16 Nisan 2024
  • İstanbul23°C
  • Ankara23°C

CANSUYU DERNEĞİ GENEL BAŞKANI MUSTAFA KÖYLÜ: GİTTİĞİMİZ HER ÜLKEYE TÜRKİYE’NİN İMZASINI ATIYORUZ.

Ümmetin birliği ve dirliği için çalışan birçok sivil toplum kuruluşunun öncülüğünü Merhum Necmettin Erbakan’ın yaptığını biliyoruz.

Cansuyu Derneği Genel Başkanı Mustafa Köylü: Gittiğimiz her ülkeye Türkiye’nin imzasını atıyoruz.

25 Aralık 2017 Pazartesi 12:32

Cansuyu Derneği de bunlardan birisi. Yardım derneklerinin sadece gıda değil aynı zamanda misyon taşımak gibi bir vazifeleri var. Bu misyon Hem Türkiye’nin selamını yeryüzüne yaymak hem de ümmet arasındaki kardeşliği yeniden tesis etmek. Cansuyu da bu meseleyi ana misyonu olarak gören güçlü bir sivil toplum kuruluşu. Yılların verdiği tecrübeyle teşkilatlanmasını tamamlamış işin özünü düşündükleri için reklama tanıtıma fazla takılmadan mazlumların yaralarına ilaç taşımakla meşgul olan Cansuyu Derneği’ni ziyaret edip çalışmalarını konuştuk. Yardım Derneklerini sadece Ramazan veya Kurban’da değil yılın her vakti takip etmemiz desteğimizi sürdürmemiz gerekiyor. Çünkü açılan yetimhaneler ilgilenilen mazlumlar 12 ay takip gerektiriyor. Biz de bu sebeple zaman zaman ümmetin birliğini dirliğini gözeten yardım derneklerimizi sayfamıza misafir edeceğiz. Bu hafta Cansuyu Derneği Genel Başkanı Mustafa Köylü’ye mikrofonumuzu uzattık. Dünyanın bütün mazlumlarının acısını yüreğinde hisseden siz değerli okuyucularımızın ilgisine sunuyor hepinize hayırlı haftalar diliyorum.

 

Fatma Gülşen Koçak

Cansuyu’nun kuruluşunda Erbakan Hocanın rolü nedir?

Biz Cansuyu derneğini Erbakan Hocanın isteği üzerine kurduk. Bir nevi talimatı üzerine kurduk. Kurucular kurulumuzu da onun onayına sunduk. Onun onayladığı arkadaşlarımızla kurduk. Hocanın çok büyük rolü var. Nur içinde yatsın vefatına kadar da bütün yardımlarını, sadakalarını, zekatlarını, fitrelerini, kurbanlarını hep bize gönderirdi. Biz de onun emanetlerini yerine ulaştırırdık. Bazen biz yapardık. Mesela bir yere su kuyusu açardık. Sonra “hocam şu kadar borcumuz var. Su kuyusu açtık”. Pakistan’da Keşmir’de bir cami yapacak olduk. Ben projesini götürdüm, “hocam şöyle bir cami yapıyoruz.” dedim. “Ne kadar tutuyor” dedi. Dedim hocam şu kadar tutuyor, “Peki, onun parasını biz ödeyelim” dedi. Parasını o verdi. Rahmetli Nermin Hanımım adını verdik camiye, Hatice Nermin Erbakan Cami olarak. Sağlığında da hep bize destek oldu sağ olsun.

Ümmetin birliğinin tesisinde sizin gibi derneklerinin rolü nedir?

Biz her yere girebilen ve her yerde kabul edilebilen kuruluşlarız. Çünkü girdiğimiz yerden biz bir şey istemiyoruz. Karşılıksız yardım ettiğimiz için belki önce bir garipsiyorlar. Çünkü karşılıksız yardıma alışmamışlar. Bir de beyaz olmamızdan dolayı bizi Avrupalılarla da karşılaştırıyorlar. Malum Avrupalılar bir verip bin götürmüşler. Böyle de bir korkuları var. Ama bizi bir iki defa ihtiyatla karşılamalarına rağmen üçüncü dördüncü defada yanımıza yanaşıyorlar. Bakıyorlar ki bizim Avrupalılardan bir farkımız var. Yaptığımız işi karşılıksız, Allah rızası için yapıyoruz. Dolayısıyla işlerimize de yardımcı oluyorlar. Bu zamanla gelişecektir. Öyle tahmin ediyorum. Daha çok insanlarla kaynaşıp böyle bir durum olacaktır, diye düşünüyorum.

Biz her yere rahat girip çıkabildiğimiz için zamanla tanıştığımız insanları Türkiye’ye davet ediyoruz. Onlar bizi davet ediyor. Dolayısıyla adresleşmeler oluyor. Birbirimizi arama sorma oluyor. Toplantılarımızda beraber oluyoruz. Oralarda bir maya oluşuyor. İnşallah zaman içerisinde bu gelip gitmeler hızlanacak. Tabi biz gittiğimiz yerlerin imkanlarını iş adamlarımıza duyuruyoruz. İş adamları dernekleri ekiplerini toplayıp götürüyorlar. Karşılıklı ticaret başlıyor. Dolayısıyla bir ünsiyet oluşuyor. Nihai çözümü hükümetler getirecektir. Unutmamak lazım ki neticede hükümetlerin politikasına halkın düşüncesi yön vereceği için      zaman içerinde bunların gerçekleşeceğini ümit ediyorum.

Fetö işgal girişiminin ülkemize yaşattığı hasarlar hakkında ne dersiniz?

Bu iğrenç, çirkin bir olay. Adını o olayı konuşurken bile neredeyse yüzümüzün kızarması gerekiyor. Biz bin senedir bu coğrafya üzerindeyiz. Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Beylikler Dönemi, Osmanlı Dönemi, Türkiye Cumhuriyeti dönemi bunun ötesinde İran’da kurulan Türk devletleri var. Tarihin hiçbir döneminde biz bu kadar büyük bir ihanet görmemişiz. Türkiye çok büyük bir ihanet yaşadı. Ama Allah korudu, hesaplar altüst oldu. Ben hala tehlikenin geçtiği kanaatinde değilim. Mutlaka bu işin bir rövanşını almak isteyeceklerdir. Çünkü bu ihanet edenlerin kendi marifeti değil, arkasında uluslararası güçler var. Onlar bu işin faturasını Türkiye’ye kesmek isteyeceklerdir. Onun için milletimizin birbirine sağlam tutunması ve müşterekler etrafında odaklanması gerektiğine inanıyorum.

Arakan’la iritbatınız devam ediyor. Arakan’da sizin gittiğinizde durum nasıldı?

O bölgeye biraz mutabakatla giriyoruz. Oranın resmi makamları ile görüşmeler yapıyoruz, öyle giriyoruz. Orada iki türlü vize uygulanıyor. Bir, başkente kadar vize uygulanıyor. Bir de Arakan bölgesine, Sittwe’ye gidileceği zaman ikinci bir vize uygulaması var. Sittwe’ye varmanız da yeterli değil. Sittwe’den ötede Müslümanların yaşadığı bölgeye, kamplara doğru gitmeniz lazım. İşte bütün bunlar mutabakatla oluyor, başka türlü girme şansınız yok. Bizim Allah’a şükür bugüne kadar bir eksiğimiz olmadı. Görüştüğümüz kesimlerden herhangi bir tepki görecek bir şeyimiz olmadığı için ekibimiz oraya rahat girip çıkıyor.

 Arakan’da nasıl bir fotoğrafla karşılaştınız?

Çamurların içerisinde, sefil perişan insanlar yaşamaya gayret ediyor. Durumda bir değişiklik yok. O zamandan bu zamana aynı sefalet devam ediyor. Ama bu son katliamlarla birlikte ölümden kaçarak Bangladeş’e göç eden insanların durumu, şu anda Arakan’ın içinde bulunan insanların durumundan daha feci. Çünkü tabiri caizse satırın altından kurtulmuş, günlerce yalınayak yol yürüyerek gelmişler. Belki 4-5 gündür bir şey yememişler. Geliyorlar, tam muson yağmuru mevsimi, hortumdan akar gibi yağıyor. Sığınacak bir yer de yok, o yağmurun altında bekleşiyorlar. Orada, onlara 1400 çadır kurduk. Çadırları biraz geniş kurduk ve her çadıra iki aile yerleştirdik. Aşağı yukarı 20 binin üzerinde insanı yerleştirdik.250 civarında tuvalet ve banyo yaptık. 100 civarında şimdi su kuyusu açılıyor. Buna devam edeceğiz. Hiç olmazsa başlarının üstünü örtmeye çalışıyoruz. Bir taraftan da gıda ve ihtiyaç maddelerini dağıtıyoruz. Ama buradaki vahamet çok büyük, çok acı bir durum var. İşin kötü tarafı bu katliamlar oluyor, bu insanlar yurdundan yuvasından ediliyor. Dünyada çıt yok. Aslında bu bir göstergedir. Yarın hangi İslam ülkesinin başına böyle bir felaket gelirse gelsin bu Siyonist-Haçlı ittifakı yanına bu Budistleri de altılar. Tam bir katliam üçgeni oluşturdular. Hangi İslam ülkesinin başına böyle bir şey gelirse dünyadan çıt çıkmayacağını bilmemiz lazım. Şimdi dostlarımızı ve düşmanlarımızı yeniden gözden geçirmemizin zamanıdır. Gerçekçi bir yol izlememiz lazım. Böyle bir acı tablo ile karşılaşmamak için hazırlıklarımızı yapmamız lazım.

 

 

Müslümanlar dünyadaki mazlum coğrafyalara kalıcı ve yaralara çözüm olacak hangi yatırımları yapmalı sizce?

Burada İslam coğrafyasını şöyle kısaca bir analiz etmemiz lazım. Ağırlıklı olarak, bir zamanlar neredeyse tamamına yakınının Müslüman olmasına rağmen daha sonra sömürgecilerin ve misyonerlerin faaliyetleri neticesinde bir bölümü Hristiyanlaştırılmış bir Afrika kıtası var. Halen daha adı Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin olmasına rağmen Hristiyan olan insanlar var Afrika’da. Uzak Doğuda Müslüman olan ama sonradan Hristiyanların göç ettirilerek yerleştirildiği veyahut baskı altında Hristiyanlaştırılmış insanlar var. Keza bizim bölgemizde sürekli bir kargaşa ve kaos çıkarabilmek için batının yani Siyonist-Haçlı ittifakının gayreti olduğunu, Türkiye’nin son dönemde yaşadığı olaylarla daha net ve daha açık adeta göstere göstere bu hareketleri yaptıklarına hepimiz şahidiz. Tabi her bölgenin kendine has gelişmesine dayanak olabilecek imkanları var.

 Mesela Afrika çok yoksul olmasına rağmen Allah büyük zenginlikler vermiş Afrika’ya. Ama bunlar tamamen batılı şirketlerin veyahut batı kafalı şirketlerin kontrolünde, oralarda yapılabilecek hareketleri engelliyorlar. Ancak şöyle bir seçenek sunmak istiyorum. Bu ülkeleri kalkındırmak, sivil toplum kuruluşlarının kendi cesametleriyle kaldırabilecek bir yük değil. Burada mutlaka devlet gücü gerekiyor. Sivil toplum kuruluşları da aslında bu konuda çok faydalı olabilirler. Sadece Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının eksikliği yok, diğer İslam ülkelerinde bilhassa varlıklı para sahibi ülkelerde, mesela Körfez ülkelerinde. Veyahut batıda yaşayan Müslümanların paraları var ama bir branşlaşma söz konusu değil. Yani, mesela bu sivil toplum kuruluşlarından belli bir kesimi sanayileşme ile uğraşsa, bir kesimi tarımla uğraşsa, bir kesimi sağlıkla uğraşsa birbirlerinin eksiklerini tamamlar bir yapı oluşsa çok daha faydalı olabilir. Ama maalesef biz hep birbirimizi tekrar ediyoruz. Birimizin yaptığı hareketi hepimiz yapıyoruz. Dolayısıyla belli hareketler yapılıyor. Ama o bölgelerin kalkınması için bir birikim oluşturulamıyor. Burada bir devletin veya birkaç devletin öncülüğünde, onun arkasından da sivil toplum kuruluşlarının gayretiyle bunların olması mümkün ve kısa zamanda da bölgelerin insanlarının toparlanabileceğine inanıyorum. Bu altyapıyı oluşturmak için bir takım birliktelikler oluşturmaya çalışıyoruz. Belli alanlarda kendimizi de geliştirmeye çalışıyoruz. Ama coğrafyaların kendinden kaynaklanan zorlukları da var. Mesela biz, tarım alanında bir faaliyet yapalım istedik. Afrika’da bir çalışma için aşağı yukarı beş yıldır uğraşıyoruz. Ama oranın toprak rejiminden ve hükümetlerin tutumundan dolayı işe henüz başlayamadık. Ama takip ediyoruz. İnşallah böyle bir şeye girişmek istiyoruz.

FETÖ hadisesinden sonra oluşan güven bunalımı sizin gibi temalı dernekleri nasıl etkiledi?

Benim bir endişem vardı. İnsanlar yıllarca Allah rızası diye verdikleri yardımların sonradan böyle ülkenin aleyhine millete düşmanca hareketlerde kullanıldığını görünce elbette bir iç burukluğu yaşayacağını, bir hayal kırıklığına uğrayacağını düşünüyordum. Bu genel olarak yardım çalışmalarını sekteye uğratabilir diye bir endişem vardı. Fakat Allah’a şükürler olsun hem Ramazan ayında hem de Kurbanda bir artış yaşadık bu sene. Mesela kurbanda geçen seneye göre %35 fazla geldi. Biz onu hissetmedik diyebilirim.

“Dünyada İslam ülkesinde katliam olduğu zaman dünyanın çıtı çıkmıyor” dediniz. Sizce İslam aleminin temel sorunu nedir?

Ayeti Kerime’nin hükmüne uymamaktır. Allahu Teala buyuruyor ki; “İhtilafa düşmeyin. Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Çekişmeyin. Gücünüzü kaybedersiniz, kafirlerin korkusu yüreğinize yerleşir”. İslam ümmetinin esas sorunu bu. Bu ulus devlet mantığı, saltanat hevesleri, kabilecilik, ırkçılık, aşiretçilik, mezhepçilik… bunlar Ümmeti Muhammed’i darmadağın etmiş. Burada İngiliz siyasetinin büyük rolü var. Bunu görüyoruz. Bir yere insanları yerleştirirken bile belli bir hesapla yerleştiriyorlar. Sınırları çizerken belli bir hesapla çiziyorlar. Dolayısıyla ümmet darmadağınık. Ümmetin temel sorunu bu. Ümmet adına kurulmuş kurumlar etkin değil. Mesela İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bir özgül ağırlığı yok. Olaylara yön verecek, müdahale edecek veyahut ses getirecek bir iş yapamıyor. İslam ümmetinin ikinci problemi bu. Yani müesseseleşip müdahale etme imkanına sahip kurumlar kuramıyor, kuramamış. Bunların kurulması lazım. D8 bunun en ciddi denemesidir. D8’i yürütmediler ama o kurumun şimdi faydalı olacağını herkes biliyor. İnşallah bundan sonra hareket edip de ona işlerlik kazandırabilirlerse ben daha hayırlı gelişmelere sebep olabileceği kanaatindeyim.

Cansuyu’nun kuruluşundan bugüne kadar hangi büyük organizasyonlara imza attınız?

Büyüklük ve küçüklük izafi bir şeydir. Yaptığımız her hareketin organizasyonu yaptığımız bölgedeki durumun vahametine göre yaptığımız hemen hemen bütün organizasyonlar büyük organizasyonlardır. En azından o an için oradaki ıstırabı dindirme noktasında önemli organizasyonlar. Biz afet çalışmaları yapıyoruz. Afet bölgelerine, savaş bölgelerine yardım gönderiyoruz, göç edenlerin hem göç esnasında hem de gittikleri yerde destek veriyoruz. Yetimlere bakıyoruz. Çok köklü bir organizasyonumuz var. Hamdolsun binlerce yetime düzenli ödemeler gönderiyoruz. Mesela köklü çalışmalarımız bir tanesi su kuyuları açıyoruz. Özellikle Afrika ağırlıklı olmak üzere şu ana kadar 1800’ün üzerinde su kuyusu açtık. Baktığınız zaman bunların her birisi büyük organizasyonlar. 1800 olarak ortalama alsak bir kuyuyu 3500$’a açıyoruz. 1800 ile çarptığınız zaman ortaya çıkan rakama bakın. Şimdi ilk 5 yıl yardım çalışmalarını yapıp o bölgeden geri çekiliyorduk. Çünkü süratle hareket etmemiz gerekiyordu. Ama artık dernek oturdu, diğer ülkelerden sağlam partnerler belirledik. Şimdi müesseseler, külliyeler, okullar, camiler kuruyoruz. Dolayısıyla hemen hemen Gittiğimiz her ülkeye Türkiye’nin imzasını atıyoruz.

Son olarak eklemek istediklerinizi alabilir miyiz?

Ben her konuşmamın sonunda yaptığım duayı tekrar yapmak istiyorum. Cenabı Hak bütün Ümmeti Muhammedi özellikle ülkemizi fitneden, fesattan ve düşmanların saldırılarından muhafaza buyursun. Bu konuda hangi düşüncede olursa olsun bütün milletimizin birbirine anlayışlı davranma ve yek vücut olma mecburiyeti var. Hepimiz bir gemideyiz. Gemi batarsa hepimiz batarız. Birbirimizde olan farklılıklarımızı değil, müştereklerimizi ortaya koymalıyız. Etrafında bütünleşmeliyiz. Çünkü aşamadıkları tek kale şuanda Türkiye. Bu kaleyi mutlaka yıkmak istiyorlar, burayı mutlaka aşmak istiyorlar. Bu ülkeyi üçe beşe bölüp tamamen kontrol altına almak istiyorlar. Böyle bir tehlike ile karşı karşıyayız. Herkesin uyanık olması gerekiyor. Allah bizi muhafaza buyursun.

2017-12-16-photo-00000256.jpg

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.