir?

I.G: Ülke çapındaki ilk ve orta öğretim kurumlarında aynı müfredat okutulmadığı ve okulların niteliğini önemli ölçüde bulundukları semt belirlediği için, eğitim alanında farklılıklar mutlaka mevcut. Okulların geliri büyük ölçüde emlak vergisinden geldiği için, yüksek gelirli semtlerdeki okullar öğrencilere çok daha nitelikli eğitim ve sosyal imkânlar sunabilirler. Özel okullar ise pahalıdır ancak genelde nitelikli eğitim sunarlar. Özel okulların bir kısmı belli kültürel-dini gruplar tarafından kurulmuştur, Musevi okulları, Fransız okulları, Katolik okulları gibi.

 

Okullarda verilen eğitimden memnun olmayan aileler ise çocuklarını okula göndermeyip, onlara evde eğitim vermeyi (home-schooling) tercih ederler. Bu tür eğitim alan çocukların temel konular üzerine birtakım sınavları vermeleri gerekir.

 

Üniversiteler arasında da birtakım farklar vardır. Üniversiteler genel olarak araştırma odaklı ve eğitim odaklı olmak üzere ikiye ayrılır. Araştırma üniversitelerinde öğretim görevlilerinin ana hedefi uzmanlaştıkları alana katkıda bulunmaktır, eğitim odaklı üniversitelerde ise ders vermektir. Üniversite eğitimi ücretlidir; fiyatlar okuldan okula değişse de, genelde ucuz değildir. Eğitim masraflarından tasarruf etmek isteyen bazı öğrenciler ücretlerin düşük olduğu komünite üniversitelerinden (community colleges) birkaç ders alıp, bunları derecelerini alacakları üniversitelere aktarırlar.

 

Üniversitelerde, özellikle de eğitim ağırlıklı olanlarda, genelde öğrenci odaklı eğitim benimsenir, yani konular öğrencilerin ilgisini çekecek, ilgi ve anlayışlarına hitap edecek şekilde, öğrenciyi çeşitli projeler ve aktivitelerle mümkün olduğunca eğitim sürecine etkin şekilde dâhil ederek gerçekleşir.

 

 

D.C: Siyaset-politika ortalama bir Amerikalının yaşantısında nerededir? Bizler gündelik hayatın her muhabbet ortamında siyaseti konuşuruz, orada durum bizdeki gibi mi?

I.G: Yakın zamana kadar Amerikan toplumunun ve özellikle gençlerin çok apolitik olduğundan şikâyet edilirdi. Ancak son yıllarda siyasete olan ilginin arttığını söylemek mümkün. Bunun sebeplerinin başında savaşlar ve 2008 ekonomik krizinin yarattığı darboğazın insanların hayatını derinden etkilemesi sayılabilir. İşsizlik, pek çok sektörde tam zamanlı işlerin yarı zamanlı hale getirilmesi gibi gelişmeler insanları günümüzde ekonomiyle iç içe olan siyasetle ister istemez daha çok haşır neşir etti. Kişisel deneyimime dayanarak, üniversitedeki derslerimde bundan 10-15 yıl öncesine kıyasla siyasi ve sosyal konulara daha fazla ilgi ve katılım olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Kasım ayındaki başkanlık seçimleri öncesinde tansiyonun epeyce yükseldiği, seçmenler arasında zaman zaman şiddetli sözlü çatışmaların çıktığı gözlemlendi. Herhalde yakın zamanda bu kadar tartışma ve çatışma yaratan bir başka başkanlık olmamıştır—her ne kadar 2008’de Obama’nın adaylığı ve akabinde ABD’nin ilk siyahi başkanı seçilmesi de epey ses getirmiş olsa da.

 

Yine de günümüzde Amerikan halkının siyasete gösterdiği ilginin 1960-70’lerdekinden farklı olduğunu söylemek mümkün. O yıllardaki, hatta 1990’lara kadar uzanan dönemdeki aktivizm ve sokakta protesto gerçekleştirme kültürü pek kalmadı. 1990’larda Uzakdoğulu çocuk işçilerin giyim sektöründe çalıştırılmasını aktif şekilde protesto eden Amerikan halkı bugün bu tür sosyal sorunlara sanki daha kayıtsız. 11 Eylül sonrasındaki savaş karşıtı yürüyüşler, gaz firmalarının yerleşim yerlerinde sondaj yapmalarına karşı yürütülen hareketler vb.leri dışında 1960-70’lerin canlı atmosferinin kaldığı pek söylenemez.

 

Siyasetin gündelik hayatta sokakta, iş veya okul ortamında sürekli tartışıldığını söylemek zor. İnsanlar bu gibi fikir çatışması yaratabilecek konuları uluorta konuşmayı pek tercih etmezler genelde. Siyasi konuların daha çok aile içinde, yakın arkadaş çevresinde ve internet ortamında hararetli şekilde tartışıldığını gözlemledim.

 

 

D.C: Din, gündelik hayatta nasıl yaşanır, nasıl tezahür eder? Farklı dinlere sahip olanlara bakış açıları nasıldır? Hayatın tüm damarlarını kuşatan bir anlam-mana arayışı yahut sahipliği var mıdır? Yahut söylendiği gibi yalnızlık ve bunalım hâkim durum mudur?

I.G: Gündelik hayatta bireylerin inandıkları dine ait sembolleri taşıdıklarına zaman zaman şahit olursunuz. Musevilerin belli bayramlarda kipa takması, az sayıda da olsa bazı Hristiyanların Ash Wednesday’de alınlarına külle haç işareti çizili şekilde günlük hayata katılması gibi. Her ne kadar bireylerin dini tercihlerine dair bu ve benzer işaretlere zaman zaman rastlansa da, din genel olarak kişisel bir tercih olarak görülür ve her bireysel tercih gibi saygıyla karşılanır. Günlük hayatta seküler toplum kuralları geçerlidir, herkes bunları takip eder; inancının gereklerini de kimseye zarar vermediği ölçüde kişisel alanında veya ibadethanesinde gerçekleştirir. Müslümanından Hindusuna, Jaininden Budistine her türlü inancı, Hristiyanlık ve Museviliğin farklı mezheplerini barındıran böylesi çoksesli ve çoğulcu bir toplumda hiç kimsenin bir başkasının inancını sorguladığına veya tartıştığına şahit olmadım.

 

Bunun belki birkaç istisnasından bahsedilebilir. Her ne kadar eski yoğunluğu kalmamış olsa da, 11 Eylül sonrası Müslümanlara karşı oluşan tepki gibi. Bunun dışında, kendi içine kapalı Mormon, Ortodoks Yahudi, Amiş vb. komünitelerde insanlar ortak inançları ışığında bir topluluk hayatı kurmayı tercih ettikleri için, dini kuralların bu komüniteler içinde toplum hayatının ayrılmaz bir parçası olduğu söylenebilir. Ancak bu tür komüniteler genel nüfusa oranla azınlıktadır, genelde toplumun geriye kalanıyla ilişkilerini kısıtlı tutmayı tercih ederler. Kimseye zarar vermedikleri sürece ne toplum onların, ne de onlar toplumun geriye kalanının yaşam tarzına karışırlar.

 

Toplum genelinde ciddi bir anlam arayışı veya buhranı olduğu havası ilk bakışta pek hâkim değildir. Her ne kadar Amerikan toplumu bireyci olsa da, Amerikalılar genelde sosyal, esprili, neşeli, eğlenmeyi seven insanlardır. Küçük yerlerde genellikle komünite havası hâkimdir; herkes birbirini tanır, insanlar sık sık bir araya gelirler. Yalnızlık hissi büyük şehirlerde daha çok hakimdir, metropol hayatının bir getirisi olarak. Ancak yine de, daha dikkatli incelediğinde, tüketim kültürünün, rekabetin, sosyalleşmenin, eğlencenin, maddiyatçılığın yoğun olarak baş gösterdiği bir toplumda, derinde bir boşluk ve yalnızlık hissi olduğu izlenimi edinmek de mümkündür.

 

 

D.C: Peki, Amerika’da Müslümanlar-Türkler nasıl yaşar? İnançları ile yaşantıları ile Amerika’da “barış ve huzur içerisinde” yaşayabilir mi? Amerika’da “birlikte yaşayabilmenin” imkânları nasıldır?

I.G: Hem ABD’deki Türk nüfusu nispeten küçük ve o büyük coğrafyada dağınık olduğu, hem de din-sınıf-eğitim seviyesi vb. yönlerden son derece heterojen bir kitle olduğu için, soruya net cevap vermem zor. İnsanlar ABD’ye genelde iyi şartlarda okumak veya çalışmak amacıyla gittiklerinden, günlük hayatta toplum geneliyle uyumlu oldukları söylenebilir. Avrupa’daki gibi kendi içine daha kapalı, dil öğrenmekte ve topluma entegre olmakta güçlük çeken Türkiye çıkışlı bir kesimle hiç karşılaşmadım. İlk etapta dil ve kültür konusunda yaşanan sıkıntıyı pek çok insan aşıyor, aşamayanlar da genelde Türkiye’ye dönmeyi tercih ediyorlar. Hayatını ABD’de sürdürmeyi tercih edenler arasında ise, zamanının çoğunu Türkiye kökenlilerle geçirmeyi tercih edenlerden, bir ABD’liyle evlenip adını soyadını değiştirmeyi seçenlere kadar son derece farklı insanlarla karşılaşmak mümkün. Özellikle büyük şehirlerde Türkiye asıllı insanlar zaman zaman bir araya gelir, etkinlikler düzenlerler; ancak toplum geneliyle ciddi bir uyumsuzluk veya çatışma yaşandığı söylenemez. Toplum da bireysel farklılıklara genelde saygılı olduğu için, ortada ciddi bir “birlikte yaşama” sorunu olduğunu söylemek zor. Daha önce bahsettiğim gibi, son zamanlarda birtakım önyargılı söylem ve tavırlar olduğu söylenebilir; önümüzdeki yıllarda bunun sona ereceğini umuyorum.

 

D.C: Amerika’da yerleşen Türklerin yerleşme gerekçeleri nedir? Bir gün dönmek düşüncesini zihinlerinden silenler çoğunlukta mıdır?

I.G: ABD’de, diğer yabancı gruplara kıyasla, Türkiye’den gidenlerin sayısı epeyce düşük. Bu sayı Avrupa’daki Türk nüfusuyla da mukayese edilemeyecek kadar az. Türkiye’den gidenlerin genelde net bir hedefi, amacı oluyor, eğitim veya belli bir alanda çalışmak gibi. Ortalama eğitim seviyesi muhtemelen diğer ülkelerdeki Türkiye diasporasına kıyasla daha yüksektir. Aralarında çok iyi okullarda okuyan, çalışıp çok iyi yerlere gelen kişiler de var. Çoğunluğun Türkiye’ye geri dönmek isteyip istemediği konusunda bilgim yok, dolayısıyla bir şey söylemem imkânsız.

 

 

D.C: Amerikaya yerleşen Türklerin ikinci veya üçüncü nesli dilleri yanında dinlerini de kaybediyor mu?

I.G: Türkiye asıllı nüfus az ve ancak son yıllarda yoğun olarak göçmüş olduğu için, net bir şey söylemek zor. ABD’de doğup büyüyen rastladığım az sayıda kişi arasında Türkçeyi az-çok konuşanlar olduğu kadar, hiç anlamayanlar da vardı. Din konusunda da fazla yorum yapılabileceğini sanmıyorum. Bunun bir sebebi ABD toplumunda bu gibi şeylerin bireysel tercih olarak kabul edilip, alenen sorgulanıp tartışmaya açılmaması. Öte yandan, dinin özü ahlaki bir yaşam sürmekte ve Kierkegaard’ın belirttiği gibi sembolik rütüellere iştirak etmekten ziyade, kişinin içsel sorugulamasında, bireysel olarak tanrıya ulaşma çabası ve kaygısında yatıyorsa, bu denli özel bir konuda dışardan yorum yapmak muhtemelen doğru olmayacaktır.

 

 

Bu haber toplam 3078 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim