• İstanbul 14 °C
  • Ankara 15 °C

“Kelimelerin Seyir Defteri”ne Notlar - 1

Önder SAATÇİ

Gönül dostumuz değerli yazar D. Mehmet Doğan çeşitli süreli yayınlarda yazmış olduğu dil ve sözlük yazılarını kitaplaştırmaya devam ediyor.

Daha önce yayınlamış olduğu Devlet Sözlük Yazar mı?Bir Lugat Bulamadım ve Yüzyılın Soykırımı kitaplarına, geçen Ekim ayında bir kardeş eklendi. Kelimelerin Seyir Defteri.

Kelimelerin Seyir Defteri bir yandan kelime dünyamızda bizi tatlı bir gezintiye götürürken diğer yandan tarih boyunca ve bilhassa, dil devriminden sonra kelimelerimizin başına gelenleri anlatıyor. Dil Devriminin kelimelere nasıl yaklaştığını, asırlar içinde biriktirdiğimiz ve anlam alanları oluşmuş, anlam incelikleri kesbetmiş (kazanmış) birçok kelimeyi nasıl adeta çöpe attığını çarpıcı cümlelerle anlatıyor. Doğan, kitabında bu hususları anlatırken sübjektif bir üslubu benimsemiş olsa da takınmış olduğu bu üslup onun eleştirilerinin haklılığını ortadan kaldırmıyor. Belki böylesi bir üslupla, o zamanın TDK’sinin ne derece ideolojik bir tavırla dile yaklaştığını ve Türkçeyi bir ameliyat masasına yatırarak budadığını ve kısırlaştırdığını haykırırcasına duyurmaya çalışıyor.

Kitabın özünden çıkarılabilecek ana fikri şöylece özetlemek mümkün. Türkçemiz asırlarca Arapça ve Farsça gibi dillerin kelime hazinesinden geniş ölçüde yararlanmıştır. Bu kelimelerden yeni kelimeler yapmış veya alıntı kelimelere yeni anlamlar vermiş; bunların bir kısmı o dillere de geçmiştir. Mesela, “hükûmet, cumhuriyet, vatan, millet” kelimelerinin bugünkü manalarının Türkçe içinde oluştuğu, söz konusu kelimelerin anlamlarının, Arapçaya Türkçeden geçtiğini anlatıyor, Kelimelerin Seyir Defteri’nde. Türkçemizin terim yapma noktasında Arapçadan yararlanarak bilhassa tıp, hukuk ve askeriye terimlerinin ortaya konduğunu, Arapçanın bu yolda kullanılmasının Batı’da Latincenin terim yapmada kullanılmasıyla paralel bir tutum olduğunu, oysa Dil Devrimi’nin bu muazzam birikimi redd-i miras ettiğini ve bugün bütün terimlerimizin Latinceleştiğini anlatıyor. Hatta, dil devriminin tamamen bu latinceleşmeyi hedef aldığını da ileri sürmekten geri kalmıyor. 106. sayfadaki yazıda bu husus enine boyuna ele alınıyor.      

Kitapta birçok kelimemizin anlam ve etimolojisine dair bilgiler bulabilirsiniz. Mesela, şimdilerde kullanımdan düşen “Kamus”(a uzun) kelimesinin “okyanus”, “büyük denizin ortası” gibi anlamlar taşıdığını, İstanbul’daki Caddebostan semtinin adının “Cadı Bostanı”ndan geldiğini veya bir zamanlar plaja “deniz hamamı” dendiğini kitabın sayfalarını karıştırdıkça okuyabilirsiniz. Yahut, pek çok kelimenin(şen, muhayyer, yazla) anlam ayrıntılarını keşfedebilirsiniz. Ama Doğan’ın asıl üzerinde durduğu mesele Dil Devrimi’nden sonra kelimelerimizle ve onların anlam alanlarıyla hoyratça oynandığı; böylece anlam ayrıntılarının kaybolup 20. asrın başında epeyce zenginleşen dilimizin hem kelime sayısı bakımından fakirleştirildiğini hem de anlam kargaşasına sevk edildiğini yazıyor. Bu hususta, 123. sayfadaki “Dili Daralt, Sözlüğü Genişlet” başlıklı yazı çok çarpıcı örneklerle dolu.

Kitapta D. Mehmet Doğan bu hususlara dair çeşitli rakamlar veriyor. Mesela, 1890’da hazırlanan Türkçe- İngilizce Redhouse Sözlüğü’nde 93.000 madde başı ve 30.000 madde içi  bulunurken (toplam 123.000 kelime), 1945’te TDK’nin hazırlayıp piyasaya sürdüğü sözlükte 15.000-16.000 civarında bir kelime yığınının bulunduğunu gözler önüne seriyor. Hele dinle ilgili kavramların (hoca, medrese, din, laiklik) bu sözlükteki anlamlarının ne ölçüde saptırıldığını da kitapta bulabilirsiniz. TDK’nin, 1945’teki sözlüğünün alt yapısını teşkil eden 1934 tarihli Osmanlıcadan Türkçeye Karşılıklar Kılavuzu ve 1935 tarihli Türkçeden Osmanlıcaya Karşılıklar Kılavuzu’ndaki kelime sayısının 8.000 civarında olduğu da cabası.

Zamanın TDK’sinin bütün gayretkeşliğine rağmen uydurulan kelimelerin birçoğunun tutmadığını, toplum tarafından benimsenmediğini de Kelimelerin Seyir Defteri’nden öğreniyoruz. Bu hususta Doğan, 1935’te çıkarılan Türkçeden Osmanlıcaya Karşılıklar Kılavuzu’nda eğitmenin “mürebbi, terbiyeci” yerine teklif edildiğini; ancak söz konusu kelimenin bu anlamda hiç kullanılmayıp zamanla “kurs görerek köyde öğretmenlik yapan kimse” anlamına geldiğini; “uçak” kelimesinin başlangıçta hava meydanı için türetildiğini ancak halkın zamanla “tayyare”ye “uçak” demeye başladığını, tayyare için icad edilen “uçku”nunsa uçup gittiğini anlatıyor. Anlaşılan, halk bir galatı benimsemiş; ama kaidelere göre doğru olmasına rağmen “uçku”yu tutmamıştır. Tabi, Türkçenin, zamanla, bu gibi tutunamayan kelimelerle bir kelimeler mezarlığına dönüştürüldüğünü de kitabın sayfaları ilerledikçe anlıyoruz.

Burada biraz durup meseleye karşı tarafın da penceresinden bakmaya çalışalım. Şöyle ki, dil devrimi savunucuları Türkçenin asırlarca ihmal edildiğini, kendi köklerinden kelime türetme yolunun hiç kullanılmadığını, buna mukabil Dil Devrimiyle bu yolun tekrar açıldığını söylerler. Bizce bu husus, sadece yazı dili dikkate alındığı takdirde doğrudur; yoksa konuşma dilinde asırlarca hem türetme hem birleştirme hem de dildeki daha başka yollardan büyük bir kelime hazinesi vücuda getirilmiş ve TDK bunları Derleme Dergisi’nde toplamıştır. Bununla birlikte dil devrimcileri, ihtiyaç duyulan kavramlar için “canlı köklerden işlek eklerle” kelime türeteceklerine “ölü köklerden işlek olmayan eklerle” bol bol kelime üretmişler ve Türkçe gerçekten bir ölü kelimeler cennetine dönmüştür. Ayrıca yapılan kelimelerin gösteren-gösterilen bağlantısını tam karşılayamadığı, o anlam alanına giren kelimelerin hepsini silip attığı, birçok kavramın tek bir kelimeyle karşılanmaya çalışıldığı ve böylece dilde daralmaya yol açıldığı da bir gerçektir. Doğan, bütün bu dil facialarını örnekler vererek anlatıyor Kelimelerin Seyir Defteri’nde.    

D. Mehmet Doğan, Türkiye’de sözlük eleştirisi çığırını açan, bu yolda tek başına, ısrarla ve kararlılıkla yürümeye devam eden bir yazar. O, bir taraftan TDK’nin ve diğer kişi ve kurumların sözlüklerini eleştiri süzgecinden geçirirken bazı temel ilkeler de ortaya koyuyor. Bunlardan en önemlisi, bir dilin umumî (genel) sözlüğü hazırlanırken o dilde yazılmış ve klasik sayılan edebî eserlerdeki kelimelerin tamamının, kelimelerin kökenlerine veya günümüzde kullanılıp  kullanılmadığına bakılmaksızın,  o sözlükte bulunmasının gerekli olduğu meselesidir. Doğan, bu hususta çok çarpıcı örnekler de veriyor. Mesela, Akif’in Çanakkale şiirinde[1], “… seni almaz bu cihat” cümlesinde geçen ve “yönler” anlamına gelen “cihat”ın, TDK sözlüğüne kendisinin ısrarlı eleştiri yazıları sonucunda alındığını anlatıyor. Fakat, aynı şiirde geçen “müvekkel, a’mak, lebriz, iclal, ecram” gibi kelimelerin hâlâ TDK sözlüğünde bulunmadığını bildiriyor.  TDK sözlüğüne, kelimeleri alınmayanın bir tek Akif olmadığı, Yahya Kemal’in de aynı akıbete uğradığını, Doğan, verdiği örnek kelimelerle gösteriyor. Mesela, Yahya Kemal’in Ezan-ı Muhammedî şiirindeki birçok kelimenin de (ezanımuhammedî, şehbal, tuhfe, bülend) TDK sözlüğünde bulunmadığını yazıyor ve bu durumun kavram ufkumuzu daralttığına dikkatimizi çekiyor.

Doğan’ın her vesileyle üzerinde durduğu sözlük eleştirisi Türkiye’de henüz emekleme çağındadır. Bu alanın gelişmesi üniversitelerde bu konunun kürsülerinin(ana bilim dalı) kurulmasına bağlıdır. İşin bir ilgi çekici tarafı da şudur ki TDK’de baştan beri hem sözlük hem de dil bilgisi kolları bulunmasına rağmen, Kurum kendi adına birçok kere sözlük bastırmıştır da TDK imzalı bir dil bilgisi ortaya koymamıştır.[2] Bu da TDK’nin uzun yıllar (1983 öncesi) sözlükçülüğe yöneldiğini ve bu yolla dile nizamat vermeye çalıştığının göstergesidir, denebilir. 

Kısacası, D. Mehmet Doğan, Kelimelerin Seyir Defteri’nde bir kere daha, dilin bir tarih ve kültür birikimi olduğunu, kullanımla zenginleştiğini, dile devlet müdahalesinin anlaşılamaz ve kabul edilemez olduğunu anlatıyor.

Kitapta anlatılanlar çeşitli sosyal ve tarihî hadiselerle de desteklendiğinden okuyucunun oldukça zengin bir içerikle karşı karşıya olduğu söylenebilir. Toplam 200 sayfadan oluşan kitabı bir solukta okuyabilirsiniz.                  

Bu yazıda daha çok kelimeler üzerinden gitmeye çalıştık bir dahaki sefere Kelimelerin Seyir Defteri’ne, Dil Devrimi’nin ideolojisi hakkında düştüğümüz notları paylaşacağız. 


[1] Akif’in Çanakkale şiiri diye bilinen metin aslında onun Asım şiirinin bir bölümüdür.

[2] 1932’de kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyetinin bünyesinde(daha sonra Türk Dil Kurumu) birçok yazar kendi adına dil bilgisi yazmışsa da bugüne kadar Kurum adına bir dil bilgisi ortaya konmamıştır. 1928 yılında Türk Dili Encümenince çıkarılmış “Muhtasar Türkçe Gramer” ise devlet eliyle yürütülen dil çalışmalarının tek gramer ürünüdür.   

Bu yazı toplam 1257 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim