• İstanbul 14 °C
  • Ankara 17 °C

Kalbini Nefsine Teslim Etmeyen Şair

Kalbini Nefsine Teslim Etmeyen Şair

“Gökyüzünü Tillo’nun sokaklarından daha iyi bilirim,” diyen İbrahim Hakkı Hazretleri’nin astronomi için önemi ne ise; edebiyatın cadde ve sokaklarını, çıkmazlarını, avucunun içi gibi bilen, edebiyat ve düşünceye sevdalı, Mustafa Özçelik’in dil için önemi de odur.

Onunla ilk tanışıklığımız layıkıyla olmasa da her okur gibi eserleri vesilesi ile olmuştu. Yıllar sonra şiir; onu, Nisan 2010 Batman Şiir Şöleni’nde daha yakından tanıma fırsatı sağlamıştı. Hem de çok değerli bir edebiyatçı merhum A Vahap Akbaş ile birlikte. Etkinliğe katılacak bir başka kıymetli şair Nurullah Genç’i beklerken; Malabadi’yi ve Hasankeyf’i gezme fırsatını da değerlendirmiştik. Bu ilk gelişinde Özçelik; duyduğumuz kuş seslerine¸ Dicle’nin çağıltısına sevinçle katıldı. Malabadi’nin taşlarına tebessüm ile karşılık verdi.  Gökyüzüne ve yeryüzüne, tarihi yapılara tefekkür içinde daldı. Şiirler okuduk¸ şiir üzerine konuştuk. İkinci gelişinde öğrencilerle buluşturduk. Aramızdan ayrılıp ebedi dergahına intikal etmiş A Vahap Akbaş’ı ziyaret ettik mezarı başında, fatiha okuduk, dua ettik ve o meşhur şiirini “Dağı Özleyen Adamın Şiiri”ni okuduk. Öyle ya her ne kadar berzah alemine intikal etmiş olsa da bir şairle ancak şiiri ile iletişim sağlanırdı. O gün Akbaş’ın mezarı başındaki Mustafa Özçelik’in hâli hafızamdaki yerini tüm canlılığıyla hâlâ koruyan bir kare.

Edebiyatın her alanında eser veren Özçelik, kainattaki ayetleri okuyarak, onlar üzerinde tefekkür ederek, tabiatın gizli dilini keşfederek edebiyata yansıtan bir yazar.  Bunun yanında Mehmet Akif Ersoy, Yunus Emre, Mevlâna, Nasreddin Hoca, başta olmak üzere Hacı Bayram Veli ve İsmail Fakirullah’a kadar toplumsal kültür izleğimizde iz bırakanlar onun yazı sanatının içinde yer alır. Bu geniş yelpaze içinde ağırlıklı yöneldiği üç ana konu vardır. Yunus Emre, Mehmet Akif ve çocuklar… Özellikle bu üç konuda zihnimde Mustafa Özçelik ismi, hep bir saygınlık uyandırmıştır.  Onun açtığı pencereden bu değerlerimiz üzerine yeniden düşünme, onları ciddi manada okuma ve anlama imkânı buluruz.

Eserlerine baktığımızda kolay yazmayan ama kendini kolay okutan bir biçim ve üsluba sahip. Edebiyatın her alanında hem çocuklara hem yetişkinlere yönelik eser vermiş bir yazar olan Özçelik, yukarıda zikrettiğim isimler arasında en çok Yunus Emre ile akrabadır. İmzası olan eserler sayıca en fazla olanlar ise çocuk kitaplarıdır.

“Ben seni Meydanlardan kitaplara çağırdım” diyerek her an okumaya davet eden Özçelik’in dünyasında çocukların yeri apayrıdır şüphesiz. Bunu hem çocuklar için bir kelebek hassasiyetiyle ortaya koyduğu ince işçilikte görüyoruz. Hem de şiirindeki çocuk duyarlılığından biliyoruz.

“Güneşimi çocuklara veriyorum” diyen Özçelik, bu durumu şu şekilde açıklıyor.

“Çocuk kitaplarına yönelmemde öğretmen oluşumun etkisi büyüktür. Genç bir zihni sadece tercüme eserlerle beslemek mümkün değildi. Yetişme çağındaki bir çocuk, bunlardan önce kendi kültür değerlerine ait eserleri okumalıydı. Aksi takdirde ciddi kimlik ve kişilik kayıpları olabilirdi. Çocuklar için yazmayı ciddi bir iş olarak görmek gerektiğini düşünüyorum.”

Gelelim Yunus Emre ile olan akrabalığına… Yunus’u anlamak, hâl ile de ancak Yunus gibi olmakla mümkün ise; bir dereceye kadar bunu başarabilen, yaşayabilen şairlerin başında gelmektedir Özçelik. Bunu Yunus Emre ile olan hemşehriliğine ne derce yormak lazım bilemem. Ama Yunus Emre ilgisi ve sevgisi özel bir yer tutar onun hayatında. O tam anlamıyla bir Yunus hayranı. Onun için sanatı Akif’ten daha çok Yunus’a yakın bir merhalededir. Yunus Emre’nin şiir estetiğini şirine, yazı ve konuşma diline yansıtan şairlerin başında gelir. Onun için olsa gerek, Mustafa Özçelik deyince çoğumuzun aklına yunus Emre geliyor. Yunus’un yaktığı meşaleyi taşımaya devam ediyor tıpkı Yunus gibi sözden çok öze ağırlık vererek. İcra ettiği sanatın genlerinde onun mayası var.

“Değil mi ki firkat ile,

Yandı yandı, bu gönlün...

Kan çıkmaz yarandan,

Çözülmeden esrarlı düğüm...”

'Bizim Yunus'la yoğrulmuş, kemale ermiş, olgunlaşmış, öz değerlerimizle yetişmiş, Yunus Emre'nin ışığıyla aydınlanmış bir aşk ehli olan modern derviş, Mustafa Özçelik ile muhabbetinizde sanki onun gönlünden gönlünüze bir Yunus sevgisi ve sıcaklığı akıyor. Aniden bir Yunus Emre gönül kapınızdan içeri giriveriyor gibi. “Bizim Yunus” ifadesi içerisinde Yunus Emre ne kadar Anadolu’ ya mensupsa Kalbini nefsine teslim etmeyen bir şair olan Özçelik de o kadar bizimdir. Yunus’un mayaladığı sevgi kültürünü anlamaya ve anlatmaya çalışan şair, bir Yunus sevdalısı olarak onun sanat dünyasına olan kalbî yolculuklarını aksatmadan ruhundaki semazen aşkıyla onun çölünde yana yana bu sevgi kültürünü gönüllere çalmaya devam ediyor.

“Yemin olsun ki seni sevdim

Bu masmavi gökyüzünün altında

Bağını talan vurmuş bir bahçıvanım

Acılarıma tuz serpen rüzigâr

Çoğaltıp hasretimi

Attı beni senin çölüne

 

Avcı gördüm zıpkın yedim

Nice ağular içip nelerden geçtim

Her şeyi bırakıp sana geldim

Tûfan bitti yandı çerâğ

Uyandım güzelliğinin ülkesinde

Döne döne bir semâzen aşkıyla”

 

Değer aşınmasına uğradığımız bugünlerde bilgece bir duruşa sahip yaşayan değerlerimizden Mustafa Özçelik’in şiirinde söz israfına da rastlayamazsınız. Konuşurken bile bir inziva içerisinde olan şairin hâli, melankolik bir şair yalnızlığı değil.  Zaten onun şiiri bireysel bir rahatsızlığın, iç sıkıntıların, bunalımların, ruhsal çöküntülerin şiir biçimi değil. Şiirinde metafizik, mistik ve tasavvufi bir söylem görüyoruz daha çok. Dervişane bir duruş, düşünce yönü ağır basan hikmetli bir söyleyiş.

“Sonra ölüm ve hayat hakkında

Yeni kelimeler ezberleriz

Sonra döneriz geriye ah hep o kadınlar çocuklar

Güzel vakitler içinde kutlu sınavlar”

“Anlamı bir derviş dilinde”

 

Köklerinden kopmayan değerlerine bağlı Özçelik’in şiiri anlama ve yaşamayı gerekli kılar. Aslında sadece onu Akif ya da Yunus sevdalısı olarak görmemek gerekir. Dış âlemden aldıklarını iç âleminde olgunlaştırarak, şiiri önce içinde yazan, sonra kelimelere döken öz değer sevdalısı bir şair.

Günümüzdeki çoğu şairin düştüğü nefsin en büyük hastalığı olan kibir ve ekabirliğe düşmeden Türkçe’nin en güzel şiir verimlerini şiirlerinden okuyabileceğimiz aynı zamanda şairlik ahlakına sahip bir şairdir Özçelik. Beni çeken tarafı da bu zaten. Şairlik ahlakının temel vasfı olan tevazu, sabır ve aşk onda en eşref haliyle diline yansır. Günümüzde kendi öz değerlerine yabancı, filiz verdiği kökleri koparmış insanların durumunu da hatırlatıyor bize. Seküler bir çağın insanının durumunu gözler önüne sererek özüne herkesin ulaşamayacağı bir şiir ile.

“Şehrin kıyısında

Göğe bakmayı unutmuş adamların gri ayak izleri” diyerek.

Yazarken dili kalbinden konuşturan, insanî özün peşindeki Özçelik aynı zamanda çağın zulmüne karşı duyarlılığından hiç ödün vermez.

“Zulüm kaldığı yerden

Vurmaya başlarken yumruğunu toprağa

İçimde asyalı karanfiller ağlar″

 

Sererek örtüsünü yeryüzüne açtı kitabını

Işıklı kelimeler bıraktı dilinden” diyerek

Olgunlaşmış bir öz, sahici olan bu dil.  “Al götür gönlümü, ey rüzigâr!”
diye niyazda bulunup okurun gönlüne ılık bir esintiyle yayılarak sıcaklığını koruyan Yunus’un şiirin mayasına kattığı öz dilden farksız değildir. 

Tabi onun dil ile uğraşını sadece bir edebiyat biçimi olarak düşünmemek lazım. Onun edebi dili, allı pullu süslü bir ifade tarzından uzak insanı merkeze alan, insan ile doğrudan bir irtibatın ürünü olarak görmek daha isabetli olur. Hasılı okurları sanatındaki sırrı

“Konya’da semâzen bir lâle,

Hangi yaprağının altında,

Güleç yüzüyle,

Hangi sırrını, açar bize!” diye başlayan
 “Sır” adlı şiirinde aralayabilecekler mi? Bilemiyorum. Fakat Eskişehir nasıl Yunus Emre ile anlam kazandıysa bugün onunla daha da anlamlı…

“Kapıları açık semânın,

Aşk, pusuda seni bekliyor...

Rebâbı çal, mihrâba bak!

Bak ki; gecene ay doğuyor...” diyerek modern çağın yunusu olmaya devam ediyor.

Behçet Gülenay

Bu haber toplam 1468 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim