20 Nisan 2024
  • İstanbul14°C
  • Ankara15°C

ORTA YAŞ HİKÂYESİ

Eyyüp AZLAL

13 Temmuz 2018 Cuma 16:43

Sabri Hoca kimdir, acaba kaç kişi onu tanıyor? Orta yaş hikâyelerinde ender rastlanan bir hikâyesi vardır. İsmiyle müsemma sabırlı ve bilge bir hoca. Yılların eskitemediği, yolların bozmadığı ve mürailerin yoldan çıkarmadığı bir hoca... Ve okulunda onca kalabalık arasında tenha bir hoca. Bağırmanın, çağırmanın bol olduğu öğretmenler odasında sesini duyurulabilmek için çoğu kez sessiz kalmayı tercih eden bir hoca.

Sabri Hoca, “Ah bir odam olaydı da on dakikalık teneffüste daha dingin daha canlı bir şekilde derse gireydim” dediği de olurdu. Yine de ismini hatırlar “Ya Sabır” derdi.

Okumayı, okutmayı, gezmeyi, gezip gördüklerini kaleme almayı çok severdi Sabri Hoca. Bu hayat senin denildiği günden beri hayata anlam vermeyi ve hayattan anlam kazanmayı da bilirdi. Kendisi, gittiği her ortama samimiyeti, sevgiyi, mutluluğu götürmeyi de kendine bir vazife yapmıştı. Çoğu öğretmenin hava durumu sunduğu bir ortamda Sabri Hoca bir ilkbahar iklimi gibi olmayı ve çorak topraklara yağmur gibi yağmayı bilirdi. Hoca bu nedenle, merkezden taşraya; şehirden kenara doğru kendini atmayı hep  düşünürdü. Kendisi de taşradan, kenar okullardan yetişip iyi bir puanla en iyi üniversitelerden birini kazanıp öğretmen olmuştu. Belki diyordu içinden, yine imkânsızlıklar içinde imkân yaratacak kenar mahalle çocukları olacak mı? Eğer herkes kaderine razı olmuşsa onlara “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiirini hatırlatıp

“Sakın Kader deme, kaderin üstünde de bir kader vardır.”

Mısraını ise kendilerine muska yapmalarını tavsiye edecekti. Sabri Hocayı merkezden taşraya; şehirden kenara iten böyle düşünce ve duyguları vardı. Onun iyi puanlı okullarda görev almak istemeyişi buradaki öğrencilerin test ve tost arasındaki sıkışık durumlarına üzülmesiydi. Yıllar önce idareciler şehrin en iyi okulunda onu görevlendirmişlerdi. Sabri Hoca, ancak bir eğitim öğretim yılı dayanabilmişti.

Sabri Hocanın öğretmenlik mesleğinde kendince olumlu gördüğü bir anısı vardı. O, bu anıyı andıkça duygulanır duygulandıkça da tebessüm ederdi.  Yıllar önceydi, bu olay hâlâ konuşulur öğretmen camiasında. Bir hikâye yarışmasından bahsedilir. Sabri Hoca bu hikâye yarışmasının hem jürisinde hem de tertip komitesinde yer almıştı. Ödül için herkes fikrini söylemiş sıra Sabri Hoca’ya gelince o da fikrini söylemekten bir beis görmemişti. Ve şöyle bir konuşma yapmıştı.

-Kıymetli hazirün özellikle ödül verme hususunda benim düşüncem şöyledir: Ödül olarak birinciye bir altın, ikinciye iki altın, üçüncüye üç altın verelim. Çünkü birinci, zaten birinci olmuştur. O, birinciliğinden dolayı mutlu olmuştur. Önemli olan üçüncüyü ve ikinciyi teselli etmek. Bu da maddi olarak sağlanabilir…

Ortamın sıcaklığı birden soğumuştu. “Ne demek şimdi bu?”  mırıldanmaları az sonra yüksek perdeden dillendirilmeye başlanmış. “Bu kabul edilebilir bir ödül verme biçimi değil. Bu yönetmeliğe, tüzüğe hatta anayasaya aykırıdır kardeşim…” nidaları yükselmişti. Sabri Hoca, önce kendisinin galiba anlaşılmadığından yakındı. Sonra kendisine itiraz edenler, ona şunu söylemekten de geri kalmamışlardı.

-Yahu Hocam! Şakanın sırası mı? O kadar çok yapacak işimiz var. Diğer yapılacak işlere sıra kalmaz…

Homurtular bir süre sessizliğe bürünmüş. Ve tertip komitesi başkanı, verilen kararları bir basın bülteniyle medyaya iletme görevini Sabri Hoca’ya bırakmıştı. Sabri Hoca için dürüstlük, hayat sözlüğünün en önemli kelimesiydi. Kendisinin düşüncesinin basit alındığı ve hor alındığı bir maddeyi kendince düzeltme ihtiyacını hissetmişti.

“Birinciye bir altın, ikinciye iki altın, üçüncüye üç altın ödül olarak verilecek”…

Hoca, fark edilmek için bu değişikliği yapmıyordu. Farkındalık yaratmak için bu maddeyi değiştiriyordu. Medyaya düşen bu hikâye yarışması ile ilgili haberden sonra tertip komitesi, ödülü bu şekilde vermeye mecbur kalmış. Ama o günden beri de Sabri Hoca ile aralarında bir mesafe koymuşlardı. Sabri Hoca için ödülü alanların bu farkındalığın farkına varması yeterliydi.

Not: İnşallah gelecek yazımızda Sabri Hocanın hikâyesine devam ederiz.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.