28 Mart 2024
  • İstanbul19°C
  • Ankara22°C

MUHSİN METE: MEHMED ÂKİF’İ TERS YÜZ ETME GARABETİ

Edebiyatımızın en fazla tartışılan, lehinde ve aleyhinde pek çok yazı kaleme alınan ismi herhalde Mehmed Âkif’tir.

Muhsin Mete: Mehmed Âkif’i ters yüz etme garabeti

22 Mayıs 2018 Salı 15:06

Osmanlı yıllarında gerek edebiyatçı kimliği, gerekse devletin bekası için üstlendiği görevlerle kabul görmüş, kendisine değer verilmiştir. Bunda örnek şahsiyeti de şüphesiz rol oynamıştır. Bu kadir kıymet bilme bütün varlığıyla Millî Mücadele’ye verdiği destekle devam etmiş, İstiklâl Marşı’mızı yazma O’ndan beklenmiş, yazdığı marşın kabulü ile ‘millî şair’ diye anılır olmuştur.  Kuruluşunda alın teri olan Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında da itibar görmüştür. Bilâhare ulus-devlet inşasında takip edilen yol, İslâm medeniyetinden Batı medeniyetine geçiş şeklinde tezahür edince, ‘ islâmcı şair ‘ Mehmed Âkif için idbâr yani düşkünlük yılları başlamıştır. Haysiyetine düşkün bir şahsiyet olarak ‘ istenmeyen kişi ‘ muamelesine tahammül edememiş, “ Canı, cananı bütün varımı alsın da Hüda / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda “ mısralarının sahibi olarak vatanından uzaklaşmayı seçmiş, gönüllü sürgün olarak Mısır’a gitmenin azabını yaşamıştır. Mısır’da zor günler yaşamış, hastalanınca âdeta ölmek için İstanbul’a dönmüştür. Dönüşünde ve vefatında yine ‘ lanetli ‘ muamelesi görmüş, cenazesine bile devlet değil, gençlik sahip çıkmıştır. Bu yıllarda her vesileyle edebiyatçılığına da dil uzatılmış, ‘ mürteci şair ‘ olarak yaftalanmıştır.                                                                                                                                                                                  Namık Kemal’in, ünlü şiiri Hürriyet Kasidesi’nde “Yere düşmekle cevher, sâkıt olmaz kadr ü kıymetten” denildiği gibi, tek partili yılların sona ermesiyle başlayan millî ve manevî değerlere bağlılığın artmasıyla, geçmişte haksızlığa uğramış değerlerimiz, devlet katında da kabul görmüştür. Bu bağlamda Mehmed Âkif’in de kadr ü kıymeti her geçen gün artarak mefahirimiz olmuştur. Bunda hakkında araştırma yapanların, Türkiye Yazarlar Birliği başta olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının payı olduğu gibi, bir üniversiteye de ismini veren mevcut siyasî iktidarın rolü inkâr edilemez. Artık ikbal devrini yaşayan şairimiz, hakkında yapılan televizyon programlarının yanı sıra şimdi de bir oyunla sahneye taşındı. Ankara Devlet Tiyatrosu’nca sahnelenen, Remzi Özçelik’in kaleme aldığı, Cahit Çağıran’ın yönettiği oyunu seyredince, bir oyun ‘ kerhen ‘  sahneye taşınırsa ne olur, nasıl olur? açıkça görülmektedir. Aşk olmayınca meşk olmuyor. Geçmişte tiyatro yönetimlerine baskıyla sahnelenen Necip Fazıl oyunlarının akıbeti  “Mehmet Akif” oyununda da fazlasıyla görülmektedir. Nâzım Hikmet oyunlarına dört elle sarılan tiyatrocularımız, zihniyetlerine ters oyunları sahnelemek zorunda kaldıklarında hiç çekinmeden onları ters yüz etmekte, kendilerine uygun hale getirmeye çalışmaktadırlar. İstiklâl Marşı’nın kabul tarihi olan 12 Mart’ta oyunun gösterimine başlandı, sadece iki hafta Ankara’da gösterimde kaldı, göz önünden uzaklaştırılarak taşraya havale edildi. Yasak savma kabilinden yapılan bu kadar olurdu!                                                                                                                Oyun metnine gelince… Oyunun yazarı Remzi Özçelik bir hayli eseri olan, oyun yazarlığını öne alan bir yazarımız olsa da, “ Mehmed Âkif’e dair bir oyunu en başarılı şekilde kim yazar? “ diye sorulsa akla gelebilecek bir isim değil. Hatta edebiyat camiasınca tanınan bir yazar olduğunu da sanmıyorum. Özgeçmişinden öğrendiğimize göre, oyunu 2013 yılında repertuara alınmış… İhtiyaç olduğunda  “elimizin altında şöyle ya da böyle bir oyun var, daha iyisine gerek yok ” denilerek gün yüzüne çıkmış gibi. Oyun metni olağan dışı bir uygulama ile Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı’nca 2000 adet bastırılarak ilk gösterimde seyircilere dağıtıldı. Kitabı okuyunca çarpıtma, Devlet Tiyatroları’nın kabul edebileceği bir metin oluşturma gayreti açıkça görülmektedir. Buna dair birkaç örnekle yetineyim: Bilindiği üzere Mehmed Âkif, Tevfik Fikret’in Tarih-i Kadim şiiri üzerine Süleymaniye Kürsüsünde şiirinde şu mısralarla ona ağır bir ithamda bulunur: “ Şimdi Allah’a söver… sonra biraz bol para ver: Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder! “ Tevfik Fikret de Mehmed Âkif’i mürtecilik yakıştırması ile “ Molla Sırat “ diye anar. Kitapta tam tersi bir tablo ile karşılaşıyoruz. Şairimiz ile kızı Feride arasında şöyle bir konuşma geçmekte:                                                                                                                                         “ Feride: ( Ağlar gibidir. ) Sen Tevfik Fikret’i seviyor musun?                                                                                                                                                                M. Akif : Evet, hem de çok seviyorum kızım. Benim söyleyemediklerimi o söylüyor. Onun söyleyemediklerini de ben söylüyorum. (…) Fikret çok iyi bir şair.”                                                                                                                       Oyunda Neyzen Tevfik, Mehmed Âkif’in ayrılmaz bir parçası olarak takdim ediliyor. Şu gerçek: Neyzen’in şairimize muhabbeti, şairimizin de Neyzen’e samimiyetinden ötürü sevgisi ve müsamahası vardır. Verilmek istenen mesaj, Mehmed Âkif mürteci olsaydı, bir sarhoşa iltifat göstermezdi. Hümanist bir Âkif imajına Neyzen alet ediliyor. Yazar, Neyzen’e anlamsız bir söz de söyletiyor: “ İşte aramızdaki fark bu… Senin verdiğin söz senden kaçar. Ben ise verdiğim sözden kaçarım.”                                                                                    Mehmed Âkif’i kendi sözleriyle sivrilikleri, bayağılıkları olan bir karakter olarak takdim etmek kimin aklına gelebilir? Yazar, Mehmed Âkif’e Asım’a hitaben şöyle söyletiyor: “ Asım, sen benim zaaflarımın, sivriliklerimin, bayağılıklarımın, kötülüklerimin yer ile bir olduğu zamanda; inancımın, ilim aşkımın, istiklal sevdamın yiğidisin.”                                                                                                                                                                       Garip bir şekilde  Âkif’in en anlaşılır mısraları bile açıklamaya kalkışılıyor: “ Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, / Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.” Açıklama: “ Kanayan yara gördüğüm zaman ta ciğerim yanar. Onu dindirmek için elimden geleni  yaparken kamçı yediğim, çifte yediğim olur.” Bu saçma açıklamalar oyunda korolar tarafından seslendirilmektedir.                                                                                                                                                                                                                    Oyun İstiklâl Marşı’nın Meclis’te okunması ve kabulü ile sona eriyor. Kabul edilebilir Mehmed Âkif buraya kadar deniliyor âdeta. Mehmed Âkif’in bir ‘ İslâm şairi ve mütefekkiri ‘ olduğuna dair hiçbir mesaj verilmemeye metinde ve oyunda özel bir itina gösteriliyor.                                                                                                                                                                       Oyuna gelince… Mehmed Âkif’i ters yüz etme garabeti asıl oyunda ortaya çıkmakta. Öncelikle esere pek az bağımlı kalınmış. Metindeki karakterlerin önemli bir kısmına oyunda yer verilmemiş. Dolayısıyla onların sözleri, istenmeyen mesajlar budanmış. Yönetmen Cahit Çağıran, oyuna metinden bağımsız pek çok öge sokarak, bir bakıma oyunu kendince temize çekmiş. Meselâ, oyun Cahit Külebi’nin Gökyüzünde Kara Bulutlar şiiri ile başlıyor. Sinevizyon gösterisi ile Atatürk ve devrimler işin içine giriyor. Gereksiz dans, ışık oyunları ve sahnede hareketlilik sağlamaya dönük olarak büyük flamalarla sık sık sahnenin bir ucundan diğerine koşturan kişiler ve rejide ekonomik olma ile bağdaşmayan kız ve erkek koroları. Çanakkale Şehitlerine şiiri bağlamında Mehmetçik yerine öldürülen bir Alman askerine ağıt düzme garipliği. Ayrıca, Mehmed Âkif, hanımı ve kızının giyim kuşamını da yadırgamamak mümkün değil.

 Bütün bunlar işin özünden uzaklaşmayı hedeflemeniz halinde başvurabileceğiniz yöntemler gibi duruyor.                                                                                                                                                    Karar, 22.5.2018                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                            

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.