• İstanbul 22 °C
  • Ankara 18 °C

Mahmut Bıyıklı: Cennete Gidelim Anne

Mahmut Bıyıklı: Cennete Gidelim Anne
İstanbul’da yaşamak insanı her an yeni bir hikâyenin içine çekiyor. Koşturmaktan kaleme alamadığımız o kadar ayrıntılara gizlenmiş incelikler var ki… Şairin dediği gibi her şey biz yaşarken oluyor ve geçiyor.

Genelde cumaları selâtin camilerinde, vakit namazlarını da Osmanlı’dan kalma küçük mahalle camilerinde kılmaya çalışırım. İkindi dinginliğinde gittiğim kendine has mimarisi olan küçük bir caminin çiçeklerle donatılmış bahçesinde hüzünlü bir telaş vardı. Beyaz sakalından yeni alınmış abdest suları damlayan ihtiyar bir amcaya “Bir durum mu var?” diye sorduğumda kederli gözleriyle, “Durum yok, ‘çocuk cenazesi’ var evlat” dedi. Çocuğun cennete gideceğini, orada anne babasını bekleyeceğini -ne mutlu o anne babaya ki- onlara şefaatçi olacağını da söyleyerek namaz için içeri girdi. İhtiyar amcanın samimiyetine inanmakla birlikte başkasının ölümü hakkında menkıbe anlatmak kolay, kim bilir o çocuğun annesi babası ve dahi dedesi şu an ne acılar içinde, diye geçirmekten kendimi alamadım.

Saadet asrından bir teselli

Namaz sonrası çiçekli bahçenin içindeki acılı kalabalığa karışarak çocuk cenazesine katılmak için en ön safta yerimi aldım. Arkadan hanımlar tarafından uğultu halinde gelen ağıtların ve yaşlı amcaların hanımları uyaran bakışlarının ortasından, bıyıkları yeni terlemiş muhtemelen görevinin ilk yılını ifa eden bir imam, naif bir şekilde cemaati saf düzeni alması hususunda uyararak cenaze namazını hatırlattı. Namaz sonrası çocuk cenazesine yaklaşıp birkaç kez öksürerek boğazını hazırladıktan sonra “Saadet asrı bize sabır gerektiren acılı zamanlar içinde en güzel örnektir” diyerek sakin bir ses tonuyla şu mutluluk çağından şu hatırayı anlattı:

Kıymetli kardeşlerim,

Ebû Talhâ’nın (ra) bir erkek çocuğu dünyaya gelmişti. Çok sevimliydi. Bir yaşında hastalandı ve çok geçmeden öldü. Ölürken Ebû Talhâ (ra) evde yoktu. Akşam eve geldiğinde, ‘Çocuk nasıl?’ diye sordu. Eşi Ümmü Süleym, ‘Çocuk çok iyidir. Sen de bugün geciktin. Herhâlde acıkmışsındır. Sana yemek koyayım. Yemekten sonra çocuğu görürsün.’ dedi.

Ümmü Süleym yemek getirdikten sonra, “Ey Ebû Talha! Eğer bir kimsenin yanında başkasına ait bir emanet bulunursa ve emanet sahibi emanetini geri almak isterse, o kimsenin bundan alınıp gücenmeye, kızmaya ve üzülmeye hakkı var mıdır?” dedi.

Ebû Talha (ra), ‘Hayır!’ dedi. Eşi, ‘Senin oğlun bizde bulunan Allah’ın bir emaneti idi. Allah emanetini geri aldı.’ dedi. Ebû Talha (ra), ‘Çocuk şimdi nerede?’ dedi. Eşi, ‘Arkadaki odadadır’ dedi. Ebû Talha (ra) kalkıp odaya geçti ve çocuğun üzerinden örtüyü kaldırarak, ‘İnnâlillâh ve innâileyhirâciûn.’ dedi.

Ebû Talha (ra) Peygamber Efendimiz’e (asm) geldi ve durumu anlattı. Peygamber Efendimiz (asm):

‘Beni hak Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, Ümmü Süleym çocuğun ölümüne sabrettiği için Allah onu bir çocukla müjdelemiştir.’ buyurdu. Bir kayıp bazen gelecek diğer hediyenin müjdecisidir.” diyerek huşu içinde dinleyen kalabalığı etkileyen bir konuşma yaptı.

