- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
PROF. DR. NAMIK AÇIKGÖZ: AYLA
09 Kasım 2017 Perşembe 13:38
Yönetmen Can Ulkay’ın adını daha önce hiç duymamıştım. İnternetten kim olduğunu araştırınca bu sene vizyona giren ve pek yankı uyandırmayan Sarıkamış Çocukları filminin de yönetmeni olduğunu gördüm. Ulkay’ın Sinema tarihindeki yerini tespit etmek için başka filmlerini de görmek gerekir ama Ayla’dan başka tek filmi olunca, böyle bir değerlendirme ve Ayla filminde geldiği noktayı tespit etmek zor.
Elbette bizim meselemiz yönetmen değil, filmin kendisi.
Filmi iki açıdan değerlendirmek mümkün. Biri görsellik; diğeri de hikâye…
FİLM SANATI BOYUTU
Filmin görselliğine diyecek yok. Normal akış sahneleri de savaş sahneleri de mükemmel, efektler harika. Başta, köyün saldırıya uğradığı sahne ile Kunu-ri’de saldırı ve tuzak sahnelerinde aksiyon yoğunluğu ve aksiyonun doğala yakın olması, filmi yapaylıktan kurtarıyor. Özellikle Ayla’nın da bulunduğu sahne, salondakileri de filmin içine çekiyor.
Filmi güçlü kılan özellik, hikâyesindeki güçtür.
Hikâye kurgusu, sinema tekniğinin önüne geçiyor.
HİKÂYE SANATI BOYUTU
Filmin adı “Ayla” olunca, kadın kahramanın Ayla olmasını bekleyen seyirci için, filmin başında iki tuzak kuruluyor. Biri Nuran biri Nimet olan 2 kız, Kore’ye gidecek olan astsubayın sevgilisi olarak sunulunca, ister istemez, dikkatler bu konuda temerküz ediyor. İlerleyen sahnelerde gerçek Ayla ile film, alışılmış “dönmeyen sevgili” psikolojisinden, bir trajediye yöneliyor.
Bir de kahraman astsubay Süleyman’ın merhamet boyutunun karıncalar üzerinden verilmesi iyi olmuş. Karıncaya karşı merhametli olan Süleyman’ın, savaşta tek başına kalan bir kız çocuğu için yapmayacağı şey yoktur. Süleyman da böyle yapar ve o günlerden, yani 1950’den 2010 yılına kadar Süleyman’ın hayatını o merhamet duygusu şekillendirir. Bu merhamet, hem askerlik hayatında hem de askerlik sonrası hayatında büyük önem arz edecektir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.