Yazdığı onlarca roman, biyografi ve ilmî eserleri ile tarih bilincini, millî ve manevî hisleri okurlarına bıkıp usanmadan anlatan, tecrübî bilgilerini paylaşmaktan geri durmayan Sâmiha Ayverdi, arkasında sadece büyük bir kitaplık bırakmamış, dernek ve vakıf çalışmalarını sürdüren ve çeşitli sanat dallarının icrasını devam ettiren bir neslin yetişmesine de önayak olmuş bir İstanbul hanımefendisi olarak ruhunu teslim etmiştir.
Sâmiha Ayverdi’nin memleket sevdası, tarihî şuuru, millî ve manevî değerlere olan bu sıkı sıkıya bağlılığı, tüm eserlerinin en büyük özelliklerinden biri olarak kendisini hissettirmiştir. Darbeler görmüş, manevî yıpratmalara maruz kalınan dönemlere şahit olmuş, maddî olarak zor şartlar altında yaşam mücadelesi vermiş bir münevver olarak doğruluğundan şüphe duymadığı hakikati haykırmış, bunda dönemin siyasî otoritelerine göndermelerde bulunmaktan korkmamıştır.
Yazdığı bu onlarca eseri arasında olan ve iki torunu Sinan Uluant ve Gülşah Akçal’a yazdığı mektuplarından oluşan “Mektuplardan Gelen Ses” de diğer tüm eserleri gibi millî ve manevî açıdan dolu dolu bir eser olma özelliği taşıyor. Torunlarının şahsında tüm gençlere uyarı ve nasihatlerinin yer aldığı bu mektupların başlangıcında da şu cümlelerle açıklıyor amacını: “Bu küçük risalede karşıma aldığım şahıslar, görünüşte iki torunum ise de, gayem, onların penceresinden bütün gençliğe seslenmektir.”
Yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/18600/bu-mektuplariyla-butun-genclige-seslendi.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.