16 Nisan 2024
  • İstanbul26°C
  • Ankara26°C

İBN HALDUN VE TARİH METODOLOJİSİ

İbn Haldun’a göre tarih, kendisine ait ilkeleri ve kriterleri olan aklî, felsefî bir bilimdir. Ama o, diğer tarih türlerinin de birer alternatif olarak kalmasında bir sakınca görmez.

İbn Haldun ve tarih metodolojisi

01 Eylül 2018 Cumartesi 14:40

2006 UNESCO tarafından, vefatının 600. senesi olması hasebiyle, “İbn Haldun Yılı” ilan edilmişti. Bu sebeple sene boyunca üniversiteler, STK’lar ve ilmi çevreler tarafından İbn Haldun üzerine pek çok toplantı, konferans, seminer ve sempozyum düzenlendi. Bunlardan biri de Bilim ve Sanat Vakfı’nın bünyesinde Medeniyet Araştırmaları Merkezi tarafından organize edilmişti. O dönemde İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi olan Dr. Yavuz Yıldırım İbn Haldun ve tarih metodolojisi üzerine bir sunum gerçekleştirmişti. Önemine binaen bahsi geçen sunumun değerlendirmesini alıntılıyoruz.

Yavuz Yıldırım 31 Ocak 2006 tarihinde gerçekleştirdiği sunumda İbn Haldun öncesi İslâm tarih yazıcılığının tarzı, İbn Haldun’un getirdiği yenilikler ve etkileriyle ilgili değerlendirmeler yaptı.

İbn Haldun öncesi İslâm tarih metodolojisinin kendine has bir bakış açısına sahip olduğunu vurgulayarak konuşmasına başlayan Yıldırım, tarih ilminin bu dönemdeki iki farklı algılanış şekli hakkında bilgi verdi. Bunlardan birincisine göre, tarih ilmi İslâm ilimlerinin oluşum süreci içinde, başta hadis olmak üzere diğer ilimlerin bir yan kolu olarak ortaya çıkmış ve zamanla ayrı bir disiplin haline dönüşmüştür. İkinci algılayış tarzına göre ise tarih, bir ilim değil edebî bir türdür. Yine bu süreçte tarih, ne matematik veya geometri gibi aklî ilimlere ait bir disiplindir, ne de tefsir, hadis gibi naklî ilimler sahasına aittir. Bunların ikisi arasında bir işleve sahip olan İslâm tarih yazıcılığının bu döneminde siyer, megazi, biyografi türlerinin yanı sıra dünya tarihi gibi çeşitli eserlere rastlamak mümkündür.

İbn Haldun’un tarih yazıcılığına getirdiği yeniliği, tarihi “aklî bir bilim olarak ortaya koyma çabası” şeklinde tanımlayan Yıldırım, İbn Haldun’un bu amaçla sistemleştirdiği teoriyi izah ederek konuşmasına devam etti. Yıldırım’a göre İbn Haldun çalışmalarına kendisinden önceki tarih yazıcılığını eleştirerek başlar. Ona göre, aklî bir bilim dalı haline gelmesi zorunlu olan tarih, hadisin bir kolu veya edebiyatın bir türü değildir. Tarih, kendisine ait ilkeleri ve kriterleri olan aklî, felsefî bir bilime dönüştürülmelidir. Ama diğer türlerin birer alternatif olarak kalmasında bir sakınca görmez.

İslâm tarihçilerini her şeyden önce sebep-sonuç ilişkisine önem vermemekle suçlayan İbn Haldun’a göre, olaylar aktarılırken aralarındaki bağlantılar açıklanmaz. Bu büyük bir eksikliktir. Hadis ve diğer ilimlerin kriterlerini kullanmak yerine sadece tarih ilmine mahsus yeni ilkeler getirilmesi gerektiğini savunan İbn Haldun, hadiste kullanılan ravi kritiğinin tarih için yeterli olmadığını, bunun yanında metin kritiğinin de yapılması gerektiğini belirtir. İlimleri inşaî (vahye dayalı) ve ihbarî (aklî) ilimler şeklinde tasnif ederek, inşaî ilimler için ravi kritiğini yeterli bulmasına karşın, ihbarî ilimler için bunun yeterli olmadığına dikkat çeker. Aktarılan olayların makul ve kabul edilebilir olması yönünden tetkik edilmesini savunmakla birlikte, rivayet zincirinin güvenilirliğinin sorgulanmasını da zorunlu görür. Metin eleştirisinin hangi kriterler üzerine yapılacağını ise yeni geliştirdiği umran ilmi ile izah eder. Umran ilminin gayesi toplumları dinî, siyasî, ekonomik, kültürel, coğrafî ve antropolojik olarak, kısacası her yönüyle tanıtmaktır. Toplumların geçmişleri, bunları bilmeden yeterince anlaşılamaz. Umran ilminin ilgilendiği hususlar bütün toplumlar için geçerli olduğundan, bu ilim evrenseldir.

Devamı: https://www.dunyabizim.com/etkinlik/ibn-haldun-ve-tarih-metodolojisi-h30182.html

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.