• İstanbul 16 °C
  • Ankara 21 °C

Malatya yahut memleket!

D. Mehmet DOĞAN

Kalecikteki Malatya!

 

Doğduğum ve 9 yaşıma kadar çocukluğumun geçtiği Kalecik meyvesi bol bir kasaba idi. Ayva, üzüm, dut, elma, armut, erik, zerdali...Yazın göçtüğümüz bahçede, üzüm hariç bütün bu meyvelerin âlâsı bulunurdu. Üzüm bahçede, değil “bağ”da olurdu! Bahçede bir de “Malatya kayısısı” vardı. Herhalde Ziraat’ten alınmış aşılı bir fidan; onun meyvesi bizim zerdalilerden daha iri ve lezzetli.

Çocuk zihnimde Malatya ismi belki de Ankara ve İstanbulla birlikte ilk yer eden şehirlerdendi. Battal Gazi efsanesi babalarımızın neslinde hâlâ revaçtaydı. Bu toprakları fetih destanımızın efsanevî kahramanı Battal Gazi Malatyalıydı ve bu yüzden Malatya çocukluğumun büyülü bir şehriydi. Seyyid Battal’ın Kayser-i Rumla mücadelesi büyükler arasında bir şekilde anlatılırdı. Ayrıca Kalecik kalesinde, Battal Gazi’nin hapsedildiği zindan olduğu söylenen bir mahzen vardı. Sur dışındaki bir taştaki çukurluk da Hz. Ali’nin atının ayak izi olarak bilinirdi.

Coğrafyayı kahraman atalar üzerinden okumak ve benimsemek, vatan kavramını böylece idrak etmek...Vatanı efsanelerle, destanlarla benimseyiş işin büyüklüğünün tabiî neticesi; bu durumda alelade bilgiler kifayet etmez!

Böylece çok erken zamanda Malatya ile Ankara’yı aynı resimde gördük...

 

Ben nasıl yanmıyayım dağlar!

Hüseyin Gazi Ankara’da bir dağ! Bu dağda da Hüseyin Gazi’nin türbesi var. Hüseyin Gazi başını vermeyen şehid: Ankara civarındaki savaşta küffar başını kesince, hazret kellesini koltuğunun altına alıp bugün kabrinin bulunduğu yere kadar taşıyor. Hüseyin Gazi, Battal Gazi’nin babası. Seyyid Battal’ın kabrinin Malatya’dan başka Eskişehir Seyitgazi’de olduğu söylenir ki, Ankara’ya yakın bir mesafededir. Abdühvahhab Gazi Sivas’ta bir tepede, Abdurrahman Gazi Erzurum’da şehri yüksekten gören bir yamaçta...Memleketimizin hangi dağını, kimbilir hangi “gazi”mizin efsanesi bekliyor!

“Battal” kelimesinin türkçesinin “alp” olabileceğini düşünüyorum. Battal Gazi “alp eren/alp gazi” karakterinin en mücessem örneği.

Mevlâna Konya’yı, Emir Sultan Bursa’yı, Hacı Bayram Ankara’yı, İbrahim Hakkı Erzurum’u anında çağrıştırır. Bu özdeşlikte Battal Gazi de Malatya’yı hatırlatır.

Bu toprakları bizim yapan tarih Emevî, Abbasî, Danişmendli, Selçuklu demeden bütün olarak bizi kavrar. Bu kavrayışın temelinde tarih bilgimiz yanında, bu tarih bilgisinin özünü destanlaştıran Battalname, Danişmendname, Saltukname gibi metinler vardır. Bunları hiç okumamış, hatta duymamış olabiliriz. Hiç değilse Dedem Korkud’dan haberimiz vardır. Dedem Korkud’dan taşan samimi gaza hissiyatı onlarda da bariz olarak hissedilir. Onlar yine bir şekilde bizi kuşatırlar. Çünkü dağımıza, taşımıza, havamıza, suyumuza sinmişlerdir.

Ankara ile Malatya’yı birbirine bağlayan Anadolu Selçuklularının büyük hükümdarı Alaeddin Keykubad’ı da unutmamak gerekiyor. Babasının vefatı üzerine ağabeyi İzzeddin’in Konya tahtına çıkması onun saltanat mücadelesine girişmesine yol açıyor. Ağabeyine karşı başarısız olunca Ankara kalesine sığınıyor. Bir yıllık muhasaradan sonra Ankara halkının daha fazla zarara uğramaması için mücadeleyi bırakıyor, bunun üzerine Malatya’daki Minşar Kalesine hapsediliyor. Ağabeyi’nin ölümünden sonra (1220) Anadolu Selçuklu tahtına geçen Alaeddin Keykubat, Malatya’da mimarlık tarihimizde çok farklı bir yeri olan, adeti Türkistan’la Türkiye’yi bir yapıda kaynaştıran Ulucamii bina ettiriyor. Uluğ Keykubad’ın Ankara’ya hediyesi ise Ak Köprü’dür.

Ulu camiin ululuğu, büyüklüğü tartışılmaz. Bu cesamette bir cuma camiinin olduğu beldenin nüfusunun on binlerle ifade edilmesi lâzımdır. Malatya gibi bir merkez şehirde Selçuklu tarihinin hulasası olan bir yapı Ulucamii. Türkistan, Horasan, İran ve Türkiye bu camiide müşterek bir hüviyette görünür. Malatya Ulucamii, bizim tarihî maceramızın, sanat gelişimimizin, devlet tekamülümüzün tecessüm etmiş bir örneği. Tarih içinde nasıl güzellikler ortaya koyduğumuzun apaçık bir vesikası. O vesikayı okuyarak, şifresini çözerek tarihimize, ruhumuza, kimliğimize nüfuz etmemiz gerekir. 

Bu yazı toplam 591 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim