• İstanbul 14 °C
  • Ankara 21 °C

Müfit Yüksel'den: Bediüzzaman ve Risâle-i Nur’u anlamak-1

Müfit Yüksel'den: Bediüzzaman ve Risâle-i Nur’u anlamak-1
19. ve 20. Yüzyıllar, günümüze kadar gelen süreçte, İslam Coğrafyası ve Orta Doğu açısından en talihsiz yüzyıllar olmuştur. Bu yüzyıllar, özellikle 93 Harbi'nden (1293/1877-78 Osmanlı-Rus Harbi) itibaren “Alem-i İslâmın Kışı” mesâbesindedir.

19. ve 20. Yüzyıllar, günümüze kadar gelen süreçte, İslam Coğrafyası ve Orta Doğu açısından en talihsiz yüzyıllar olmuştur. Bu yüzyıllar, özellikle 93 Harbi'nden (1293/1877-78 Osmanlı-Rus Harbi) itibaren “Alem-i İslâmın Kışı” mesâbesindedir.

19. asırda Endonezya ve Hindistan'dan Mağrib'e kadar uzanan geniş İslam Coğrafyasında Batı Avrupalı denizci devletlerin hakimiyet tesis edip, sömürgeleştirme faaliyetlerini artırmaları, Batı Avrupa'nın yükselen gücü karşısında, İslam âleminin son siyasi temsilcisi olan Osmanlı Devletinin inkıraza yüz tutup dağılması, İslam Dünyasında ve Osmanlı Coğrafyasında 93 Harbinden itibaren hızlanan felaketler zinciri, bu dünyayı karanlık bir kış ortamına mahküm eder. 
Bediüzzaman Said-i Kürdî / Nursî Hazretleri, tam da bu kış döneminde zuhur etmiş bir şahsiyet'tir:

“Ey yüzden tâ üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş, sâkitâne benim sözümü dinleyen ve bir nazar-ı hafiyy-i gaybî ile beni temâşâ eden Said, Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmed, v.s. size hitap ediyorum. 
Tarih denilen mâzi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim. Siz inşaallah cennet-âsâ bir baharda gelirsiniz. Şimdi ekilen nur tohumları zemininizde çiçek açacaklar. Sizden şunu rica ederim ki, mâzi kıt'asına geçmek için geldiğiniz vakit mezarıma uğrayınız. O çiçeklerin birkaç tanesini, mezartaşı denilen, kemiklerimi misafir eden toprağın kapıcısının başına takınız.” (Bediüzzaman, Emirdağ Lahikası, Shf.343-344)
Bediüzzaman Hazretleri, yukarıdaki alıntıda ifade ettiği üzere, İslam Dünyası'nın kışı mesabesinde bir dönemde dünyaya gelip yaşamıştır. 93 Harbi yıllarında Bitlis-Hizan'ın Nors/Nurs karyesinde dünyaya gelen Üstad, daha çocukluk yıllarından başlayarak dağdağalı bir muhitte yetişti. Parlak zekâsı ve dehası, hızlı ve verimli bir tahsil hayatı, geçit vermez/sarp Kürdistan dağlarının tabii hayatı ile imtizaç etmiş haşin fıtratı ve buna muvazi iman salâbeti ve dinamizmi, irfan hayatına olan meyli ve kurucu/inşâ edici bir şahsiyet olarak temayüz etti. Mardin'de başlayan gayet fırtınalı ictimâî ve siyasi hayatı; Birinci Cihan Harbinin zuhuru ve esaret dönemi ile sona erer. 

Bediüzzaman; bu esaret hayatında, kendini uzlet, ibadet ve nefsini muhasebeye verir. Burada iken önceki hayatını sıkı bir muhasebeye tâbi tutar. Bu dönem, Bediüzzaman''ın maceralı-siyasi hayatı bırakıp,manevi kemalata, Ma'rifetulllah hayatına yönelmesinin, dahası İkinci Said devresinin başlangıcını teşkil eder. Burada uzlette iken yaşadığı istihâle-i ruhiye ve muhasebe neticesinde, bu esaretten kurtulduğu takdirde kendini uzlet ve ibadet hayatına vakfedeceğine dair söz verir. (Bediüzzaman, bu sözünü 1923 Mayısında Van''a gidip uzlete-ibadet''e çekildiği zaman yerine getirmiş olur.) 

Devamı için: http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/mufityuksel/bediuzzaman-ve-ris%C3%A2le-i-nuru-anlamak-1-2010513

Bu haber toplam 2079 defa okunmuştur
  • Yorumlar 1
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim