• İstanbul 15 °C
  • Ankara 12 °C

Kur’ân-ı Kerîm’i Taklit Teşebbüsleri

Kur’ân-ı Kerîm’i Taklit Teşebbüsleri
Numan Çakır’ın yazdığı ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfınca yayınlanan, 296 sayfa olarak Mayıs 2018 yılında yayınladı.

Yayınlandığı tarihten itibaren büyük ilgi gören eserle ilgili hazırladığım tanıtım metnini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Giriş kısmında çalışmanın konusu ve metodu üzerinde durulmakta ve konuyla ilgili çalışmalar zikredilmektedir. Konunun seçilme sebebinin de belirtildiği bu bölümde müellif, söz konusu çalışma ile tarihte bilfiil yaşanmış örnekler üzerinden Kur’ân’ın benzerinin getirilmesinin imkansızlı olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır. Ayrıca konunun anlaşılmasında önem taşıyan; icâz, tehaddî, muâraza, nazîre ve taklit kavramları ve aralarındaki farklar izah edilmektedir (s. 15-27).

Tehaddî konusuna ayrılan birinci bölümde Kur’ân’ın söz konusu meydan okuyuşunu bildiren ayetlere, ilgili ayetlerin nüzul sebeplerine ve tefsirlerine değinildikten sonra tehaddînin konusu ve kapsamı, keyfiyeti ve kemmiyeti, merhale ve hikmetleri son olarak da tehaddî karşında benimsenen tutumlar zikredilmektedir. Kitabın ana fikrini, acziyetlerini iddia eden veya müslümanlarla mücadeleyi tercih edenlerin yanı sıra üçüncü bir tutum sergileyip muârazaya teşebbüs edenler oluşturmaktadır (s. 31-75).

Muârazatu’l Kur’ân başlıklı ikinci bölümde muârazanın tarifine, cahiliye dönemindeki bazı örneklerine, Kur’ân’a muâraza yapılıp yapılamayacağı hususuna ve ilgili iddialara yer verilmektedir (s. 79- 103).

Üçüncü bölümde ise çalışmanın ana konusu olan taklit teşebbüsleri kronolojik olarak zikredilip değerlendirilmektedir. Taklit teşebbüslerinin yoğunluk kazandığı yılları dikkate alan müellif; hicrî I. asır, hicrî II- XII. asırlar ve hicrî XII- XV. asırlar olmak üzere üç ayrı dönem belirlemiştir. Nüzul dönemi olmasından ötürü hicrî I. asırdaki taklit girişimlerini diğerlerinden özellikle ayıran müellif, bu kısımda Muallakat şairlerine, Mekkeli müşriklere ve İslam tarihinde yalancı peygamberlik iddialarıyla bilinen Müseylime, Tuleyha ve Secah gibi isimlere yer vermektedir.

Müellif, hicrî II-XII. asırlarda yaşamış olup Kur’ân’a muâraza yaptığı iddia edilenlerin çoğunluğunu zındıklıkla itham edilen şair ve edebiyatçıların oluşturduğuna dair bir tespite yer vermektedir. Ayrıca Kur’ân’a muâraza yapmaya çalışmanın “Abbasi döneminin serbest düşünceli edebî muhitlerinde ve özellikle şairler arasında bir hayli ilgi” çektiğine de işaret etmektedir (s. 148). Abdullah b. Mukaffa, Kindî, İbnü’r-Ravendî, Hallac, Mütenebbî ve İbn’i Sina gibi bilinen isimlerin yanı sıra meçhul şahıslara da yer verilen bölümde şahısların iddiaları da değerlendirilmektedir.

Bölümün son kısmında ise günümüzü de kapsayan hicrî XII-XV. asırlardaki taklit teşebbüslerine yer verilmiştir. İspanyol şarkiyatçı Raymundus Martini, Mirza Ali Muhammed Şirazi ve Mirza Hüseyin en-Nurî gibi isimlerin yanı sıra “apokrif” olarak betimlediği iki sureye ve yazarları tam bilinmeyen Hüsnü’l-İcaz ve el-Furkanu’l-Hak başlıklı eserlere de yer verilmektedir. Ardından sanal ortamdaki taklit teşebbüsleri kapsamında altı internet sitesi değerlendirilerek çalışma sonlandırılmaktadır (s. 202-265).

Tasvirî yöntem kullanılan çalışma değerlendirmeye pek açık olmamakla birlikte konuyu derli toplu olarak ele almaktadır. Ayrıca akademik üsluba uygun bir dille kaleme alınan çalışmanın başlığı oldukça dikkat çekicidir. Literatürde Mu‘ârazatu’l-Kur’ân başlığı altında yer alan konu için taklit teşebbüsü ifadesi tercih edilmiştir. Muârazayı dil, üslup ve mana bakımından Kur’ân’ın benzerini veya daha üstününü meydana getirmek olarak tanımlayan müellif, tarih boyunca Kur’ân’a muâraza iddiasıyla sarfedilen sözlerin bu tanıma uymadığını, dolayısıyla muâraza ifadesinin doğru bir karşılık olmayacağını ifade etmektedir (s. 25).

 

Taklitten öteye geçemeyen bu tür ameliyeler için “taklit” kelimesine, yapmaya girişilen işin başarısızlıkla sonuçlanmasını ifade eden “teşebbüs” kelimesini de ekleyen müellif (s. 16), çalışma için isabetli bir isimlendirme yapmıştır. Bazı müfessirlerin muâraza kelimesini kullanırken fazla özen göstermediğine de değinen müellif lafız seçimindeki hassasiyetini de göstermektedir (s. 85). Ancak isimlendirmedeki bu başarının çalışmanın her yerinde sürdürülemediği dikkatlerden kaçmamaktadır. Zira müellif Hindistan’ta bulunan yazma bir mushafta yer alan Sûretu’n-Nûreyn ve Sûretü’l- Velâye adlı iki sözde sûre için “apokrif” ifadesini kullanmaktadır. Kitab-ı Mukaddes geleneğinde kanonik olmayan metinler için kullanılan bu ifadenin Kur’ân’la bağlantılı kullanımı yaygın ve dahi uygun değildir. Aynı başlık altında ilgili metinleri “uydurma sûre” olarak isimlendiren müellifin bu ifadeyi veya “sözde sûre” ifadesini kullanması daha isabetli olurdu.

 

Müellif çalışmasında Kur’ân’a muâraza yapmaya kalkışan şahısların sözlerinden veya muâraza iddiası taşıyan eserlerden örnekler de nakletmektedir. Sözde ayet ve sûrelere ait bu örneklere, Latin harfleri veya Türkçe karşılığı kullanılmaksızın doğrudan Arapça ifadelerle yer verilmesi isabetli bir tercih olmuştur. Bu tercih sayesinde okuyucu söz konusu lafızların Kur’ân’dan nazım bakımından nasıl ayrıştığını daha kolay fark edebilmektedir. Fakat konuyla ilgili İslâmî kaynaklardan yapılan nakillerin büyük çoğunluğunu blok alıntıların oluşturması çalışmaya derleme izlenimi vermiştir. Çok sayıda uzun alıntılar yerine ilgili görüşlerin yazarın kendi ifadeleriyle özetlenmesi okuyucu açısından daha faydalı olurdu.

Bununla birlikte çalışmanın belki de en dikkat çekici ve başarılı yönü, kronolojik sırayla incelenen taklit teşebbüslerinin sanal ortamda yapılan taklit teşebbüslerinden bazılarına yer verilerek sonlandırılmasıdır (s. 247-258). Müellifin sadece matbu eserlerle yetinmeyip Kur’ân’a muâraza iddiası taşıyan sureler yayınlayan internet sitelerine de yer vermesi çalışmanın kapsamına işaret etmektedir. Bu durum taklit teşebbüslerinin, sanılanın aksine, tarihsel bir olgu olmadığını, boyut değiştirse dahi hala devam ettiğini gözler önüne sermektedir.

Çalışmanın dikkat çeken yönlerinden bir diğeri, en başta ifade edildiği üzere, ilk iki kısımda konuyla ilgili önemli kavramların açıklanması, tehaddînin mahiyeti ve keyfiyetine dair geniş bilgilere, muârazanın mümkün olup olmadığı gibi konulara ayrılması ve bu sayede okuyucunun çalışmanın özünü teşkil eden taklit örneklerini kavrayabilecek ön bilgiye haiz hale getirilmesidir. Bir diğer dikkat çekici yön ise taklide teşebbüs eden şahıslar ve iddialar veya anonim de olsa muâraza içerdiği iddia edilen eserler ve internet siteleri hakkında detaylı bilgi verilmesi, ardından bunların Kur’ân’a karşı muâraza olarak görülemeyeceğini beyan eden değerlendirmelere yer verilmesidir. Kur’ân’da kendisinin benzerini getirilemeyeceğine dair açık bir beyan söz konusu iken elbette ortaya atılan sözde sûre ve ayetlerin Kur’ân’a muâraza olduğu kabul edilmemektedir. Ancak örnekler değerlendirirken muârazanın imkansızlığından bahseden müellif, birebir aynı lafızları kullanarak sık sık tekrara düşmektedir.

Sonuç olarak taklit teşebbüslerinin izlediği çizgiyi kronolojik olarak ele alarak bütüncül bir yaklaşım sunan çalışma, konuyla ilgili son dönemde kaleme alınan ilk derli toplu çalışma özelliği taşımakta ve bu alanda önemli bir başvuru kaynağı görevi görmektedir.

 

 

                                                                                          Zeynep Kaplan

                                                                                                                (Yüksek Lisans Öğrencisi,

      İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi)

Bu haber toplam 1434 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim