• İstanbul 13 °C
  • Ankara 11 °C

Milletin Kahramanı: Mehmed Âkif

Mahmut BIYIKLI

Hayattayken ve gücü elinde bulundururken biraz baskıyla, biraz korkuyla kendisi etrafında sahte saygılar uyandıran sayısız hükümdarın yerinde yeller esmiş, isimleri zaman içinde silinip gitmiştir.

Geçmişten bugüne baktığımızda milletinin gönlüne giren adamların ise ne kadar asil bir makamda ölümsüzleştiğini açık bir şekilde görürüz.

Sevmek zorlamaya gelmez, saygı baskıyla uyandırılmaz. Milletlerin vicdan mahkemeleri kendi kahramanlarını belirler, sahtelerden eler ve o isimleri gönüllerinde ebediyen misafir eder. Bu tablo insanlığın muazzam tecrübesinin sonucuyla ortaya çıkar. Asıl kahramanlık gönüllere girmekten geçer. O yüzden ecdadımız âleme padişah olmayı kuru bir kavga olarak görmüş ve en büyük sultanlığı bir gönle girmekte bulmuştur. Gönüllere girenler de genelde gönlün kıymetini bilenler ve vatan millet memleket davasını omuzlananlar olmuştur.

HAKİKAT SAVAŞÇISI

İçinden çıktığı milleti için ömrünü feda eden sadece varından değil yoğundan da seçen asil adamlar hem sayılmış sevilmiş, hem de aziz isimleri her dönem baş tacı edilmiştir. İşte o isimlerden birisi de Merhum Mehmed Âkif Ersoy’dur. Her 27 Aralık’ta ve yılın diğer günlerinde onun büyük hürmet ve saygıyla anılması, milletinin sevgisini ne denli güçlü bir şekilde kazandığının göstergesidir. Sistem susturmaya çalışmış, o susmamış; yönetenler bâtıla kaymış, o hakta direnmiştir. Tabii ki de yanlışına yanlış dediği sistem tarafından en ağır şekilde bedelini ödediği haksızlıklara maruz kalmıştır. Fakat inandığı davadan dönmemiş, baskılardan yılmamıştır. Onun bu zulme meydan okuyan bu yiğit tavrını şu anekdot açık şekilde anlatmaktadır:

Sebilürreşad dergisinde oturan ve evden getirdiği kuru fasulyeyi yiyen Âkif’in kapısı çalınır ve birisi girer içeri. Der ki; “Nazır’ın selamını getirdim, yazılarınızda o kadar ileri gitmemenizi rica ediyor.” Âkif çok kızar ve der: “Söyle Nazır’ına, ben kuru fasulye yemeye razı olduktan sonra kimseden korkmam, bu gidiş böyle oldukça ben her zaman yazarım.”

“Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek” diyerek ömrünü tamamlamış, istikametten asla ayrılmamıştır. İşte gerçek yiğitlik budur. Bir şair düşünün ki düşmanları bile şiirlerine dil uzatmışlar ama şahsiyetine karşı tek kelime edememişlerdir. Karakter abidesi olduğunu dostları da düşmanları da kabul etmiştir.

MİLLETİNİN KALBİNDE

Âkif kabına sığmamış, ama milletinin kalbine sığmıştır. Cenazesinin resmî yetkililer tarafından sessiz sedasız defnedilme çabasına karşı bir anda milyonların haberdar olarak cenazeye akın etmesi, usta bir yönetmenin beyazperdeye taşıyarak ölümsüzleştirmesi gereken muhteşem bir sahnedir.

Kendisi “Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir” dese de milletin evlatları iyi bilmişler iyi görmüşler ve iyi sarılmışlardır. Bugün hiçbir faniye nasip olmayacak kudrette bir sevgiye mazhar olmuş nadir şairlerden birisidir. Ustasının besmeleyle açtığı Anadolu’da bir lokantada, gençlerin çalıştığı tekstil atölyelerinde, mahalle aralarındaki kıraathanelerde, kütüphanelerde, vakıflarda, derneklerde, evlerde, meclislerde hep onun fotoğrafı vardır. Resmî bir zorlamayla değil yürekten bir bağlanmayla halkımız “millî şair”ine sahip çıkmaktadır. Mesele sadece şair olması değildir elbet. Çünkü şiir tekniği bakımından başarılı sayılabilecek nice şair vardır ama halkımız onları sevmekte bu kadar cömert olmamıştır. Demek ki marifet sadece sözü güzel söylemekte değil hayatı güzel yaşamaktan geçmektedir. İşte Âkif bunu başarmıştır. Halkının inancını haykırmış halkın adamı olmuştur. Paraya şana şöhrete tamah etmemiş kendisiyle halkın arasına duvarlar örecek iktidar alanlarından uzak durmuştur.

ÜMMETİN DERDİ

Usta Şair memleket sınırları içinde değil ümmetin bütün coğrafyalarındaki acıları içinde duymuş, feryadını haykırmıştır. Ümmetin bir olması, diri olması, parçalanıp bölünmemesi, emperyalistlerin kölesi olmaması için son nefesine kadar âdeta çırpınmıştır. Balkanlar’dan Kafkasya’ya, Afrika’dan Ortadoğu ve Hint alt kıtasına kadar uzanan o büyük coğrafyadaki Müslümanlara “bir olun, birlik olun” çağrısı yapmıştır. “Irkçılık yapmayın, İslam bayrağı etrafında toparlanın” demiştir. “Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor; evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor” şiiriyle kavmiyetçilik yapmanın sonunda nelere mal olacağını aydın sorumluluğu içinde göstermiş, yaşanacak hazin hâllere işaret etmiştir. Ne yazık ki bugün Âkif’in işaret ettiği hususlarda lakayt davranan İslam milleti paramparça bir hâlde, emperyalistlerin oyuncağı olmuş durumdadır.  Bu sebeple Âkif dünde kalan bir şair değil yazdıklarıyla da bugünün Müslümanlarına da seslenmeye devam eden bir mütefekkirdir. Safahat’ından hangi bölümü açsanız günümüz meselelerini de bütün açıklığıyla anlattığına şahit olursunuz. Bize düşen dün olduğu gibi bugün de Âkif’i iyi okumak ve okutmaktır. Milletinin sadece sesi değil milletinin kendisi olan Âkif gibi kahramanlar ancak yüzyılda bir gelir. Bu gibi büyük sanatkârlar ve büyük ruhlar, toplumlarını yüzlerce yıl besler, doyurmaya, doldurmaya devam eder. İşte Âkif de diğer soylu şahsiyetler gibi milletimize yön vermeye, yol açmaya devam etmektedir. Ufuk açıcılık vazifesini vefatından sonra da eserleriyle sürdürmektedir.

ASIMLAR MEYDANDA

Tevfik Fikret’in Haluk tipine karşı, vatanını seven, dinine sadık, gelişmeye açık, doğruluktan ayrılmayan, tarihine bağlı, geleceği emin adımlarla yürüyen Asım’ı idealize etmiştir. Asım, onun ruhunda canlandırdığı, inşa etmek için hayatını vakfettiği gençliğin adıdır. Pekiyi Âkif bu inşada başarılı olmuş mudur, elbette olmuştur. Talihsiz bir şekilde ortaya çıkan 15 Temmuz ihanetçilerine karşı meydanları Akif’in Asımları doldurmuştur. Ülkeleri için canları pahasına meydan yerine çıkmış, şerefli bir şekilde direnmiştir. 15 Temmuz gecesi “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem” diyen Asımlar, darbecilere meydanları dar etmiştir. Şuurlu nesillerin vatansever gençlerin üzerinde Âkif’in büyük hakkı vardır.

 

ÖZLEMEK

Akif’in hayatının her karesi ibretli ve öğreticidir. Fakat bir kare var ki hem sarsıcı hem yakıcıdır.  Büyük vatanseverin Mısır dönüşünde bir gazetecinin sorduğu verdiği cevap romanlara sığmayacak derinliktedir. Gazeteci sorar:

“Özledin mi bizi üstad?

― Özlemek mi oğlum… Özlemek mi?”

Evet biz de bugün kendisini hem özlüyor hem de saygıyla hürmetle anıyoruz. Aziz ruhu şad olsun…

 
Bu yazı toplam 613 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim