20 Nisan 2024
  • İstanbul13°C
  • Ankara13°C

FERHAT KOÇ: TATARİSTAN İZLENİMLERİ -2-

Ben ki ateşle konuşurdum Selle konuşurdum İtille, Tuna’yla, Nil’le konuşurdum...(Arif Nihat Asya)

Ferhat Koç: Tataristan İzlenimleri -2-

20 Kasım 2015 Cuma 13:00

 İDİL NEHRİ’NDE BULGAR TÜRK TARİHİNE YOLCULUK

Tatar şairinin Ruslara karşı söylediği şu şiir hatırıma geliyor:

Bir gün yayık…/Bir gün İdil../Bir gün Kırım’a gideriz/ Yayık bizim,/İdil bizim,/Kırım bizim,/Göz dikme mahvederiz

Pazar sabahı Kazan’dan üç saatlik deniz yoluyla, Tatarların İslamiyeti topluca kabul ettiği tarihi Bulgar şehrinin bulunduğu bölgeye gidiyoruz.., Türk-İslam tarihinde İdil Bulgar Türkleri olarak geçen Bulgar şehrinin tarihi müzesi, yeni yapılan camiler Dünyanın en büyük Kuran-ı Kerimi’nin bulunduğu Tarihi Bolgar şehrinde muhteşem bir gün yaşadım

BULGAR ŞEHRİNDE TARİH YENİDEN YAZILIYOR

Şehrin kurulduğu alan bugün envai çeşit çiçekler, ağaç ve bitki örtüsüyle kaplı. Birkaç minare, yıkık bir camii ve yeni yapılan camiler göz ve gönül ziyafeti sunuyor

 Moğollar tarafından yıkılan ak mescit, yeniden inşa edilerek ibadete açılmış, Ak Mescit sanki yeşil bir vaha içerisinde nurdan bir sancak gibi tarihi Bolgar şehrini süslüyor. İki minaresi geniş avlusu ve önündeki büyük havuzuyla idil Irmağı boyları da tarihi Bolgar şehrine hakim bir noktada  adeta ihtişamı ile geçmişi yansıtıyor.

koc1-(800x530).jpg

koc2.jpg

 İdil Bulgar Türk Devleti’nin başkenti  Bulgar (Bolğar)

Büyük Bulgar Hanlığı 640  yılında yıkıldıktan sonra iki kola ayrılmıştı.  Batıya gidenler  Hıristiyanlığı kabul ederek Bulgaristan’ı kurmuş, kuzeye giden kol ise  İdil Bulgar Devleti’ni kurarak islamiyeti kubul etmişlerdi. Kaşgarlı Mahmud’un  yazdığı Divân-ı Lügati’t-Türk’te;

“Bulgar” “herkesçe tanınmış olan bir Türk şehri”. veya “İdil boyunda tanınmış eski bir Türk şehri.” olarak da tanımlanmıştır.

İdil Bulgarlarının Karahanlılar’dan önce İslamiyet’i 889 yılında tercih etmeye başlayan ilk Türk topluluğu olduğu iddia edilmekte. 966’da Hazar Hanlığı’nın yıkılmasının ardından İdil Bulgarlarının komşuları Ruslar ve Peçenekler olmuştur. Kazan Tatarları kendilerini 19. yüzyıla kadar Bulgar olarak nitelerken, Çuvaşlar da kendilerini İdil Bulgarlarının torunları olarak görmekte..

İdil Bulgarlarına 8. ile 15. yüzyılları arasında başkentlik yapmış, Etil Nehri (İdil)’nin sağ kıyısında yerleşik, Kama Nehri ile birleştiği noktadan yaklaşık 30 kilometre uzakta akıntı yönünde konumlanan denizden 82 metre yükseklikte tarihi bir şehirdir ve  Tataristan’ın başkenti Kazan şehrinden aşağı yukarı 130 km uzaklıktadır. Tarihi Bulgar’ın kuzeyinde 1991 yılından beri Bolgáry adı ile bilinen çağdaş küçük bir kent de vardır.

Bulgar (Bolğar) şehri sekizinci yüzyılda İdil Bulgarları tarafından Hakan Kotrag döneminde başkent olarak kurulmuştur. Fin ve Slav kökenli azınlıklarda Hakan Kotrag’a katılmışlardır. Tatarlar Ortaçağ’a özgü İdil Bulgar başkentine “Şehr-i Bolğar “ adlandırmışlardır. İdil ticaret yolu yakınında konumlanan Bulgar, zamanla Ortaçağ’ın önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir. İdil Bulgarları bu bölgede başarılı bir tarımcılık geliştirip, Bulgar’dan başka, Bilar (Bilyar veya Bülär de denilen ikinci başkentleri), Suar (Suvar), Kaşan, Çükätav (Juketav), Aşlı (Oshel), Balımer, Tuxcın (Tukçın), İbrahim (Bryakhimov) ve Tavile gibi birçok kentler kurmuşlardırİbn Fadlan, onsekizinci Abbasi Halifesi el-Muktedir’in 921 yılında İdil Bulgarları hükümdarı Almış (Almysch) Han’a gönderdiği heyette yer almış. Görevi, oradaki Müslüman bilginleri denetlemek, Halifenin mektup ve armağanlarını sunmaktır. Önemli bir diplomat ve dikkatli bir gezgin olarak kabul edilen İbn Fadlan, bu yolculuğunu Rihla (Seyahatname) ve  (Kitāb ilā Malik al-Saqāliba) adlı kitabında anlatmıştır. İbn Fadlan, daha sonra Bulgar (Bolğar) şehrine gelince, Wisu (veya Isu şimdiki Perm Kray) bölgesine kısa bir gezi yapar, orada İdil Bulgarları (Volga Bulgarları) ile Komilerin (yerel bir Finli kabile) aralarında ticaret yaptıklarını izlemiştir. Ayrıca İbn Fadlan, Almış (Almysch) Han’ı bir Saqaliba kralı olarak tanımlamıştır. Almış Han İslam dinini benimsedikten sonra Cağfer bin Abdullah ismini almıştır.

14. yüzyılda Rus saldırıları (yağmalama ve yıkım) sırasında başkent Bilar’a kaydırılmış, sonra tekrar Bulgar’a geri taşınmış ve 15. yüzyıla kadar burada kalmıştır. 1361 yılında şehir tekrar Timur komutasında Altın Ordu Moğolları tarafından tahrip edilmiştir. Kazan Hanlığı kurulduktan sonra Kazan şehri başkent seçilmiştir. Kazan Hanlığı döneminde Bolgar önemli bir İslam merkezi oluştur.

    15. yüzyılda şehir büyük prens kör Vasily II. Vasiliyevich Tyomniy tarafından yeniden tahrip edilmiş, 1552 yılında da Kazan Hanlığı ve Bulgar şehri, Rus Çar’ı Korkunç İvan ( Ivan IV Vasilyevich) tarafından ele geçirilerek Rusya Çarlığı’na ilhak edilmiştir.. (Kaynak Vikipedia özgür Ansiklopedisi

koc3.jpg

Volga (İdil) Nehri havzası

Volga Havzası, 1.360.000 km²’lik bir alanı kaplar. Aynı zamanda Rusya’nın nüfusunun büyük bölümü bu havzada yaşar. Bölge ulaşıma elverişlidir.

Volga kışın üç ayında donuyor. Bu zaman zarfında da nehirden karayolu olarak faydalanılıyr. Volga’nın kıyılarında Rusya’nın önemli limanları ve ticaret merkezleri yer almaktadır. Bunlardan en önemlileri Gorki, Kalinin, Kazan, Kuybişev ve Volgograd (Eski adıyla Stalingrad)’dır. Ortaçağ’dan beri bir ticaret yolu olan Volga, bugün hala önemli bir ulaşım yoludur.

Avrupa Hun İmparatoru Attila’nın ismi İdil’den gelmektedir (Attila:İdilli).

Hazreti Peygamber’in vefatından hemen sonra İslamiyet’in bu topraklara gelmiş olması çok büyük bir mucize, İslam bu topraklara topla tüfekle değil, davetle, barışla gelmiş.. Müslümanlar buraya geldiğinde ellerinde kılıç yoktu. Bu topraklar muhteşem bir tarihe ve medeniyete sahip. Bilhassa Katherina’dan sonra Kazan’da İslam kültür ve medeniyeti yeniden inkişaf etmiş ve burada oluşturulan birlikte yaşama modeli hala örnek alınması gereken bir model olmaya aday.

17. yüzyılda Kazan’da bir İslam yenilik hareketinin başlatıldığını ve bu hareketin  İslam medeniyetine yönelik çok önemli katkıları olduğunu okuyoruz.. Katherina’dan sonra tüm dünyaya farklı dinlerin nasıl bir arada huzur ve barış içerisinde yaşayabileceğini dünya tatarlardan  öğrendi. Şihabuttin Mercani, Kursavi, Rızaeddin Fahreddin ve Musa Carullah gibi yüzlerce ilim adamı yetişti. Onların bıraktığı bu yolda Tatar Müslümanların kimliklerini daha da güçlendirerek bugün de barış ve huzur içerisinde yaşayacağına   ortaya koymuşlardır.

.TARİHİ MÜZE VE HAN MEZARLARI

Tarihi Bolgar şehri yeniden ortaya çıkarılıyor. Kazılar yapılıyor, yıkılan camiler yeniden yapılıyor. Toprak altındaki tarihi mezar taşı kitabeleri tek tek bulunuyor. Tarihi eserlerin sergilendiği müzeye giderek resim çekimleri yapıyorum. Buraya İslam medeniyetinin nasıl geldiği belgelerle gösteriliyor. Bolgar şehrinin ihtişamlı geçmişi ve Bolgar Türk Devleti’nin Moğollar tarafından nasıl yıkıldığı belgeler ve haritalarla anlatılıyor. Tarihi mezar taşı ve kitabeler adeta manevi bir tapu senedi gibi. Törene katılanlar teker teker bu tarihi taşlara dokunarak geçmişlerine dönmeye çalışıyor ve tarihleriyle buluşuyorlardı. Tarihi Bolgar şehrinden ayrılmadan İdil Nehri sahilindeki 600 kg ağırlığında 2 metrekare çapındaki dünyanın en büyük Kuran-ı Kerimi’nin bulunduğu müzeyi de ziyaret edip İdil Nehri sahilinden tarihi Bolgar Türk Devlet’in başkenti Bulgar şehrine veda edip otobüsle  Tataristan’ın başkenti Kazan’a doğru yola çıkıyoruz.

İSLAM MEDENİYETİ  RUSYA’YA HRİSTİYANLIKTAN 66 YIL ÖNCE  GİRDİ

988 yılında Ruslar Bizans’tan Ortodoksluğu ithal ettikten sonra, kendilerinden 66 yıl önce İslâm dinini kabul etmiş olan Volga Bulgar Türk Devleti’ni ortadan kaldırmayı kafalarına yerleştirmişlerdi. Günümüzde de canlılığını koruyan Slav-Ortodoks ittifakının temelleri atılmıştır. 10, 11 ve 12’nci yüzyıllarda Volga Bulgar Türk Devleti kendi sınırlarını korumak ve zamanın şartlarına göre diplomatik girişimlerle Rus-Bizans saldırılarını etkisiz hale getirme kudretini gösterebilmişti. 13’üncü yüz yılda Tatar-Moğol akıncıları, Müslüman Türk Volga Bulgar Devleti’ni de, Rus prenslikleriyle birlikte istilâ ettiler.

Moğollar, o dönemin çağdaş ve uygar Bulgar kentini harabeye çevirdiler. 13’üncü yüz yıla kadar, Volga Bulgarları, Rus ve Bizans saldırılarını püskürtme gücü ve yeteneğine sahip oldukları hâlde, bu sefer Moğol istilâsından kurtulamadılar. Bugünkü İdil-Ural’da ovalık olmasından dolayı, batıdan ve doğudan gelen akınlara açık durumdadır. İdil-Ural ve onun bir parçası olan Tataristan’ın coğrafî konumu, bu ülkeler için büyük bir dezavantaj teşkil etmektedir.

Moğol-Tatar istilâsı, Bulgar Devleti’ni Rus-Bizans saldırılarını önleme bakımından büyük tarihî önem taşımaktadır. Ne var ki, Moğollarla birlikte gelen Türk kökenli Tatarlar, Bulgar Türkleriyle bütünleştiler ve iki kuşak geçtikten sonra Bulgar-Türk denizinde eridiler, ama, adlarını bıraktılar. 15’inci yüz yılda Bulgar adı kalmadı. Onun yerine Tatar Türkleri adı altında gerçek etnik bir grup ortaya çıktı.

VOLGA’NİN DEV  ÜLKESİ : TATARİSTAN

. Volga boyunun dev Türk ülkesi Tataristan 450 yıldır boyunduruk altında olmasına rağmen zengin Türk kültürünü yaşatıyor. Ruslarla uzun süre birlikte yaşamak onları çok sabırlı yapmış. Olaylara, bağımsızlık düşüncesine Kafkaslılar gibi duyguları ve heyecanları ile değil, temkinli yaklaşmayı tercih ediyor, geleceğe umutla bakıyorlar.

1917’de Bolşeviklerin beyannamesinde yer alan ‘ halklar kendi kaderini belirleyebilir ‘ ilkesinden Tatarlar ancak 1990’da yararlanabildi. Daha önce 1920’de kendilerine lütfen verilen ‘ yetkisiz özerklik’ten federal cumhuriyet statüsüne yükselen Tataristan bugün Rusya’da en geniş haklara sahip tek cumhuriyet. Tataristan’ın statüsü uluslararası hukukta ‘ en yüksek statü ‘ tanımına en iyi uyan bir örnek olarak gösteriliyor. Savunma ve dış politika dışında Kazan yönetimi tamamen bağımsız. Dış ekonomik ilişkilerinde serbest kararlar alabiliyor.
Tataristan’ın bugünkü nüfusu 4 milyon civarında.  Rusya Federasyonu ve Türki cumhuriyetlerde yaşayan Tatar sayısı 6 milyonu buluyor.

Tataristan’ın sembolü : Kul Şerif Camii.
Evlenen her Tatar çiftinin mutlaka camiye gelerek dua ediyorlar, aynı anda 1000 kişinin ibadet edebileceği caminin Türk, Tatar, Mısır, Osmanlı, Selçuklu, İran mimarisinin izlerini taşıması için özel bir çalışma yapılmış.

Petrol zengini fakir ülke
Tataristan bugüne kadar iki milyar ton petrolünü Moskova’ya vermiş petrol zengini fakir bir ülke görünümünde. Bu teşbih çıkartılan petrol miktarına göre zenginliğin halkın tüm katmanlarına yayılmadığı için yapılabilir. 1990’da 34 milyon ton petrol çıkartılmasına rağmen bu petrol gelirinin çok az bir bölümü Tataristan’a veriliyor. 1991’de sadece bir milyon ton petrol satılmasına izin verildi. Bu nedenle Tataristan’ın dış borcu sürekli büyüyor. Büyük para kazanması gereken Milli petrol şirketi Tatneft’in tam 900 milyon dolar borcu var. Ülkedeki petrol rafinerilerinde yılda 25 milyon ton petrol işlenebilir, ancak geliri yine ülkeye değil büyük bölümü Moskova’ya gidiyor. Buna karşın dış ekonomik ilişkilerinde bağımsız bırakılan Tataristan, ABD, Çin, Türkiye, İngiltere, İspanya, İtalya, Yugoslavya, Almanya, Polonya, Hollanda gibi ülkelerle ticari ilişki kuruyor. ABD dış ticaret de ilk sırada yer alıyor. Kazan hava limanını inşa eden telekomünikasyon ve küçük petrol işletmelerine yatırım yapan Fransız şirketleri ikinci sırada bulunuyor. BDT ülkeleri eli ilişkiler oldukça kopuk. Türkiye ile ilişkiler merhum cumhurbaşkanımız Turgut Özal ve Cumhurbaşkanı Şaymiyev’in karşılıklı ziyaretleri ile başlamış. Tataristan’ın dış ticaretinde Türkiye 5. sırada yer alıyor. Tataristan’ın 2000 yılı dış ticaret hacmi hedefi 60 milyon dolar. TU –154, TU–136 tipi yolcu uçakları üreten uçak fabrikasının Tataristan’da olması büyük bir kazanç. Dış ülkelerle Rusya’nın uçak seferlerinin artması fabrikaya yaramış. Yeni üretilen TU–204–200 tipi yolcu uçağı diğer modellere göre daha konforlu, teknik donanımı iyi ve ekonomik.

koc4-(800x485).jpg

Tataristan ,Rusya’nın kalbinde, Volga Nehri’nin kıyısında, bünyesinde iki ayrı kültürü yaşatan bir cumhuriyet … Dünyanın en büyük ve değişik ülkelerinden biri olan Rusya’nın kaderini tarih boyunca ülkenin en büyük nehri yakınlarında yapılan keşifler ve savaşlar belirledi.

Volga Nehri, ortaçağda yeni toprakların fethini sağladı. Bu nehri ayrıca önemli kılan ise; asırlar boyunca hüküm süren uygarlıklar, kıyısında yaşayan insanlar ve dinler arasında bağlantı kurması.

Rusya Federasyonu’na bağlı Tataristan Cumhuriyeti, Moskova’nın yaklaşık 800 km. doğusunda bulunuyor. Yüzölçümü altmış sekiz bin kilometre kare olan federe bölge, 3.786.488 kişilik nüfusa sahip. İki milyonu Tatar, bir buçuk milyonu Rus olan halkın geri kalanı ise çeşitli başka etnik gruplardan oluşuyor

Dinler arası çatışmadan kaçınan Tataristan, kendini çok kültürlülüğün başarılı bir örneği olarak görüyor. Rusya’nın en büyük ve zengin şehirlerinden biri konumundaki başkent Kazan, Moskova ve St. Petersburg’dan sonra ülkenin “üçüncü başkenti” kabul ediliyor

Tataristan tarihinde, Volga Nehri’nin önemli bir rolü var. Nehir üzerinde bulunan küçük Sviyajsk adası, 16. yüzyılda Tataristan’ın başkenti Kazan’ın fethinde Rus Çarı Korkunç İvan tarafından bir sıçrama tahtası olarak kullanılmış. Dört hafta içinde bir yerleşim merkezi haline getirilen ada, Rus askeri ve kültürel varlığının meskeni olmuş.

Modern Tataristan, İslam kökenli Tatar kültürüyle, Rus Ortodoks kültürünün iç içe yaşadığı bir yer. Fakat bu iki farklı kültür, birleşip tek bir kültüre dönüşmüyor. Yayana varlıklarını sürdürüp, birbirlerini zenginleştiriyorlar. Barış içinde birlikte yaşıyorlar.

Bir zaman makinesi var mıdır? Bu tamamen bilim adamların cevaplayabileceği bir soru. Peki, zaman makinesine binip geçmişe yolculuk yapma hissini yaşayabilir miyiz? Bu sorunun cevabına gönül rahatlığı ile evet diyebilirim. Zaman makinesine binip eski çağları ziyaret etme hissi veren birçok yer var. Bunlardan biri Bulgar ( Bolgar) Şehri

Kazan – Bulgar arası

640 Yılında bir Türk topluluğu olan Önbulgarların (Onogurlar) kurduğu Büyük Bulgarya Hanlığı, Hazar Hanlığı tarafından yıkılması sonucunca ikiye ayrılırlar. Birinci kısım şimdiki Bulgaristan’ın olduğu yere göç eder ve Tuna Bulgarları ismini alır. İkinci kısım ise İdil (Etil) nehri ile Kama nehirlerinin kesişme noktasının yakınlarına göç eder ve İdil Bulgarları ismini alır. İdil Bulgarları göç ettikleri yere Bulgar şehrini kurarlar. Zamanla burası büyür ve önemli bir ticaret merkezi olur. 8. Yüzyılda Müslümanlığı kabul eder. Tarihte ilk kurulan Müslüman Türk devleti olarak anılırlar. Ticaretin önemli bir merkezi haline gelince başta Rus çarlığı ve Kazan hanlığı olmak üzere birçok medeniyetle savaşır. Nihayetinde Kazan Hanlığı tarafından yıkılır ve tarihe karışır.

Kama Nehri ; Yakın tarihte Rus Çarlığı tarafından bu bölgeye çiftçileri yerleştirmiş. Çiftçiler tarihi mirasa talan etmeye başlamış. Bunun üzerine Unesco tarafından korumaya alınmış ve kazı ve yenileme çalışmaları başlamış.

 Bulgar Müzesi; Günümüzde Unesco’nun, Rusya’nın ve Tataristan’ın birleşmesi ile yapılan kazılarda ve yenileme çalışmalarında bölgenin limanı, hamamı, camileri, evleri, meydanları ve daha birçok yapı gün ışığına çıkmış. Limanın yanına, çevre kazılarından çıkan değerli eserleri sergilediği ve o dönemin canlandırmasını yaptığı büyük bir müze açılmış.  O dönemden kalan Keçe minareyi, Katedral Camiyi, Han türbesini, şehir limanını, şehir hamamını ve buna benzer birçok tarihi yapı yenilenmiş.

Bulgar Camisi Kadetral Camisi ve Büyük Minare Kompleksi Büyük Minare giriş kapısı

İnsan, uçsuz bucaksız bozkırlarda yüzyıllar öncesinden kalan caminin avlusunda dolaşırken, limanında kama nehrini izlerken, hamamdaki havuzların içindeyken, bedeni günümüzü yaşasa da hisleri yüzyıllar önceki çağları gezmeye gidiyor.

Kuzey Mozole Han Türbesi ve Keçe Minare Hamam Bulgar Devam eden kazılar

Bulgar’a gelmişken biraz ilerisine Ak Mescit Camisine ve Ekmek müzesine uğramadan olmaz. Yakın bir zamanda açılan Ak Mescit Camii ve yanındaki Külliyeleri oldukça ihtişamlı ve estetik olmuş. Önündeki uzun havuzdan ilerleyip camiye yaklaşıldığında insan büyüleniyor.

Ak Mescid Ak Mescid Külliyesi

Ekmek Müzesi, Tatarların çok önem verdiği buğdayın ve buğdayın ekmeğe dönüşünün sergilediği bir müze. Müze Tatar köyünde yaşayan bir değirmencinin o dönemdeki hayatını ve yaşam alanını canlandırmalarla, uygulamalarla gösteriyor. Müze çıkışında değişik ekmeklerin satıldığı bir cafe var. Müzede ekmeğin önemini, değerini ve ne zorluklarla yapıldığını öğrendikten sonra o cafede tatar yemeklerini yerken  ekmek gözünüzde kutsallaşıyor

Niçin Kazan’dayız?

Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim sevilelim...

Yunus’la Kul Şerif’i birlikte anmak, hem de Kazan’da... Aynı zamanda bir devlet adamı, ilim adamı Kul Şerif. iki ekim, oktabır 1552’de bu dünyaya veda eden Kul Şerif’in şehadetinin 563. yıldönümü...   o şairi, o âlimi, o şehidi yâd için de  buradayız..

Mekân ve zaman ilgisi düşünülmeden insanları, eserlerini ne kadar anlayabiliriz? Kazan, Tataristan coğrafyası, bize yüzlerce yıllık tarihin boşuna yaşanmadığını ilân ediyor. Bu coğrafyadan yüzlerce, binlerce yıl bir çok kavimler gelip geçti. Her birinden belli belirsiz izler kaldı. Fakat, Kıpçaklar, Tatarlar bu coğrafyayı kalıcı yurt tutarak can ü gönülden benimsedi. Ve Kazan ve çevresi köklü bir medeniyet merkezi olarak yükseldi.

Çok sevmek çok ızdırap çekmenin kardeşidir. Bu sevgi ve ızdırap Tataristan’ın ve Tatarların varlık sebebi.

Anadolu, Türkiye, Tataristan’la benzer bir kaderi paylaştı desek çok hata etmeyiz. Türkistan coğrafyasının kuzeyinden Tatarlar, güneyinden bizler yürüdük ve bugünkü vatanlarımızı kurduk. Büyük zaferler kazandık, zaferlerimiz kadar yenilgilerimiz de oldu... Her şeye rağmen topraklarımızda var olduk, başımız dik yaşadık.

Türkiye ile Tataristan Türk dünyasının, İslâm dünyasının modernleşme sancılarını erken dönemde çeken ülkeler. Modernliğin sömürgecilik şeklinde dünyayı istila ettiği dönemde kimliğimizi koruyarak, kendimiz olarak var olmanın zorlu mücadelesini Tatar halkı kuzeyde, biz güneyde verdik. Ancak bizim mücadelemiz, kararlılığımız diğer topluluklara nefese aldırdı. Osmanlılar Avrupa ile yüzyıllarca savaştılar, ama bu onların gücüne teslim olmadan onlardan yararlanarak var olmanın mücadelesini vermelerine engel olmadı. Tatarların bunu kuzeyde Rus kültürü karşısında var olarak tecrübe ettiğini biliyoruz.

Kendi kültürümüzü, dilimizi koruyarak, tarihimizi bilerek sürdürülen benzer bir modernleşmeden söz ediyoruz.

Anadolu ve Tataristan doğu ve batı arasında, Asya ile Avrupa arasında, Türkistan’la Rusya arasında geçiş coğrafyası olarak insanlık tarihinin önemli bir halkasını inşa ettiler. Bizim direncimiz, mukavemetimiz olmasa idi, insanlık tarihi çok şey kaybederdi. 

Ülkelerimizin edebiyatçıları, şairleri bin yıllık kültürümüzün bütün yükünü asırlarca taşıdılar. Edebiyat ve düşünce beraber yürüdü.

İstanbul’la Kazan modernleşme tarihimizin iki büyük medeniyet merkezi. Biz “yenileşme” veya “teceddüt” derken, tatarlar “ceditçilik” dediler. 19. asrın başında faaliyete geçen Kazan basmahanelerinde hem Türkistan’ın ilim ve edebiyat eserleri, hem Anadolu ve Osmanlı sahasının ilim ve edebiyat eserleri çoğaltıldı. Coğrafyalar aşan hikâyelerimiz ve kahramanlarımız oldu. Asırlardır bizi güldürürken düşündüren Nasreddin Hoca, Kazan’a 19. asırda Nasreddin Efendi olarak geldi ve aynı tesiri uyandırdı. Müşterek edebiyatçılarımız, fikir adamlarımız, ilim adamlarımız ufuklarımızı açtı. Ünlü Kazan’lı yazar Fatih Kerimi, aynı zamanda bir İstanbul yazarı olarak bilinir. Hayatını Türkiye’de tamamlayan Yusuf Akçura Tataristan’da doğdu, Üç Tarz-ı Siyaset isimli meşhur eserini bu şehirde kaleme aldı. Fakat kitap Mısır’da, Kahire’de yayınlandı. En fazla nerede okundu derseniz, cevabı “İstanbul” olmalıdır.

Coğrafyalar aşan, sınır tanımayan bir düşünce ve edebiyat varlığından söz ediyoruz. Gerçekten yüz yıl önce böyle bir dünyada yaşıyorduk. Gaspıralı İsmail Kırım’ın Bahçesaray şehrinde Tercüman’ı yayınlıyor, bütün dünyamızın tercümanı oluyordu. Dilde, fikirde, işte birliğe çok yaklaşmıştık. Kazan’da, Kahire’de, Tiflis’te, Bakü’de, Tebriz’de, Taşkent’te... basılan kitaplar şehirler, ülkeler dolaşıyordu. Mehmed Âkif’in İstanbul’da yayınladığı Sebilürreşad dergisi, Kazan’da, Taşkent’te, Buhara’da okunuyordu..Kazan’da ilim tahsil eden Türkistanlılar az değildi, İstanbul’da okuyan Tatar aydınları da bir hayli idi. Kazan’dan İstanbul’a gelenler olduğu gibi, İstanbul’dan Kazan’a gelenler de vardı...

  Kazan şiir şöleni vesilesiyle bu konular üzerinde düşünmeye, konuşmaya vaktimiz olduğu gibi birbirimizi yılların unutturamadığını da müşaade etmiş olduk...

Bugün dünya, insanlığın binlerce yıllık tarihî mirasını korumak için büyük meblağlar harcıyor... Binlerce yıl öncenin günlük eşyaları, sanat eserleri, mimari mirası bir şekilde korunuyor. Dil ve edebiyat mirasının korunması da aynı derecede, hatta daha da önemlidir. Bugün burada bulunuşumuz bu mirasın Kazan’da korunduğuna, dahası yaşatıldığına şahitlik etmek içindir.

Kul Şerif’in mücadelesi, Süyünbike’nin ve umumen Tatar halkının mücadelesi bütün insanlık içindi. Biz yoksak, burada bulunan çeşitli lehçelerden konuşan-yazan şairler yoksa, dünya ne kadar var olabilir?

Tarih boyunca Kazan bizdeydi, biz Kazandaydık. .Burada adına büyük ödül vereceğimiz şair Muhibbi, yani Kanuni Sultan Süleyman’ın Baş veziri Koca Mehmet Paşa 16. asırda Don ve İtil nehirlerinin bir kanalla birleştirilmesi için harekete geçti. Bu, coğrafyaları ve burada yaşayan halkları birleştirme projesi idi.

Kazan, İran Anadolu’nun Türkistan’la ilişkisini kestiği için, Hac yolunun İstanbul’dan önceki menzillerindendi. Binlerce Türkistanlı Müslüman önce Kazan’a, sonra hilafet merkezi İstanbul’a uğrar, orada bir süre kalır ve oradan hacca yollanırdı...

Kazan’nın yetiştirdiği âlimler, fikir adamları, mürşidler..Türkiye’nin tarihinde hep hayırla yâd edilir. 20. yüzyılın başındaki hercümerc, çok sayıda Kazanlı, Tatar ilim ve fikir adamının ülkemize gelmesine yol açtı. Onlar olmasa, ilim hayatımız, fikir hayatımız ve hatta manevî hayatımız eksik kalırdı. Onlardan  bazılarının ismini zikredebiliriz: Şehabeddin Mercanî, Abdürreşid İbrahim, Musa Carullah Bigi, Ayaz İshakî İdilli, Yusuf Akçura, Sadri Maksudî Arsal, Abdullah Battal Taymas, Halim Sabit Şibay, Hamit Zübeyr Koşay, Reşit Rahmeti Arat, Akdes Nimet Kurat, Saadet Çağatay, Zakir Kadiri Ugan, Ahmet Temir...

Abdürreşid İbrahim, bizim edebiyatımızda sadece Âlem-i İslâm başlıklı seyahat kitabıyla değil, büyük şairimiz Mehmed Âkif’in bir şiir kitabında Süleymaniye Camii’nden hitab eden bir Tatar âlimi ve edibi olarak da önemli yer tutar.

Türkiye bütün Türki halkların birinci vatanı değilse, ikinci vatanı. Elbette çeşitli sebeplerle Türkiye’ye gelen çok sayıda Tatar var. Bunlar içinde yaptıkları işin tabiatı icabı ismi öne çıkmayan büyük şahsiyetler de var.

Kültür gelenektir, kurumlaşmadır. Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni 23 yıldır yapılıyor ve Kazan’da 11. defa bir araya geliyoruz. Allah’a hamdolsun ki, sınırlar aşan bir gelenek oluşturduk. Uzak coğrafyalardaki kardeşleri bir araya getirdik.

İcra tarzıyla, büyük ödülleriyle, şairlere takdim edilen katılım beratlarıyla dünyayı dolaşan bir güzellik şölenlerimiz…

“Türkçe'nin Uluslararası Şiir Şöleni, geçmiş asırların anıtlaşmış şairlerini hatırlatarak, yedi iklim dört bucaktan zamanımızın yaşayan dil ve şiir ustalarını bir araya getirerek yeniden bir dirilişin zeminini hazırlıyor. Ufuklarımız her şölende. Coğrafyalar, insanlar ve asırlar boyu genişliyor ve derinleşiyor…”

Türk dünyasının bütün renkleri, sesleri, tatları, kokuları, hüzünleri heyecanları, ümitleri... bu birkaç günlük şiir şöleni vesilesiyle bir araya gelerek, o geniş coğrafyaların enginliğini, köklü tarihin ihtişamını bir daha hatırlatıyor. Bu şölenler bizim için hafıza tazelemesi. Geçmişten bugüne getirebildiğimiz güçlü edebiyat mirasımızı geleceğe taşımanın zeminlerinden biri, hatta rakipsiz birincisi şiir şölenlerimiz. Her şölenin uyandırdığı heyecan sonlara doğru bir sonraki şölenin heyecanını selâmlıyor. Bakalım iki yıl sonra hangi medeniyet merkezimizde 12. şölenimizi icra edeceğimiz ülkede buluşmak ümidiyle… Kazanlı dost ve kardeşlerimize veda ederek Türkiye’ye dönüyoruz.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.