• İstanbul 17 °C
  • Ankara 22 °C

Leyla Şerif Emin: Eskisinden daha güçlü bir vatan hediye

Leyla Şerif Emin: Eskisinden daha güçlü bir vatan hediye
Bazı destanlar vardır ve biz onları kitaplardan okurken mübalağa olduğunu sanırız.
Ancak yakın dönemde bizler de bir destana tanıklık ettik o da 15 Temmuz. Aradan tam iki yıl geçti, hâlâ o gecenin yaşandığı ana dönünce insanın tüyleri diken diken oluyor.  Yıllar sonra o geceyi anlattıklarında belki de yine mübalağ zannedecekler ama ellerde görüntüler var şimdi. Bu gün bile onları izlerken insanın yüreğinde bir dağ yangın yerine dönüşebiliyor. Anlık bir karar ve anlık bir müdafa, Allah’ın takdiri ve izni ile de o vatan büyük bir hezimetten kurtuldu çok şükür.
 
O gecede yaşananları, bizler, yani o güzel vatandan yüz yıl önce ayrı kalanlar çok farklı bir şekilde yaşadık burada. Sizler orada meydanlara inerken, ki o meydan er meydanıydı, kurşunlara göğüs gererken ve şehit olurken orada olamamanın ağırlığını ve acısını çok derin yaşadık. Bizler ki kaderimize razı olmuş ve yüz yıl önce Batı’nın türlü oyunları ile elimizden hem bayraklarımız hem vatanımız alınmışıtı. Bedenimiz bu topraklarda ama gönlümüz ruhumuz oradaydı. En kötüsü de bu sefer hainler içerden vurmuştu, robotlaşmış beyinleri aktifleştirmek için üst akıl düğmeye basmıştı. Karanlık bir dünyada yaşayanlar bu gün bile hâlâ neler olup bittiğini anlamış değil. Ama çok şükür ki şimdi vakit Türkiye vakti. 15 Temmuz’un bitmediği 24 Haziran seçimlerinden de belliydi. Belki de hâlâ sürüyor, ilerde bir zaman diliminde biz bu zamanın ne kadar geniş olduğunu anlayabileceğiz. 15 Temmuz gecesi ve ilerleyen gecelerde sokaklarda insanların nöbette olduğu gibi aynı o nöbet devam ediyor aslında. Ama darbelerin ülkesi olmayacak artık Türkiye, eski oyunların modası geçti. Onlar yenilerini üretene kadar Türkiye yine daha güçlü olacak. Birileri çamur atmaya çalışırken kimbilir belki de kendi çamurlarında boğulacaklar.
 
Ben bu haftaki yazımın konusunu daha önceden belirlemiştim aslında ve hiç tereddüt etmeden elbette ki 15 Temmuz konulu olacaktı bu yazım diye düşündüm. İçimde bir de o vatan aşkı daha da canlanıyor gibiydi. Birkaç gündür annemde bir telaş seziyordum, bana telefon ediyor “Hani şu senin nişan bohçanda eski bir çevre vardı, o sende mi?” deyip duruyordu, sonra da ekliyordu “bilirsin ben bir şey ararsam bulurum” dedi. Elbette bulurdu çünkü o “anneydi” ve çok kere annelerin de annelere ihtiyacı vardı. Annemin annesi o daha beş yaşındayken vefat etmişti oysa, dedem göç etmemiş ama dört kardeşiyle birlikte “Feride Nene” İstanbul’a göç etmiş. Henüz evrakları olmadığından da o anda ziyarete gelememiş. Eski bir fotoğrafta kendisini görmüştüm. Ondan konuşurlarken tam bir “Osmanlı hanımıydı” derlerdi.
 
İşte annemin telaşla aradığı o sırma kıyılı ve işlemeli çevre de ona aitti. Sonunda onu buldu annem de, getirdi önüme “Leyla, bu çok değerli benim için, ama şimdi bu gibi işlemeleri çerçeveletip duvara asıyorlar, şimdi sana emanet dedi…” Elime alıp o çevreyi ve üzerindeki işlemeleri incelemeye koyuldum, bir yandan sorular soruyorum anneme, dedemin doğum tarihini, babaannenin o çevreyi işlediği tarihi bulmaya çalışıyorum. Takriben o çevre 1912’lerde Üsküp’te  işlendi.
Bu haber toplam 541 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim