Türkiye’de müziğin toplumla senkronik olarak modernleşme sürecine eşlik etmesine dair tarihin, adına “müzik devrimi” denen ve içerisinde hem yenileşme hem de ötekileştirmeye yönelik bakış açıları bulunduran paradigmayla olağan seyrinden müdahale ile çıkarıldığını söylemek mümkün. Tabii modernleşmeden kastedilenin, teori ve pratiğiyle Batılılaşma biçiminde algılandığını eklemek gerekli. Ekonomi-politik gerekçelerden teknolojik gelişim seviyesinin meydana getirdiği farklara kadar değişik sebeplerle Batı dünyası ile aradaki mesafe açılınca “Osmanlı/Türk modernleşmesi” diyebileceğimiz ve Cumhuriyet öncesini kapsayan müdahalelerin içerisinde müziğin de bulunması, sarayın Batı müziğini kurumsallaştırma konusundaki tercihinin, “müzik devrimi”nden çok önceleri başladığını göstermektedir.
Saray müzikal modernleşmeyi yumuşak geçişle sağlamak istemiştir
Saray ve merkezileşen devletin bürokratik aygıtlarında ilerleyen modernleşme/Batılılaşma sürecinin, Avrupai uygulamalarla kendi geleneksel pratiğinin bir arada yürütülmeye ve çoğunlukla yumuşak geçiş biçiminde olağanlaştırılmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. Müzikteki yenileşme, Avrupaileşme, modernleşme sürecinin de bu şekilde ikili bir yapı içerisinde sürdürülmek istendiğiniBatı tipi ilk askeri bando olarak kurulan Mızıka-ı Hümayun’daki uygulamaya bakarak iddia etmek mümkün. 1827’de kurulan ve Batı müziği ile kendi müziğimize ait iki şube biçiminde faaliyet gösteren bu kurumun, müziğimizin modernleşmesine ait olağan seyrinin karşılık bulduğu önemli bir yapı olduğu tartışılabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.