• İstanbul 20 °C
  • Ankara 23 °C

Konya’dan Geliyorum

Önder SAATÇİ


P1110309Tatil kavramının güneş ve denizle sınırlandırıldığı bir devirde biz ailece ve inadına her yıl tatilimizi kültür turizmine hasrediyoruz. Geçen yılki tatilimizi Bursa’da geçirmek nasip olmuştu. Bu sene de yolumuz Konya’ya düştü.

 

Konya bildiğiniz gibi Anadolu Selçuklularının merkezi. Selçuklular da Oğuz Türklerinin Anadolu’daki ilk devleti. Konya ayrıca o devrin (13. yy) başlıca irfan merkezi. Bütün bunların üstüne Hz. Mevlana’nın birçok yer gezdikten sonra yerleşip karar kıldığı, Hak’tan aldıklarını Hakk’ın kullarına cömertçe dağıttığı şehir.

 

Isparta’dan Konya’ya giderken önce Beyşehir’e uğradık. Beyşehir yetmiş bin nüfuslu büyük bir ilçe. Gölün nimetlerinden alabildiğine yararlanıyor Beyşehirliler. Belediye göl kenarında kurmuş olduğu parkla ve işletmeye açtığı çay bahçesiyle bu yörenin insanına sıcak yaz günlerinde ferahlama fırsatı sunmuş. Fakat bizi daha fazla ilgilendiren bu yöredeki tarihî mekânlar ve bilhassa Eşrefoğlu Camisi. Cami 1298’de yörenin beyi Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından yaptırılmış. Devrin ahşap camilerinden biri ve yakın zamanda restore edilerek ibadete açılmış. Akın akın ziyaretçi alan caminin en önemli özelliği minber kapısının alçaklığı. Kapıdan geçerek minbere çıkan imamın, başını eğerek merdivenlere adım atması kıbleye yönelik saygının hayata geçirilmesinin zarif bir örneği ve Türk Müslümanlığının nezaketle birleştiği bir tablo.

 

Seyahatteki asıl maksudumuz ise tabi ki gönüller Sultanı ve Konya’nın manevî sahibi Hz. Mevlana. Asırlar ötesinden gelen çağrısına bugün dahi kulak vermiş olan insanlar onun huzurunda bir Fatiha okumak için ve dualarının kabulüne vesile olması temennisiyle sel gibi, onun dergâhına akıyor. Ancak dergâhın son yıllardaki düzenlemesi bu maksatlara ne derece cevap verir bilinmez. Zira yıllar önce ziyaret ettiğimizde hem ücretsiz girdiğimiz hem de halılar üzerinde çıplak ayakla yürüdüğümüz ve içimize sine sine dua ettiğimiz Mevlana dergâhına bu sefer galoşlarla girdik ve mahşerî bir kalabalıkla birlikte ziyaretimizi gerçekleştirdik. Kalabalığın, içimizdeki huşû hislerini bertaraf ettiğini söylemeliyiz. Dergâh müzeye çevrilince “ziyaret” de “gezi”ye dönüşüyor.  Ancak Mevlana’yı ziyaret etmeden de “Gez dünyayı, gör Konya’yı” özdeyişinin sırrına ermek mümkün olmuyor.

 

Konya, geçmişimizle yüz yüze geldiğimiz bir şehir. Büyükşehir Belediyesi bir abide eser vücuda getirmiş: İstiklal Harbi Şehitlik Abidesi. Başta İstiklal Harbi’miz olmak üzere diğer bütün savaşlarda şehit olanların hatırasına ithaf edilmiş bu anıtın dışa açılan salonlarında Türk bayrağının doğuşu, İstiklal harbi kumandanları, İstiklal Marşı, Gençliğe Hitabe ve şehitlerin isim listelerini içeren tablolar ziyaretçileri karşılarken, iç mekânında Çanakkale Muharebeleri, İstiklal Harbi ve sonrasında Cumhuriyetin kuruluşu süreçlerini temsil eden maketler ve heykelcikler yer alıyor. Bu arada salonda, zorlu savaş yıllarında Anadolu’daki günlük hayatın manzaraları canlandırılıyor.

 

Konya’nın en ünlü mevkilerinden biri de bildiğiniz üzere Alaaddin Tepesi. Tepe üzerinde Alaaddin Keykubat Camisi ve sekiz Selçuklu sultanının bir kümbet içindeki türbeleri var. Geniş topraklara hükmeden Selçuklu sultanlarının bir kümbet içine sıkışmış sandukaları insana dünya hayatının faniliğini ne güzel anlatıyor. Tepe üzerindeki parklarda ve çay bahçesinde sürüp giden günlük hayat ise Anadolu’yu bizlere yurt bırakan sultanların manevî  huzurunda, ölüleriyle birlikte yaşayan bir Konya manzarası çiziyor.

 

Konya ziyaretimizin ikinci günü cuma’ya rastladı. Cuma namazının Konya’da apayrı bir yeri olduğunu vakit yaklaştıkça anlıyoruz. Birçok esnaf, cuma vaktinde dükkânını kapatıp namaza gidebiliyor. Müşteriler(bilhassa hanımlar) de bu süre içinde hiçbir şikâyette bulunmadan dükkânların önünde bekleşiyor. Anlaşılan, Cuma Suresi’nin 9. Ayeti (Ey inanalar, cuma günü namaza çağrıldığında Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın.) Konyalıların gönüllerine fazlasıyla işlemiş durumda.

 

Cuma günü öğleden önce Sahip Ata Külliyesi’ni ziyaret etmişken sonrasında ise Konya  medreselerinden Karatay Medresesi’ne gittik. Müzeye dönüştürülmüş medresede Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yapılmış pek çok yapının duvarlarından dökülmüş çini parçaları, binalarda kullanılmış kandiller, cam ve mozaik eşyalar sergileniyor. İbadet mekânlarımızın estetik unsurlarını sergileyen bu müze bizlerden ziyade yabancıların ilgisini çekiyor. Gerek öğleden önce görme fırsatını bulduğumuz Sahip Ata Külliyesi’nde gerek bu müzede yok denecek kadar yerli ziyaretçi bulunması müzelerimize ilgisizliğimizin göstergeleri. Gerçi kitap okunmayan bir toplumda müze gezmenin ne kadar değeri olabilir ki… Bir de müzeleri biletli hâle getirdiğinizde müzeye katacak insan bulmak iyice zorlaşıyor…

 

Sille’de yaşatılan miras

 

Sille Konya’ya 15 km kadar uzaklıkta bir köy. Geçmişinde derin hatıraların gizlenmiş olduğu bu yöreye de Selçuklu Belediyesi sahip çıkmış. Köyün girişinde çevre düzenlemesi yapılmış, köyün içinden geçen çay da ıslah edilerek suyun akışına göz okşayıcı bir düzen verilmiş. Sille’deki bazı eski konaklar ve camiler restore edilerek halkın istifadesine sunulmuş. Ak Cami ve Çay Camisi ziyaret edebildiğimiz iki Sille camisi. Ak Cami’nin iç mekânına açılan kapı kapalı olduğundan ikindi namazımızı son cemaat yerinde kıldık. Çay Camisi’nin ise iç mekânını da görme imkânı elde ettik. Her ikisi de Selçuklu ve Beylikler döneminin ahşap mimari özelliklerini yansıtan ata yadigârları. Köyün bazı mekânları da yine restore edilerek ticarî işletmelere kiralanmış. Köyün hamamı el sanatlarının üretildiği bir işletme hâlinde çalıştırılırken diğer yerler kafe veya otel şekline getirilmiş. Kısacası, Sille bir Beypazarı, bir Safranbolu olma yolunda…

 

Bir büyükşehir olmanın bütün nimetlerini üzerinde taşıyan Konya’nın lütufkârlığı  çevresine de taşmış durumda. Tarihimiz ve manevî kültürümüzle bezeli Konya ziyaretçilerinin ilgisini bekliyor. Türk- İslam tarihinin ve kültürünün izinden gidilerek gezilen bir Konya’nın Mevlana dergâhından başka hazineleri olduğu da anlaşılacaktır.

26.08.2014

 

Sille_Konaklar-2

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sille_Konaklar-1

 

 

 

Bu yazı toplam 1408 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim