• İstanbul 18 °C
  • Ankara 20 °C

Makedonya’daki Yedi Güzel İnsan

Fahri TUNA

İtiraf etmeliyim: Bana ‘nereye gömülmek istersin?’ diye bir srou sorulsa, hiç düşünmeden cevabım ‘Üsküp’ olacaktır. Son nefesi nerede vereceğiz, bilinmez elbet. Vasiyetimdir, şartlar müsaitse eğer Üsküp’e gömülmek istiyorum.

Bir soru daha sorulsa bana: ‘Türkiye’nin 82’inci vilayeti neresidir?’ diye. Hiç düşünmeden ‘Gostivar’ derim. 83 Prizren, 84 Kırcaali, 85 Gümülcine derim mesela. Buradan kastım; idarî değil kültürel vilayetlerimiz elbette. Bu şehirler, defalarca şahit olmuşumdur; Türkiye ile beraber ağlayan, beraber gülen, Türkiye ile yaşayan şehirlerdir.

Makedonya’da yüzlerce tanıdığım var benim. Ve bana göre hemen her birisi ayrı birer kahramandır. Bir yazıda hepsini ayrı ayrı anlatmak mümkün olamadığından; yazı formatı gereği, sadece yedisini anlatabileceğim. Diğer güzel insanlarımdan, kardeşlerimden affımı istirham ediyorum.

Benim Üsküp’te ilk tanıdığım kahramanım Süleyman Baki’dir kuşkusuz. Tanıdığımda Ensar Derneği Başkanıydı. 2004 yılı olmalı tanışıklığımız. Başkanı olduğu derneğin adına dikkat isterim lütfen: Ensar. Mekke’den çaresiz onların şehrine göçen ilk Müslümanlara, evlerini evlerini barklarını sofralarını gönüllerini açan ve tarih yazan Medineli M üslümanlara verilen isimdir Ensar. Ve bizzat şahidim ki, bizim karizmatik, çalışkan, yardımsever Süleyman Baki de, büyük bir sabır ve ihtimamla, Üsküp’e yolu düşen özellikle de gençlerin yeme içme barınma ve ders eğitimöğretim  gereçleri için yurtlar; Üsküp’te gençliğin fikrî ilmî ve edebî yönden gelişmesi için kütüphaneler açan bir kahramanımdır. Yüksek Lisansını ve doktorasını da tamamlamış, doçentlik unvanını da almıştır. Bir süre Matüsiteb’in (Makedonya’daki seksen küsur Türk sivil toplum derneğinin bir araya gelerek oluşturduğu üst birliğin) başkanlığını da üstelenen, yiğit çalışkan gözükara mütedeyyin Üsküplü Süleyman Baki, bir yandan Üsküp merkezindeki dört belediyeden birisi olan Çayır Belediyesi’nin (kolay anlaşılsın diye örnek vereyim; İstanbul İçin Üsküdar, Ankara İçin Keçiören Belediyesi gibi) başkan yardımcılığını, diğer yandan da Üsküp’ün tarihi çarşılarının ortasında yer alan Muratpaşa Camii’nde vaaz ü nasihatlerini başarı ile sürdürmektedir. Süleyman Baki için ‘Üsküp’ün Görünmeyen Valisi’dir desem, inanın abartmış sayılmam

Her dinleyişimizde yüreğimizi burkan, buram buram hasret ve hicran kokan bir türkü vardır, bilirsiniz: ‘Vardar Ovası Vardar Ovası / Kazanamadım sıla parası.‘ Üsküp Vardar Ovası üzerinde kurulu güzel ve kadim bir şehrimizdir. Osmanlı Üsküp’ü ovanın/nehrin batısında otuz kırkı metre yükseklikteki hafif engebeli araziler üzerinde kuruludur, son yüz yılda kurulan modern Makedon Üsküp’ü ise hemen bütünüyle ovada. Ovanın ortasından ise, ta Gostivar’dan çıkıp gelen Vardar Nehri gelip geçer. Fatih Sultan Mehmed de bu nehrin üzerine (bugün için eski Üeküp’le yeni Üsküp’ü birbirine bağlayan, bir diğer ifade ile Müslüman ve Hırıstiyan Üsküp arasında geçiş noktası olan) bir taş köprü yaptırtır. Hâlâ ayaktadır bu köprümüz. Ve Üsküp’ün simgelerinden birisidir. Eli kalem tutan, şiirler yazan yirmili yaşlardaki bir grup Üsküp’te üniversiteöğrencisi Türk genci 2002’de bir dernek kurarlar: Köprü Derneği. Ve bir de üç aylık edebiyat dergisi çıkartmaya karar verirler: Köprü Dergisi. Çok güzel işler yapan, Türkçenin Balkanlardaki – Prizren’deki ‘Türkçem’ ile birlikte en yiğit sesi olan-  bu güzel dergimizi ve onu on dört yıldır her güçlüğe/zorluğa rağmen yayımlamayı başaran Köprü Derneği’mizi, yolum her Üsküp’e düştüğünde ziyaret edenlerden birisiyimdir ben de. Sağolsunlar, zaman zaman yazılarımı yayımladıkları da olur. Köprü ile birlikte çok verimli anlamlı ve yararlı etkinlikler, söyleşiler, imza günleri de düzenledik. Köprü’nün faaliyetlerine katılan yirmi kadar Üsküplü Türk genci tanıdım ben; yüzleri gözleri boyları farklı da olsa, hepsinin bazı ortak özelliklerini gördüm ben: Müslüman Türk olmak, tarih şuuru, Türkçe sevdası, sıcak, sevecen, fedakârane duygularla süslenmiş bir misafirperverlik, kaderin onları Üsküp’te bırakmış olmasının farkında bir bilincin hüznü, gururu ve kararlılığı. Ve bir direniş ruhu… Veysel Zafer’de de var bu, Süleyman Halit’te de. Nagihan Daut’ta da var bu Bennu Musli’de de. Genç Nizam’da da, genç Âkif’te de. Daha onlarcasında da.

Ama benim asıl kahramanım/kahramanlarım, biri derneğin başkanı olan Hüsrev Emin (1980 Üsküp doğumlu), diğeri derginin genel yayın yönetmeni olan Leyla Şerif Emin (1981 Üsküp doğumlu) kardeşlerimdir. Karı koca bu yiğit çift, hem şairdirler, hem şuurdurlar; hem çalışkandırlar hem de sabırlı. Bir o kadar da organizatördürler. Yüzlerindeki dugunluk ve sükunet, bu topraklarda aaltı yüz yıllık geçmişimizi, dizelerindeki içtenlik ve derinlik bu topraklarda Türkçenin altyüzyıllık serüvenimizi, gözlerindeki sabır ve umut, bu topraklardaki altı yüz yıllık geleceğimizi fısıldır işiten kulaklara.

Hüsrev Emin ‘Gönüllere Sığmayan Hayal’ şiirinde altı yüz yıllık hüznü anlatır ta derinlerden: ‘Bir masaldır çocuklara söylenmeyen / Bir türküdür, dillerden eksilmeyen / Bir muhabbettir sığmayan gönüllere / Bir şiirdir yarım kalan dünlerden.’ ‘Türkiye Türkiye’den ibaret değildir; bize her yer Türkiye’ diyen bir hisli yürek, bir duygulu kalp, bir içli dizedir Leyla Şerif Emin de. Allah bu iki güzel insanın yuvalarını huzurlu, bu iki güzel insanın başlarında bulunduğu kurumların (Matüsiteb, Köprü Derneği, Köprü Dergisi)  yollarını açık, işlerini bereketli, emeklerini faydalı eylesin.

Makedonya benim için biraz da Gostivar, Gostivar benim için Banisa, Banisa da benim için Abdülmecit Nureddin demektir doğrusu. 1.70 boylarında karayağız sakin, vezinli yürüyen vezinli konuşan vezinli düşünen bir güzel adamdır Abdülmecit Nureddin. Banisalıdır. Manisalı değil Banisalıdır. Banisa neresi midir? ‘Manisa’nin bir köyü olmalı’ dediğinizi duyar gibiyim. Manisa’nın değilse Karaman’nın, Eskişehir’in, Bilecik’in, Bursa’nın, Adapazarı’nın bir Türkmen köyüdür evet, haklısınız. Aşağı ve yukarı olmak üzere iki ayrı mahalleden oluşan Banisa, Balkanların ortasında Gostivar ilinde beş yüz elli yıldır buram buram Anadolu’dur; gelenek görenek inanç hayat ve özlemleriyle. Bir minik örnek: 2010 yılında bir otobüs insan gelmişiz Türkiye’den. Kırk kişiyiz. Köyün girişinden dev Türk bayrakları ve üç takım davul zurna ile karşıladılar bizi. Sonra Nureddinîlerin geniş bahçesinde enfes bir sofra. İmece usulü yapmışlar yemekleri; meselâ beş ayrı hane, farklı farklı  birer tatlı yapmışlar. Sofradaki geleneksel Türk yemekleri ziyafetini düşünebiliyor musunuz. Boşverin yemekleri: Köyün gençlerinin büyüklerinin hizmet için bütün samimiyet coşku ve edeple hizmet için ayakta bekleyişlerini… Bayramlar Nurullah Genç’in Erzurum Horasan’ında nasıl kutlanıyorsa bugün Banisa’da da öyle kutlanıyor hâlâ.

İşte Abdülmecit Nureddin, bu güzel köyde doğmuş büyümüş; liseyi Slovakya, üniversiteyi Özbekistan, yüksek lisansını Sakarya, doktorayı da Üsküp’te tamamlamış bir güzel adam. Makedonya Başbakanlığı’nda çalışan 144 kişi arasında tek Türk iken Doçent unvanını almış; ardından da kahramanca bir mücadelenin sonunda, Balkanlarda tek Türkçe eğitim veren Gostivar Vizyon Üniversitesi’nin beş kişilik çekirdek kurucu kadrosunda yer almış, kurucu kadronun en gözüpek girişken organizatör ve iletişimcisi olarak geminin sağ salim limana yanaştırılmasına ön ayak olmuş bir gösterişsiz kahramandır o.Evini barkını, geçmişini geleceğini, dününü yarınını; günün yirmi dört saatini Makedonya Türklüğüne adamış bir çağdaş Malkoçoğlu’dur Abdülmecit; buna on kere yüz kere bizzat şahidim ben. Bir minik örnek: Bundan on sene kadar önce Türkiyeli bir kız sever Abdülmecit’i. Kız da güzel ailesi iyi bir ailedir. Evlilik yolunda olumludur her şey. Olay çağdaş bir Ferhat ile Şirin boyutunda ilerlemektedir. Kızın ‘Evliliğimize rıza açısından annemle babamın bir tek şartı var: Türkiye’de, bizim şehirde oturmamız. Babam bizim şehrin üniversitesinin rektörüyle iyi arkadaş. Sana da buradan akademisyenlik ayarlayabilecek. Hadi kabul et de evlenelim!’ Abdülmecit o destansı cevaplarından birisini verecektir kıza: ‘Ben hayatımı Makedonya Türklüğüne adamışım. Gostivar’da oturmayı kabul edersen buyur. Yoksa başın gözün Allah’a emanet…’  Ve herkes kendi bildiği yola gidecek, evlilik gerçekleşmeyecektir. Benim ölçülerime göre ‘Makedonya Türklüğünün Görünmeyen Cumhurbaşkanı’ olan Abdülmecit, işte böyle bir fedakârlık azim kararlılık, mücadele sabır ve yiğitlik abidesidir. Yakın dava arkadaşlarıyla kurduğu Gostivar Vizyon Üniversitesi için de, yolunuz açık olsun kardeşlerim diyorum.

Hoca, hatip, müftü; bnlar bizim kadim kültürümüzde saygı gören kavramlardır. Ama bunları soyadı olarak alan çok az insan gördüm. Bunlardan birisi de Gostivarlı Edebiyat profesörü Fadıl Hoca. Fadıl Bey, hem soydan yani dededen babadan hoca, hem Üsküp Üniveristesi Türk dili ve edebiyatı bölüm başkanı olarak üniversiteden hoca, hem de soyadı Hoca; ne güzel. Hocalığı üç yoldan, üç koldan, üç daldan tescilli birisi yani. Ömrünü Türkçenin Balkanlarda yaşamasına yaşatılmasına adamış bir mücahid yani. Aynı zamanda Gostivar’da Adeksam Derneği’nin yöneticisiydi tanıdığımda. Ve sözkonusu derneğin çıkarttığı, Balkanlar’daki tek hakemli akademik dergi olan Hikmet’in de genel yayın yönetmeniydi. Makedonya’nın dört bir yanından Gostivar’a sığınıp Adeksam Öğrenci Yurdu’nda barınmaya çalışan lise ve üniversite öğrencilerinin de hamisi ağabeyi yol gsötericisi. Şimdilerde ise Uluslararası Gostivar Vizyon Üniversitesi’nin rektörü. Genç yaşta saçlarının ağarmasında elbette Makedonya’daki Müslüman Türklerin yaşadığı binbir zorluk acı çilenin de payı olmalı. Durgun bakan yüzünde, sakinliğin hakim olduğu sesinde, umutla bakan gözlerinde aslında dünü bügünü ve yarınları okuyabilirsiniz. Prof. Dr. Fadıl Hoca, benim için Makedonya Türklüğünün akademisyen başıdır. Başı örneği ve ağabeyi.

‘Giden Şüphesiz El Değil

Altı yüz yıllık çınar / Dökülmekte son yaprakları tek tek / Giden şüphesiz el değil / Bilakis anam, babam, kardeşim, / Bacım, elim, kolum, yüreğim...

Vedalar zor / Siyah bir matem kaplar gökyüzünü / Ağıtlar yükselir gidenlerin ardından

Kopuş... / Gurbet ile vatan arasında / Bir giden bir de kalan taşır / Bir parça hüzün matarasında / Giden şüphesiz el değil...

Asırlık yara hâlâ kanıyor göğsümde / Dökülmeseydi yaprakları çınarın keşke / Ağlamasaydı gidenler ve de / Ağıt yakmasaydı kalanlar geride / Evet, giden şüphesiz el değil...

Şerha şerha dökülen dağlar gibiyim / Kuyulara düşmüş Yusuf gibiyim /  Yüreğine kor düşmüş analar bilirim / Sızlanma vakti geçmiştir artık / Bize yeis düşmez... bilirim...

Ayrılık tarafından çalındı asrımız / Emin olun artık, yakındır kavuşmamız’; evet bu hisli içli hüzünlü dizelerin şairi, 1992 Üsküp doğumlu Mehmed Arif kardeşim. Vali Hasan Duruer ile birlikte 2013 yazında on günlüğüne Edirne’ye, sekiz Balkan ülkesinin yirmi altı ilinden topladığımız ‘eli kalem tutan’ yüz elli gençlik ‘Akademi-Rumeli’ projemizin mirası genç şairlerimizden birisidir Mehmed Arif. Tertemiz bir yüz, tertemiz bir kalp, tertemiz bir Türkçe. ‘Tevhid odaklı bir yaşamın şiirlerini yazmak istiyorum ben’ diyor bir söyleşisinde. Körpü Dergisi’nden yani Leyla Şerif Emin’in el verdiği genç şairlerden birisi o. Tıpkı Bennu Musli gibi. Tıpkı Rabia Ruşid gibi, tıpkı Süleyman Halit, Nagihan Daut gibi. Pırıl pırıl bir nesil geliyor Makedonya’dan; ilk kıvılcımları, meyveleri, işaret şimşekleri bu isimler. Bu isimleri, önümüzdeki yıllarda edebiyat platformlarında çokca duyacaksınız; şimdiden haber vereyim dedim.

Her şehir bir insandır bizim tarihimizde: İştip deyince Sabahattin Zaim Hocam düşer hemen aklıma. Bugünkü Akparti İktidarının da pek görünmeyen pek bilinmeyen mimarlarından olan; son yarım asrın Türkiye’sinde İlim Yayma’dan biçok üniversite ve akademisyene… Dünya İslâm Bankası’ndan Bosna Üniversitesi’ne. Abduulah Gül’den Recep Tayyip Erdoğan’a…  Bu ülkenin harcında fikir mayası bulunan Prof. Dr. Sabahattin Zaim Hoca’mız da İsrtip doğumluıdur. Biraz da bundan mıdır bilinmez; İştipli genç şair Rabia Ruşid’i bir başka severim, bir başka tutarım, bir başka desteklerim. İştipli Rabia, bize Sabahattin Hoca’mızın hiç tanmadığı kızı, torunu, emaneti gibi gelir bana. ‘Hüma Kuşu’ adlı şiir kitabında bir dizesinde ‘Naram kısık, namem yarım’ diyen Rabia Ruşid, kendisi gibi yirmili yaşlardaki genç kalemlerle birlikte, Makedonya Türk edebiyatının geleneği, genetiği, geleceğidir, inanıyorum.

1.suleyman-baki.jpg

Doç. Dr. Süleyman Baki 

2.husrev-emin.jpg

MATÜSİTEB Başkanı Hüsrev Emin 

3.leyla-serif-emin-makedonya-001.jpgŞair Leyla Şerif Emin 

4.abdulmecit-nureddin-001.jpgDoç. Dr. Abdülmecid Nurettin 

5.mehmed-arif.jpgŞair Mehmed Arif 

6.rabia-rusid.jpg

Şair Rabia Ruşid 

7.nagihan-daut-abdulmecit-nureddin-fadil-hoca-husrev-emin-2013.jpgSoldan: Nagihan Daut, Hüsrev Emin, Prof.Dr.Fadıl Hoca, Doç.Dr.Abdülmecit Nureddin, İbrahim Tarancı, Fahri Tuna, Üsküp 20138.uskup-kopru-dernegindeyiz--makedonya.-2013-.jpg

Üsküp'te Köprü Derneği'ndeyiz, 2014 

Bu yazı toplam 2336 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 1
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim