23 Nisan 2024
  • İstanbul21°C
  • Ankara25°C

KÜLTÜR FAŞİZMİ KARŞISINDA KÜLTÜREL İKTİDAR SİYASETİ

Kültür faşizmi karşısında kültürel iktidar siyaseti

25 Haziran 2018 Pazartesi 14:23

Türkiye’de medyayı, sinemayı, reklam sektörünü, dağıtımı, müzik piyasasını, teknoloji ve programlamayı hasılı neoliberal kitle kültürünü elinde tutan sol-seküler camia, yıllarca kendilerinden başkasına bu alanlarda yaşama hakkı tanımadığı, varolmalarına müsaade etmediği, kapitalistlerden bile daha sıkı tekeller kurdukları halde iktidarı otoriter-diktatör olarak yaftalıyor.

Kültürel iktidar sermayeye, güce, devlet erkine ve en önemlisi yerleşik paradigmaya, aktüel medeniyete bağlıdır. Türkiye’de kültürel iktidarı elinde tutan seküler-laik-Kemalist kesim sırtını Batı medeniyetine dayadığı, kapitalist iktisadi düzenin sermaye akışına endekslendiği için kültürel sahada etkin.
 
Kültürel iktidar tartışmalarındaki taraflardan “sosyalist”ler kendilerini fail gibi gösterme uyanıklığı sergiledikleri için öne çıkıyor; halbuki günümüz kültürünü kazıdığınızda altından paradigma olarak Kemalizm, sermaye olarak kapitalist burjuva parası çıkar. Bilhassa 1990’dan itibaren sermayenin kültürel alanda istihdam etmeye başladığı sol çevreler ısrarla bunun üstünü örter.
 
Burjuva ağalarının paralarıyla kültür ormanında efendilik raconu kesen sol lümpenlik, palazlanmasını ise 70’lerde bayrağı devralan neoliberal zihniyete, küresel şirket klanının fonlarına borçludur.
 
Solun neoliberalizme borcu
 
Sol borçludur, burjuva finans kuruluşlarının fonlarıyla ayakta kaldıkları için kapitalist dünya sisteminin değerlerini savunmaya mecbur; demokrasi, laiklik, insan hakları, çoğulculuk, feminizm, yeşil, çevre, lbgt demek zorundadır. Sınıf savaşını, proleter öncülüğü savunamaz, devrim lafzını da romantik motivasyon için bağlamından kopararak “fidan, gül” kavramlarıyla kullanabilir. Buna karşın din karşıtlığını neoliberalizm eleştirisine oturtma uyanıklığı sergiliyorlar.
 
Kültürel iktidar tartışmalarında solun en belirgin tezlerinin başında “eser vermek” gelir ki elbette haklıdırlar. Fakat Türkiye’de kültürel tekeli elinde tutan laik-seküler kesimin eserlerinin antikapitalist, “başka bir dünya” içerdiğini iddia edemezsiniz, “küçük burjuva” hassasiyetlerinin hatta özlemlerinin yıkımla kotarılmış temalarını sosyalist hatta sol diye tanımlayamazsınız.
 
Orhan Pamuk, Elif Şafak, Ahmet Altan, Ahmet Ümit ürünleri bir tarafa Samim Kocagöz’den Aysel Özakın’a, Çetin Altan’dan, Attila İlhan, Tomris Uyar, Leyla Erbil, Adalet Ağaoğlu, Oğuz Atay, Latife Tekin, Mehmet Eroğlu, Kaan Arslanoğlu’na kadar geniş bir kesim küçük ve orta boy burjuvanın içinden çıktığı gibi anlattıkları da Amerikan kültürünü içselleştirmeyen değil içselleştiremediği için yabancılaşan, kaygı ve bunalım içindeki bireyle sınırlıdır.
 
Simgesel düzen, kapitalist ilişki biçimi, küresel kültür karşısında bırakın “milli-yerli” bakışı, sosyalist bir farklı hayatı ağzına alamayan soldan bahsediyoruz...
 
İslamcılar soldan farklı mı? İslamcılar da aynen sol gibi küresel kültürün başka bir boyutta yeniden üretilmesinin dışında yeni bir yolu tutturmuş değil!
 
Özellikle sosyalistlerle paralellik arz edecek biçimde 70’lerde başlayıp 80 sonrasında netleştiği gibi neoliberal siyasal ve iktisadi tezleri İslamileştirmek, İslami kesimde canlandırmak yeterli sayıldı.
 
İslami bir düzenin, İslami bir gündelik hayatın ya da Büyük Öteki’nden kaçırılmış bir ân’ı bile tahayyül edemeyen İslamcılık, kültürel iktidar mevzuunda elbette aktüel Batı medeniyetinin seküler söylemine mahkum çıkışı da dindar-muhafazakar tarzda sentezde bulacak.
 
İslami kesimin nefesi, bakış açısı romana yetmez, hikayede yani parçanın yüceltilmesinde, parlama anlarında donar. Aynen sol gibi ufak burjuva sıkıntılarının dindar versiyonlarını, “günah karşısında mütereddit dini hissiyatlar” temasını üretir de üretir...
 
Neoliberal kültür ve siyasal alan ise şiiri hikayenin seviyesine indirdi, kendine özgü başı dik yaşamayı unutturdu bize şiir!
 
Kemalist yöntem sosyalizmin de İslamcılığın da bünyesine girip ortalama muhafazakarlıkla sosyalizmi solda, İslamcılığı da dindar-mukaddesatçılıkta kilitledi.
 
Haliyle Batı medeniyetinin yerli versiyonu Kemalizm, kapitalist kültürün kurucusu, taşıyıcısı vasfını hala sürdürür.
 
İktidar ne sosyalistlerde ne İslamcılarda... Kemalizmin sol ve sağ kanadında!
 
Unutmamak gerek projelerle, fonlamalarla kültürel iktidar kurulmaz, siyasal ve iktisadi biriciklik gerekir!
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.