Ancak sevdiği vefâsız. O derece ki karıncanın gözbebeği ebadı kadar edecek kısmı bile yok vefânın.
Şöyle söylemiş:
“Bende yok sabr u sükûn, sende vefâdan zerre
İki yoktan ne çıkar, fikredelim bir kerre…”
Böylece bir ‘muamma’ ile ismini hem söylemiş, hem gizlemiş.
*
Çözmek için ‘yok’ların ne olduğunu bilmek gerek.
Bîçâre, bîhaber kelimelerinde olduğu gibi ‘bî’ olumsuzluk bildiren Farsça kökenli ön ek.
Bir diğeri ise nâ.
Nâçar’daki gibi. O da Arapça’dan gelmiş.
Bu iki ön eki alacağız, ‘nâ’ ve ‘bî’’ ile şairin kim olduğunu anlayacağız.
Ya da erbabının dilinden öğreneceğiz: ‘Nâbî’. Meşhur şair... İmzasını bu şekilde atmış.
“Sakın terk-i edebden kûy-i mahbûb-i
Hudâdır bu
Nazargâh-ı ilâhidir Makâm-ı Mustafa’dır bu” diyen Urfalı Nâbî.
(Cenâb-ı Hakk’ın nazargâhı ve O’nun sevgili peygamberi Hz. Muhammed Mustafa’nın makâmı olan bu yerde edepsizlikten sakın.)
Ki hikâyesi efsane hâlini almış, dilden dile dolaşmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.