Teslimiyetin asaleti

Ben yine içimden gelen tenkidleri susturamayarak “İmamlar için vaaz vermek kolay, şimdi bu yavrunun babasının acısı nasıl dindirilir ki…” diye söylenmeye başladım. Cenaze sonrası taziyeleri kime yapacağımı sorduğum genç bir arkadaş, “Bu cenaze namazı kıldıran hocamızın yavrusuydu. Şu amcamız da hocamızın babası. İkisine taziyede bulunabilirsiniz.” deyince mahcubiyetimden yerin dibine girecek gibi oldum. Cami girişinde “o anne babaya ne mutlu” diyen ihtiyarın çocuğun dedesi ve asr-ı sadetten sükûnet içerisinde sabır örneği aktaran imamın da çocuğun asalet kuşanmış babası olduğunu öğrenmek bana büyük bir ders oldu. Ölümü bu kadar güzel karşılayan emanetin farkında insanlara taziyede değil tebrikte bulunulur diyerek ikisine de sarıldım.

Ecrine Veda

Yukarda yaşadığım duyguların aynısını can yavrusu Ecrin’i kaybeden gazeteci dostumuz Ersin Çelik’e gittiğimde de yaşadım. Hayatın hakikatini kavramış, evlatlarımızın da, mallarımızın da, canlarımızın da bize emanet olduğunun yüksek şuurunda tam inanmış iki yürek, Ecrin’in muhterem anne ve babalarının asaleti karşısında resmen eridim. Taziye için düşündüğüm cümleler aklımdan silindi. Dilimde tekbir kelime; “Allahuekber”.

Ersin

İsimlerin insanlar üzerinde tesiri yüksek. Ersin kardeşimizde, Erenlere has bir dervişlik bilgelik sabır ve tevekkülle genç yaşına rağmen günümüz insanına kaybettiğimiz birçok değeri hatırlattı. Her şeyden önce farklı mesleklerden farklı meşreplerden yüzlerce seçkin ismin duyar duymaz cenazeye, taziyeye koşması genç gazetecinin gönüllerde dostane yurtlar kurduğunun göstergesiydi. Gazetecilik kurslarında bir gün lazım olur diye önemli kişilerin telefonlarını biriktirin, rehberiniz zengin olsun, denilir. Ersin Çelik bu teknik tavsiyeyi aşarak kartvizit değil kalp biriktirmiş. Sadece rehberini değil dostlarını büyütmüş, dostlarıyla büyümüş, dostlarıyla zenginleşmiş.

Halis Bir Dostluk

Bünyamin Yılmaz’ın cenazeyi haber vermesinden sonra bütün süreci kendimce takip ettim. Bu süreçte yine beni etkileyen hususlardan birisi, TVNet Yayın Müdürü İsmail Halis Bey’in göstermiş olduğu destansı vefa örneğiydi. Kaza haberinin alınmasından sonraki günlere kadar Ersin’in kalbine yakın duran bükük omzunun yanında, hep onun omzu vardı. Arkadaşının acılarına kardeş olmanın nasıl olması gerektiğini herkese gösterdi.

Cennete Gidelim Anne

Ersin Çelik’in dünya güzeli ikizleri ablalarının cennet yolculuğunu içselleştirmişler. Taziyeye gittiğimizde sürekli annelerin kulağına “Cennete gidelim anne” deyip durdular. Anneleri mahzun şekilde onları oyalarken gönlüme Sezai Karakoç’un dizeleri düştü:

Çocuk öldü mü güneş

Simsiyah görünür gözüne

Elinde bir ip nereye

Bilmez bağlayacağını anne

Asil insanları asil anneler yetiştiriyor. Ersin kardeşimizin eli öpülesi mübarek annesinin teslimiyeti beni çok etkiledi. Kendisini ziyaret edenlere, kazanın dünürlerinin memleketinde olmasının onların kabahatinden değil kaderin tecellisinden olduğunu söyleyerek arifane bir duruş sergilemiş. Dünyalık bazı insanların yaptığı gibi dünürlerini suçlamamış, savunmuş ve kadere iman etmiş.

Şimdi dilin Fatiha’ya durma vakti. Cennetin mübarek olsun Ecrin kardeşim. Sahabe çocuklarına komşu olasın İnşallah.

Bu haber toplam 684 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim