Yiyecek veya giyecek her ne ise, bir şeyi azıcık kullanıp çöpe atmak, kişinin yalnızca kendini ilgilendiren bir durum değildir. Toplumu da ilgilendiren tarafı vardır.
Çöp ile modernlik arasında bir bağ kurulur. Doğrudur, modern toplumlar daha vahşi olduğu için, daha fazla çöp üretirler.
Eskiler ise her şeyin kıymetini bilirdi.
Giyilmez hâle gelmiş kıyafetler bile atılmaz, bir şekilde değerlendirilirdi. Bugünün tabiriyle, geri dönüşüm.
İyice yıpranmış elbiseler, pantolonlar, ceketler, çarşaflar, perdeler, ince şeritler hâlinde kesilir, top yapılır ve dokumacıya götürülürdü. Dokumacı onları tezgâhında işler, yolluk, kilim yapardı.
*
Trakya bölgesinde o kilimlere ‘çerge’ denilir.
Kıymetli arkadaşım Hakkı Erçetin, kitabına Çerge adını vermiş.
İçinde ne var diyene tek kelimeyle cevap vermek imkânsız.
Gezi notları, hatıralar, düşünceler, fıkralar, hikâyeler…
Yere yayılmış rengârenk bir çergenin, hangi kumaştan meydana geldiğini söylemek, nasıl mümkün değilse, bu da öyle.
Kırklareli’nin meşhur simitçisi Mehmet Aga’dan bahseder yazarımız.
Onu diğer simitçilerden ayıran özelliği, ne vakit saat sorulsa, dakikası dakikasına bilmesi.
Hakkı Baba o özelliğini geçmişteki bir olaya bağlıyor.
Vaktiyle simitçi Mehmet Aga ölmüş. Yıkayıp namazını kılmışlar, götürüp mezara gömmüşler. Bir süre sonra mezardan sesler duyulmuş, çıkardıklarında Mehmet Aga tekrar hayata dönmüş.
Her saniyenin kıymetini öylece anlamış olmalı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.