24 Nisan 2024
  • İstanbul23°C
  • Ankara27°C

TÜRKİSTAN, HOCA AHMET YESEVİ’NİN MEMLEKETİ DEYİNCE..

Türkistan Gezisinden Kalan / Şakir Kurtulmuş

Türkistan, Hoca Ahmet Yesevi’nin memleketi deyince..

03 Nisan 2018 Salı 14:13

Türkistan’a gitmek üzere havaalanına gider gitmez İstanbul dışından gelen arkadaşlarla buluştuk. Mustafa Özçelik, Fahri Tuna ve Balkanlardan gelen birkaç arkadaşımızla işlemlerimizin yapılacağı bankonun önünde beklemeye başladık. Bu arada Ankara’dan gelen ekibin havaalanında olduklarını öğrenince onları karşılayıp kontuara gelişlerinde hem yanlarında olalım hem hasret giderelim istedik. Bankonun önüne geldiğimizde İstanbul ve Ankara dışından  gelen arkadaşlarla buluştuk. TYB Genel Merkez ve Ankara şube dışında İstanbul’dan, Erzurum, Maraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Bursa, Adıyaman, İzmir ve Sakarya şubelerinden gelen arkadaşlarla ilk sohbetimizi kontuar önünde işlemlerimizi yapmak üzere beklerken yapıyoruz. İşlemlerimizi yapıp pasaport kontrolünden geçtikten sonra  salonlarda oturup ikili üçlü gruplar halinde sohbetler gitgide koyulaşıyor. Bu arada uçağımızın 5 saat rötarlı olduğunu 22 de kalkması gerekirken rötar nedeniyle 3te kalkacağını öğreniyoruz. Rötarlı uçak yolcularına ilgili şirket tarafından  verilen yemek için başka bir salona geçtiğimizde rötarın 2 saat daha uzadığını ve uçağın 5te kalkacağını öğreniyoruz. Yemek için geldiğimiz salonda sohbetleri uzatarak vakit geçiriyoruz. Bu arada alandaki kalabalığın giderek azaldığını bizim uçak gibi rötarlı olanların kaldığını görüyoruz. Yorgunluk ağır basıyor ve her birimiz boş alanlarda birer saat de olsa kıvrılıp uyumaya çalışıyoruz. Uçağın hazır olduğu yolcu alacağı bilgisini aldığımızda her birimiz etrafımızda uyuyan arkadaşlarımıza seslenerek yolcu salonuna geçtik. Uçağın rötarı konusunda beklerken çok değişik yorumlar yapıldı. Çimkent havaalanındaki sis nedeniyle uçağımıza kalkış izni verilmediğini öğrenmiştik, bu sis tamamen göğü kaplar uçakların inişine izin vermezse uçuşumuz iptal bile olabilirdi. Beklemek zordu evet ama en kötü ihtimal uçuşun iptal edilme ihtimaliydi. Otobüslere bindiğimizde en çok uçuşun iptal edilmediğine geç de olsa yapılabilecek olmasına sevindik. Gece boyunca çektiğimiz sıkıntının hafifletici bir tek yönü vardı. Gideceğimiz ülke Hoca Ahmet Yesevi’nin doğduğu, yaşadığı, okuduğu, ilim öğrettiği, talebe yetiştirdiği, aşk ve irfan sohbetleriyle Hakk yolunun yolcuları ile sık sık bir araya geldiği, ülke dışında da on binlerce müridinin bulunduğu manevi şahsiyetle birlikte anılan Türkistan’dı..Anadolu’dan baktığımızda Türkistan deyince Hoca Ahmet Yesevi, Ahmet Yesevi deyince Türkistan akla geliyordu..

Türkistan ile aramızda 3 saatlik bir fark var. Zaman aralığını, buradaki saat farklarını görmek bu ülkelere uçuş sırasında daha net görülebiliyor. Bir gece yarısı İstanbul’da başladığımız yolculuğumuz  neredeyse  24 saate yakın sürdü ve ertesi günü gece otellerimize yerleştiğimizde yine gece yarısıydı. Azerbaycan üzerinde uçarken havanın aydınlandığını, oralarda gündüzün başladığını gördük. Uçuş süreci tamamlanıp Türkistan  üzerinde havaalanına inişe geçtiğimizi duyduğumuzda sevindik. Fakat bu sevincimiz fazla uzun sürmedi kaptan hava muhalefeti nedeniyle Çimkent havaalanı kapalı olduğu için iniş yapamayacağımızı, Bişkek havaalanına yönlendirildiğimizi ve oraya ineceğimizi söylediğinde uzun sürecek yolculuğun haberini almış gibiydik. Bişkek havaalanına inince uçaktan inmeden 2 saat kadar bekledik ve Cimkent’te sisin dağılması üzerine yeniden yakıt alıp havalandık. 45 dakikalık bir uçuştan sonra  nihayet Çimkent havaalanına iniş yapıyoruz ve küçücük, neredeyse Anadolunun  küçük kasabalarındaki bir otogar kadar olan uluslar arası havaalanından işlemlerimizi yaptırıp otobüsle 2 saatlik bir yolculuktan sonra Yesi kentine ulaşıyor, otelimize yerleşiyoruz.

Sabah erken kalkıp kahvaltıdan sonra etkinliğin yapılacağı Üniversiteye geliyoruz. Ahmet Yesevi Üniversitesi Kültür Merkezinde düzenlenen   ve 3 gün planlanan etkinlik bizim yolculuğumuzun uzun sürmesi nedeniyle ilk gün yapılamadığı için iki günde tamamlanıyor. Etkinliğe Türkiye, Kazakistan ve Türk dünyasının çeşitli bölgelerinden 100’e yakın şair ve yazar katıldı. Açılışta Kazakistan Yazarlar Birliği Başkan Yardımcısı Galim Caylıbay, Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı  Prof.Dr.  Musa Kazım Arıcan, Ahmet Yesevi Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Mehmet Kutalmış,  Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül ve Şiir Şöleni Daimi Heyet Başkanı D. Mehmet Doğan konuşma yaptı.

TYB Genel Başkanı Prof.Musa Kazım Arıcan  ‘Bismillah deyip beyan ederek hikmet söyleyip/Talep edenlere inci, cevher saçtım ben işte’  sözleriyle başladığı konuşmasında Pir Ahmet Hoca Yesevi’nin huzurunda olmanın önemine değinerek, Yahya Kemal’in  ‘şu Ahmet Yesevi kim, bir araştırın göreceksiniz, bizim milliyetimizi asıl onda bulacaksınız’  dediğini aktardı. İlk şiir şöleninin Bursa’da başladığını ve bugüne kadar 11 değişik ülkede gerçekleştiğini, bu özelliği ile de dünyayı dolaşan bir edebi etkinlik olduğunu söyledi.

Ahmet Yesevi Üniversitesi Üniversitesi  Rektör Vekili Prof.Dr. Mehmet Kutalmış , Türkistan’ın  pek çok şairin  bir araya geldiği bir şiir şölenine ev sahipliği yaptığını, Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin doğup büyüdüğü, ders verdiği, şiirler yazdığı, sohbet halkalarında ilim, aşk ve irfan dersleri verdiği, daha sonra medfun olduğu  bu ülkenin , tarih boyunca dünyanın önde gelen ticaret, bilim, sanat ve edebiyat merkezlerinin başında geldiğini kaydederek sözlerini şöyle sürdürdü. ‘’Türkistan 800’lü yıllardan 1500’lü yıllara kadar bu coğrafya, tarihi İpek Yolu’nun önde gelen güzergahlarından biriydi. Bölgedeki arkeolojik kazı çalışmalarında  bulunan materyalleri incelediğimiz zaman, Çin, Selçuklu, Gazneli, Batı Avrupa, Floransa’dan gelen ve değişik coğrafyalardan, yani  o dönemdeki bütün ticaret merkezlerinin nişaneleri olan altın ve gümüş paraları görmekteyiz. 800’lü yıllarda da 100’lü yıllarda da  özellikle Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin yaşadığı dönemde bu coğrafya ticari yönden, ilim, ahlak, şiir, sanat, edebiyat, ebru, porselen, çini, yani insanı ilgilendiren bütün sesli ve yazılı ürünlerin buluşma noktası, üretim merkeziydi. Selçukluların eğitim gördüğü, dünyanın dört bir yanına yayıldığı merkez burasıydı.’

Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül de bu şölenlerin önemine değinerek, Türk Dünyası şair ve edebiyatçılarını  Türkistan’da bir araya getiren etkinliğin, Türk kültürünün zenginliğini ve köklü medeniyetinin ihtişamını, edebi anlamda en güzel bir şekilde hatırlattığını söyledi.

Açılış programında son konuşmayı yapan Türkçenin Uluslar arası Şiir Şöleni Daimi Heyeti Başkanı D.Mehmet Doğan Türkçenin 12.şöleninde Türkistan’da olmalarının anlamlı olduğunu kaydederek,  Hoca Ahmet Yesevi’nin hayatı, eserleri , Anadolu ve Balkanlardaki erenleri anlattı.

Hoca Ahmet Yesevi’nin  Divan-ı Hikmet adlı eserinin yıllarca insanlığa yön veren bir ışık olarak günümüze kadar ulaştığını ifade eden TYB şeref başkanı D. Mehmet Doğan konuşmasına şöyle devam etti. ‘1992’de Bursa’dan ve Konya’dan başlayan yolculuğumuz Almatı, Aşgabad, Girne, Strazburg, Üsküp, Bakü, Akmescid, Pirizyen, Bişkek ve Kazan duraklarından sonra  Türkistan’a ulaştı. Bugün Türkistan şiirimizin başkentidir.. Hoca Ahmet Yesevi zor zamanımızda  zihnimize döndü, biz de O’na döndük, o yüzden buradayız, selam olsun şairlerimize..’

‘Bin yıllık edebiyatımız Yusuf Has Hacib’in çapanından mı, Ahmed Yesevi’nin hırkasından mı çıktı’ sorusuna  ‘Her ikisi de güçlü bir temel için gerekli olan nitelikleri taşıyor. Biz hem Yusuf Has Hacib’in hem de Yesevi’nin torunlarıyız’ şeklinde cevap verem Mehmet Doğan Hoca Ahmed Yesevi’nin vefatının üzerinden 850 yıl geçmesine rağmen hala bu topraklarda yaşayan bir zat gibi görüldüğünü, anıldığını ifade ederek şunları söyledi: ‘Sağken sözü geçenler, buyruklarına uyulanlar, otoritelerini şöyle veya böyle kabul ettirenler çoktur, bunların ölümle hayatları son bulur, tesirleri yok olur. Bunlar adeta hiç yaşamamış gibidirler. Bazıları ise öldükleri halde yaşamaya devam ederler. Sözleri geçer, tesirleri sürer, hükümleri yürür. Hayırla yad edilirler. Örnek ve önder olarak tanınırlar.’

Yunus Emre ile Ahmet Yesevi’nin ortak yönlerinin olduğunu dile getiren Mehmet Doğan, edebiyat yönünden, Ahmet Yesevi’yi bir erken Yunus Emre olarak görebileceğimizi söyler. Türkistan şehri yakınındaki Sayram’da 11.yüzyılın sonunda doğan, 12.yüzyılın ikinci yarısında Türkistan’da hayata veda eden Piri Türkistan, hikmet diye nitelendirilen şiirleri için şöyle der:

Ya ilahım hamdin birle hikmet ayttım (Ey Allahım, hamdin ile hikmet söyledim)

Yunus Emre’yi, Yesevi mektebinin bir asır sonra Anadolu’da ortaya çıkan bir talebesi olarak görebileceğimizi ifade eden Mehmet Doğan iki büyük zatın  eserlerinde bu yakınlığı çok net olarak görmenin mümkün olduğunu şu örnekle anlattı.

Işkın kıldı Şeyda mini cümle alem bildi mini

Kaygum sinsin tüni küni menge sin ok kireksin

Ahmet Yesevi

..

Işkın aldı benden beni bana seni gerek seni

Ben yanaram düni güni bana seni gerek seni..

Yunus Emre

Bu ve başka örneklere bakıldığında  Ahmet Yesevi ile Yunus Emre’nin aynı kişiler olduğu söylenebilir.

Hoca Ahmet Yesevi kimdir?

Hoca Ahmet Yesevi sadece yaşadığı yöre Türkistan’da değil, Türkiye’de, Balkanlarda da çok etkili bir mürşid olarak bilinmektedir. O’nun efsanevi kişiliği ile ilgili pek çok rivayet, menkıbe vardır. Bunlar arasında en çok dikkat çeken Fuat Köprülü’nün 20. asrın başında yayınlanan  ‘Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar’ isimli kitabında yer alan menkıbedir.

‘’Hz. Peygamberin gazalarından birinde, Ashab-ı Kiram her nasılsa aç kalarak onun huzuruna geldiler, biraz yiyecek istirham ettiler. Hz. Peygamber’in duası üzerine Cibril-i Emin, Cennetten bir tabak hurma getirdi, fakat o hurmalardan bir danesi yere düştü. Hz. Cibril dedi ki; Bu hurma sizin ümmetinizden Ahmet Yesevi adlı birinin kısmetidir.’ Her emanetin sahibine verilmesi tabii olduğu için, Hz.Peygamber, ashabına içlerinden birinin bu vazifeyi üzerine almasını teklif etti. Ashabdan hiç biri cevap vermedi, yalnız Baba Arslan inayet-i resaletepenahi ile bu vazifeyi üzerine alabileceğini söyledi.

Bunun üzerine  Hz. Peygamber, o hurma danesini eliyle Arslan Babanın ağzına attı ve mubarek tükürüklerinden de ihsan etti. Hemen hurma üzerinde bir perde zahir oldu ve Hz. Peygamber, Arslan babaya Sultan Ahmet Yesevi’yi nasıl bulacağını tarif ve talim ederek, onun terbiyesi ile meşgul olmasını  emretti..Nihayet 400 yüzyıl sonra Türkistan’a geldi, adeti üzere her tarafa haberler yolladı ve nihayet onu Yesi’de mektebe giderken buldu. Arslan Baba çocuğa selam verdi, çocuk selamı iade ettikten sonra ‘ey baba emanetiniz hani’ siye sordu. Arslan Baba bu beklemediği  sualden şaşırdı. ‘Ey veli, sen bunu nereden biliyorsun?’ dedi. Çocuk  ‘Allah bana bildirdi’ cevabını verdi, sonra adını sordu. Ahmed olduğunu anladı ve emaneti sahibine teslim etti.’

Bu menkıbeden geriye kalan dikkatle incelendiğinde, Peygamber Efendimizin emaneti ‘tevhid inancı’ ve onun ‘tebliği’ olduğu ve bu inancın yüzyıllarca bozulmadan korunduğu ve bu emaneti üstlenmeye liyakati olan Hoca Ahmet Yesevi’nin bu görevi bu topraklarda devam ettirdiği gerçeği ile baş başa kalırız.

Türkistan topraklarında tevhid inancını gönüllere taşımak için talebeler yetiştirdi. Binlerce talebe hem Türkistan’da hem civar ülkelerde pek çok şehirde Hoca Ahmet Yesevi’nin yolunda bu tebliğlere devam ettiler. Hoca Ahmet Yesevi  mektebinde yetişmiş binlerce derviş Anadolu’ya da gitti, aşk ve irfanla yoğurulmuş yeni müridlerin yetişmesi için çalıştılar.

Hoca Ahmet Yesevi’nin türbesinde…

Bugün geldiğimiz Türkistan’da Hoca Ahmet Yesevi’nin türbesinin bulunduğu külliyeyi gezerken gönül coğrafyamızın değişik iklimlerinde gezindiğini gördük. Orta Asya’nın en iyi yapılarından olan taç yapılı, tuğlalarla örülü türbe ziyaretçi akınına uğruyor. Türbenin bulunduğu bölümde restorasyon çalışmaları sürüyor. Fotoğraf çekmek yasak. Rehberimiz tarihi bilgiler veriyor. Binaların bakımlarının yapıldığını, değerli eserlerin yüzyıllarca korunduğunu ve bugün ziyarete sunulabildiğini anlatıyor. Türbenin olduğu salonda büyük bir sancak duruyor.Etraftaki odalarda mezarlar, yazılı metinler ve Hocanın kabri bulunuyor..Türbeden çıkınca alt tarafta develerin bulunduğu mekanda hamam, mutfak ve çilekeşhane bulunuyor.. Dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçiler önce burada ağırlanıyor, hamamda banyo yapıyorlar, mutfakta karınları doyuruluyor ve sonra Hoca Ahmet Yesevi’nin huzuruna alınıyorlar..Bu binanın orta salonundan aşağıdaki çilekeşhaneye bir merdivenle iniliyor ve Hoca burada zikir, tefekkür ve dua ile vakit geçiriyor. Bu kısım ziyaretçilere kapalı olduğu için giremiyor sadece, demir parmaklıkla kapalı olan bölümden aşağıyı görebiliyoruz..

Hoca Ahmet Yesevi ailesini geçindirmek için kaşık ve kepçe işi yapar. Kaşık ve kepçe yontarak geçimini temin ederken, tekkede de insanı yontarak güzelleştirir. Bugünkü şeyh ve hocaların yaşamları ile kıyasladığımızda ne kadar sade bir yaşantı içinde olduğu görülecektir.

Hoca Ahmet Yesevi’nin gönüller yapan eseri  Divan-ı Hikmet, Türk dilinde yazılmış önemli bir eser olarak günümüze kadar gelmiştir. Gönüller inşa eden, aşk ve irfana giden yolda binlerce talebe ile dünyanın dört bir yanında ilahi aşkın izini sürmüştür.

Yesi Şehri;sakin küçük şehir..

Programın bir bölümünde kısa bir turla tanımaya çalıştık Yesi Şehrini. Küçül bir Anadolu kasabası kadar şehir. Resmi binalar en fazla 4 kat yükseklikte. Şehirde halkın oturduğu evler genellikle bahçeli ve tek katlı. Geniş topraklara sahip Türkistan’da tek katlı evlerin imar için uygunluğu düşünüldüğünde

şehrin neden dikey olarak değil yatay olarak yayıldığı daha iyi anlaşılacaktır. Geniş toprak ve aeazşler var Türkistan’da. Şehre gelirken ve dönüşte yol boyunca izleme imkanımız oldu geniş arazileri. Şehir merkezinde en önemli mekan pazar yeri. Dar bir alanda kurulu olan pazar yerinde bizim semt pazarlarımız gibi her türlü sebze ve meyvenin satılabildiği gibi, ekmek, et, balık gibi yiyecek maddelerinin de tezgahlarda yer aldığını görmek mümkün. Tezgahların başında ise genellikle bayanlar duruyor.

Cuma namazı için şehir merkezindeki camiye gittiğimizde imam efendi vaaz veriyordu. Namaz vaktine kadar vaaz dinledik. Cami cemaatinde genç nüfus çoğunlukta. Minberde hoca efendi Cuma hutbesini okurken  elinde bütük bir asayı tutuyor. Tarikat ehli gençlerin başlarındaki sarık ve sakalları ile Hoca Ahmet Yesevi hazretlerinin mektebinde yetişmiş dervişler olduklarını anlıyorsunuz..

Şiir fasılları..

Türkçenin 12. Uluslar arası Şiir Şöleninde , Mağcan Jumabayev, Baki, Hüseyin Baykara, Abay Kumanbayev, Kaldarbek Naymanbay, Tomanbay Moldagali, Mehmet Akif ve Yunus Emre başlıklı fasıllarda Türkistan’a gelen şairler tarafından şiirler okundu. Kazakistan’ın ünlü şairir Mağcan Cumabayulı, Baki ve Hüseyin baykara adına düzenlenen ödüller de sahiplerine verildi. Buna göre Mağcan Cumabayulı ödülünü Mustafa Özçelik (Türkiye), Hüseyin Baykara ödülünü Atantay Akbarov (Kırgızıstan), Baki ödülünü ise Ramis Aymet (Tataristan) aldı.

Dönüş yolunda TYB’nin şiir şölenleri ile ne kadar anlamlı, faydalı bir etkinlik yaptığını daha iyi anlıyorsunuz. Üç günlük Türkistan gezisinden geriye  Yesi’de yaşadığımız soğuk iklim, şiirin sıcaklığı ve dostlarımızla geçirdiğimiz güzel vakitler  kaldı..

dsc03084.jpgdsc03128.jpg

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.