• İstanbul 23 °C
  • Ankara 24 °C

Kerime Yıldız: Namaz, Eğilmeden Büyümenin Adıdır / Sır

Kerime Yıldız: Namaz, Eğilmeden Büyümenin Adıdır / Sır

Batman’da namazı öğrenen binlerce çocuğa yürüyüş yaptırılmış. Maksat, namaz için farkındalık oluşturmakmış.

Kuran Nesli Platformu tarafından düzenlenen yürüyüşe, "Ağustos Ayı Namaz Ayı" etkinlikleri kapsamında iki haftada namaz eğitimini başarıyla tamamlayan 6-10 yaş arasındaki 3 bini aşkın çocuk katılmış.

Yok yok, bu yürüyüşün tuhaflığını yazmayacağım. Yürüyüşü düzenleyenler, muhtemelen Osmanlı zamanındaki âmin alayından etkilenmiş olmalılar. Âmin alayı, şimdinin okuma bayramı. Okumaya başlayan çocuklara okumayı sevdirmek için şenlik alayı düzenlenirmiş. 

Benim dikkatimi çeken şey, çocukların eline verilen pankartlardaki bir cümle:

"Namaz, eğilerek büyümenin adıdır."

Cemaat ve târiklere merhaba diyenler için genellikle ilk eğitim, namaz eğitimidir. Neden? Çünkü namaz, dinin direğidir. Namaz kılan, günahtan uzak durur. Fakat her ne hikmetse şimdiki cemaat ve tariklerde verilen namaz eğitimi, günahlardan uzak durmaya vesile olmuyor. Neye vesîle olduğuna geçmeden evvel iki örnek vereyim:

Çocuğunu, o zamanki adıyla Gülen cemaatinin okuluna veren bir arkadaşımın evinde bir çizelge gördüm. Üzerinde haftanın günleri ve artı işâretleri vardı. “Bu ne?” diye sorunca “Namaz çizelgesi” dedi. “Nasıl yâni?” diye şaşırdım. Oğlu, namazını kılınca o vaktin üzerine artı işâreti koyuyormuş. Hafta başında okuldaki öğretmenlerine kontrol ettiriyormuş. “Peki bu, çocuğu yalan söylemeye zorlamaz mı?” diye sorunca şu cevâbı verdi: “Zâten kılmadıklarına da artı işâreti koyuyor.”

Yıllar evvel Mehmed Tokâdî Türbesi’nde kitap satan yurdum insanı birkaç kadın gördüm. Şimdi tv’lerinde insanlara iftira atan bir cemaatin mensûplarıydı. Sattıkları kitaplardan anlamıştım bunu. Kadınların hâli, beni çok üzdü. Çünkü bir zamanlar bara giren kovboya bile “selâmün aleyküm” dedirten televizyon kanalında şarkıcılara ödenen paraları biliyordum. Üstelik İslâmî hassâsiyetler de bitmişti. Kendimi tutamadım; “Tepenizdekiler televizyonda artistlerle şarkıcılarla oturup kalkıyor; siz burada kitap satıyorsunuz!“ diye kızdım. Kadınlardan birisinin kaşları çatıldı. Hafifçe öne doğru ilerledi. “Senin imanın zayıf! Büyüklerin yaptıklarında bir hikmet vardır!” diye kükredi. Yapacak bir şey yoktu. O kitapları satınca öbür tarafın garanti olduğuna inandırılmışlardı.

Bu teyzeler, şimdi 60 yaşlarında olmalılar. Başlarındaki insanın eşinin tesettürle en ufak bir alâkası olmayışından ne gibi bir hikmet çıkardıklarını çok merak ediyorum.

Niye, “Namaz, eğilerek büyümenin adıdır.” sloganına takıldığımı açayım.

Mehmed Âkif Ersoy, işi özetlemiş aslında: “O rükû olmasa dünyada eğilmez başlar”

Namazdaki eğilmenin sırrı, insanoğluna eğilmemektir. İnsanoğluna tapınmamaktır. Zîrâ Yaradan için eğilen baş, yaradılana eğilmez.

Şeyhlerine, hocalarına tapınanlara, İslâm’da tahdîdin ne olduğunu sorsanız hemen, “İslâm’ın şartı beştir; altıncısı haddini bilmektir.” cümlesini söyleyiverirler. Nefis terbiyesinden bahsederler. Haddini bilen, sormayan, sorgulamadan itaat eden derviş, ehl-i tarik adamdır. Yâni şeyhinin/hocasının karşısında haddini bilen adam cennetliktir. Kendileri böylesine haddini bilirken, şeyhlerinin veya hocalarının hadlerini aştığını görmezler; göremezler.

Şeyhin yüzüne bakmanın günah olduğuna inanan bir derviş, nasıl kafasını kaldırıp baksın? Başını eğerek yaşamayı öğrenmiştir artık!

Hâlbûki tahdîd nedir? Peygamber Allah değildir, Sahâbe, Peygamber değildir. Veliler, sahâbe değildir…

Hâl böyleyken cemaat ve tariklerin başındaki insanların, peygamberliği de geçtim, haşa yarı tanrılaşmasının, İslâmla ne alâkası var?

Yukarıda da dediğim gibi, cemaat ve tariklere adımını atanlar, ilk önce namazla tanışıyorlar. Ama kula kul olmamayı değil, kula kul olmayı öğreniyorlar. Namazın, sâdece Rabbine eğilmek olduğunu unutuyorlar. Tâbi oldukları adamlar ne emrederse onu yapıyorlar. Darbe de yapıyorlar; racon da kesiyorlar; iftira da atıyorlar.

İşin sırrına erdiklerini zannederken, işin sırrı kaçıyor.

Namazla eğitilen (!), yâni baş eğmeyi, i’tiraz etmemeyi öğrenen müritler/dervişler, başlarındaki şeyhleri ve hocaları o kadar kutsallaştırıyorlar ki günahlarında, sapkınlıklarında bile bir hikmet bulabiliyorlar.

15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu’nda Hüseyin Gülerce’ye, “Evli barklı bir adamı dövdüğünü gördüğünüz hâlde niye Gülen’in yanında kaldınız?” diye sorulunca müthiş (!) bir cevap vermişti:

“Âşığın gözü kör oluyor.”

Bu yazıyı okuyanlar arasında, tasavvufun sırrına eremediğim için bana üzülenler, îmânımın zayıf olduğunu düşünenler çıkacaktır.

Onlar için yapabileceğim tek şey, Mustafa Kutlu’nun Sır hikâyesini okumalarını tavsiye etmek olacaktır.

Enpolitik

Bu haber toplam 638 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim