• İstanbul 12 °C
  • Ankara 11 °C

Mustafa Bilgin; Merhamet Abidesi Bir Bilge ve Seyyah Adam

Mustafa Bilgin; Merhamet Abidesi Bir Bilge ve Seyyah Adam
Kırk Güzel İnsan / Fahri Tuna

Emlakçı. Emlakçı fidancı. Emlakçı fidancı tüccar. Emlakçı fidancı tüccar seyyah. Emlakçı fidancı tüccar seyyah yazar.

Bu beş unsuru hayatında ruhunda mizacında birleştirmiş güzel bir örnektir Mustafa Bilgin.

Ama onu özel yapan, onu güzel yapan, beni bu satırları yazmaya zorlayan yukarıdaki beş özelliği birleştirmesi değil; bu beş özelliği üçe beşe hatta ona katlayan bir vasfı daha var Mustafa ‘nın: Kalbi; yani insanlığı, yani merhameti, yani cömertliği.

Onun mekanı adeta bir tekkedir: Mustafa Baba Tekkesi; fakir fukaranın, düşkünlerin, bir dilim ekmeğe muhtaçların, çalgıcıların, ayakkabı boyacılarının sığınağı, barınağı, tutamağıdır o.

O modern / çağdaş tekkesinde (aslında emlak ofisidir orası) para ekmek balık dağıtmaz; balık tutmasını öğretir adeta, meslek sahibi yapar muhtaçları. Diyelim bir Roman çocuğu geldi, evinde bir dilim ekmek yok; evdeki dokuz nüfus onun eline bakıyor. Mustafa ona bir ayakkabı boya tezgahı alır. Gündüzleri işe yollar, akşamları boya tezgahı Mustafa’nın dergahında durur, bilgi verir çocuk; şu kadar ayakkabı boyadım, şu kadar kazandım, bunun şu kadarıyla eve ekmek alacağım, bu akdarıyla damates biber, şu akdarıyla da soğan patates. Tekke postnişini Mustafa Bilgin’den onayı alınca da uygulamaya geçer; artık o fakirin ocağı tütmekte, mideler bayram yapmaktadır. Ertesi gün, ertesi günler… böylece devam eder gider. Bunun gibi onlarca güzel örnek anlatabiliriz.

Babası özbeöz Türk’tür, annesi özbeöz Çerkez. Ama Mustafa insanları Türk Kürt, Çerkez Abhaz, Arnavut Boşnak, Apdal Roman, Rum Ermeni diye ayırmaz; esas olan insandır. Yaptığı her girişim insanidir, insanlığadır, insancadır.

Ama üç şeye ölümüne bağlıdır; o üç şeyden zerre, toz miktarı ödün vermez: Bayrak vatan devlet! Zira o çok iyi bilir ve sık sık söyler ki; vatansız bayraksız devletsiz kalan bir millete yaşama hakkı olmaz, olamaz.

İstanbul Topkapılı Tahir Yüzbaşı’nın torunudur. O Tahir Yüzbaşı ki, Teşkilat-ı Mahsusa lideri Kuşçubaşı Eşref’in yakın arkadaşıdır. İngiliz ve Fransız işgali altındaki İstanbul’dan zekice yollarla ve kelle koltukta Anadolu’ya silahve  insan nakleden bir kahraman yüzbaşımızdır. Nitekim İngilizler bunu fark edecek, onu da Malta’ya sürgüne göndereceklerdir. Sağlığını büyük oranda yitirdiği Malta günleri sonrası eşinin memleketi Sapanca’ya yerleşecektir, kahraman Topkapılı Tahir Yüzbaşı. Ama yüz yıl sonra da ailenin nüfus kütüğü İstanbul’dur ve İstanbul’da hâlâ evleri mevcuttur. Babası merhum Selahattin Amcamız ile Mustafa Bilgin’in Sapancalılığı işte buradan, babaannesinden gelmektedir.

Diğer yandan, iyi bilirsiniz: Çanakkale Savaşı’nın en kritik gecesi, 17 Martı 18 Marta (1915) bağlayan gecedir mâlumunuz. O akşam Osmanlı komutanı bir yüzbaşıyı çağıracak; ‘Evladım sana bir görev vereceğim, şehit olma ihtimalin yüzde 99. Başarabilirsen milletine çok büyük hizmet etmiş olursun, aksi hâlde şehitsin. Yarın sabaha doğru insanlık tarihinin en kanlı deniz savaşlarından birisi gerçekleşecek. İngiliz ve Fransız gemileri yarın sabah Çanakkale Boğazını geçmeye çalışacaklar. Osmanlı’nın bitişi anlamına gelecek bu geçişi ancak sana söyleyeceğim yolla engelleyebiliriz evladım. Müttefikimiz Almanların bugün öğleden sonra döşediği mayınların yerini, benim hazırladığım plan çerçevesinde, akşam ile yatsı arası değiştirebilir misin?’ ‘Emredersiniz kumandanım, seve seve’ diyecektir genç yüzbaşı. Ve kumandanından aldığı emri biharfin ve bihakkın yerine getirecek; ertesi sabah gün ağarırken başlayan deniz savaşında İngiliz ve Fransızların yenilmez armadası iş bu mayınların patlaması sonucu Çanakkale’nin karanlık sularına ve tarihin karanlığına bir bir gömülecektir. İşte bu kahraman yüzbaşının adı İsmail Hakkı Bey’dir. Mustafa Bilgin de 18 Mart Deniz Zaferi’nin en büyük kahramanı bu İsmail Hakkı Yüzbaşının yeğenidir. Bilgin Ailesi iki yüz yılı aşkın süredir Türk Ordusuna belki sayıları elliyi aşan sayıda yüzbaşı binbaşı yarbay albay ve generaller yetiştirmiş, bu devlet, bu millet için bin bir zorluklara göğüs germiş, bin bir tehliye gözünü kırpmadan girmiş, bin bir fedakarlıklarda bulunmuş bir güzel ailedir zaten.

Nitekim üç kardeşin, Miralay Neşet Bey, Topkapılı Tahir Yüzbaşı ve 18 Mart Kahramanı İsmail Hakkı Yüzbaşı’nın (daha sonra Gölcük Tersanesi Komutanlığı da yapacak ve orduda Deli İsmail Hakkı namıyla nam salacak bir büyük kahramandır) bayrağı ve milleti için destansı kahramanlıklarla dolu hayatları, Hasan Duruer’in ısrarlı yönlendirmeleri, bu satırarın yazarının ısrarlı editörlüğü, Mustafa Bilgin’in o mutantan sevimli ve içten anlatımı ile ‘Zor Yılların Hikâyesi’ adıyla kitaplaşmış; örnek hayatlar bağlamında gelecek nesillere aktarılmıştır.  

Bunları niye mi anlattım; Mustafa Bilgin’in her anında her davranışında her fedakarlığında hisettiğimiz gördüğümüz şahit olduğumuz millet ve devlet sevgisinin kaynağı iyi anlaşılsın diye. O konuşulmasını söylenmesini bilinmesini istemediği için birçok güzel ve destansı örneği buraya yazamıyorum. Ama Gagauz Yeri’ne bir katkısı var ki, tek başına destan olur. Ama o her kahraman gibi bunu gösterişsizce ve sessizce yapmış, adının gizlenmesini istemiştir. ‘Kim gönderdi?’ diye sorulursa da ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti dersiniz’ demiştir bizlere.

Para bir insana bu kadar mı yakışır ya Rab? Bir yerde Mustafa Bilgin varsa yemekler de ondandır bütün ikramlar da. Biz normal insanların 1 (bir) birim olan ölçü, onda ölçüsüzdür; en az on birimdir, belki elli belki yüz. Hasbî admdır Mustafa Bilgin, hesap yapmadan verir ikram eder armağan eder.

Seyyahtır evet; dünyanın en az elli altmış belki yetmiş ülkesini gezmiştir. Hasır şapkası başında, bir ay Özbekistan’dadır, bir başka ay Güney Afrika Cumhuriyeti’nde. Gittiği ülke sayısını kendisi de unutmuştur. Ama olağanüstü iyi bir analist ve gözlemcidir.  Yol arkadaşlığı da inanılmaz zevkli ve eğlencelidir. Şahidiz.

‘Ben vasat bir zekâya sahibim, liseyi zor bitirdim’ sözlerine kanmayın. Olağanüstü bir analitik düşünce yapısına sahiptir. Öyle teşhisler öyle analizler öyle tespitler yapar ki, değme uzmanların profesörlerin sosyologların yapamadığı türden başarılı ve çözümcü tespitlerdir bunlar. Halkının içindedir; halk psikolojisini çok iyi bilir okur gözler.

Lakap takma uzmanıdır da Mustafa. Şöyle bir bakar, inceler, şak diye bir lakap takar: Hiç tartışmasız yüz üzerinden yüz puanlık teşhis koymuştur yine. Buna yüzlerce örnek gösterilebilir. Birkaçını sayayım burada:  ‘Her Şeyi Bilan Ağbi’ demiştir, gerçekten yeryüzünün belki de yaşayan en bilgili adamıdır Mimar Necdet Artunç.  ‘Küçük Yahudi’ demiştir mesela birisine; yeminle söylüyorum o zata söylenebilecek en en en doğru lakap budur ; Yahudi bir örgütte yetiştirilmiştir; çıkarcı hesapçı stratejist tipik bir materyalisttir. On numara teşhistir. Kardeşi tarafından çok ama çok mağdur edilmiş bir başka dostumuza ‘Habil’ adını takmıştır. Artık o avukat ağabeyin gerçek adını bilen yoktur. ‘Habil Ağbi aşağı, Habil Ağbi yukarı.’  Yine çevremizden birisinin organizasyon kabiliyetini ve liderlik/yönlendirme vasfını fark eder etmez ‘Bıyıklı Fatih Terim’ teşhisini koyuvermiştir… Benze örnekleri çoktur; saymakla bitmez.

Kendisi de çok ama çok çok iyi bir organizatördür; sessiz sedasız her şeyi organize eder uygular uygulatır. Benim tabirimle de o bizim ‘Sakallı Fatih Terim’imizdir.

Dosttur arkadaştır, vefa adamı gönül adamıdır. İki tekkesi vardır onun. Çarşı’daki fakir fukara muhtaçlara yolda kalmışlara açıktır yirmi dört saat. Fidanlık Tekkesi ise gönül dostlarının uğrak ve sığınağıdır. Şair Hilmi Yavuz’dan bilge profesör Ahmet Güner Sayar’a, Ressam Rektör Profesör Ahmet Sınav’dan gazeteci Hayri Ülgen’e… yüzlerce şair düşünce adamı bilim insanı komutan bürokrat işadamı gazeteci. Orada yer içer huzur bulur. Huzurun neşenin nüktenin havada uçuştuğu; iliklere kadar solunduğu; gamların dağıtıldığı, kâmların bölüşüldüğü gönül sofrasıdır orası. Mustafa’nın kendi elleri ile pişirdiği bazen de ‘Ceo Ağbi’ (Adnan Teker’in) yardımıyla nefis ızgaraları telezzüz eylenirken tabii. O şair Ercan Yılmaz’ın, Kızıltepe ağası Vedat Timurağaoğlu’nun ‘şıhı/şeyhi’, Vali Hasan Duruer’in ‘yoldaş’ı, ayaktaşı, gerçek dostudur. Hayatta en yakın arkadaşı Vali Hasan Duruer’dir demek yanlış olmaz. İkisi de Köroğlu’durlar zira. Dağlara çıkıp dere tepe yürümeleri  bundandır.

Çok güzel özenli modern giyinir; ne giyse yakışır, yakıştırır. Orijinal bir stili vardır. Şapkaları ayrı bir alemdir. Doğaldır. Doğa düşkünüdür zaten. Fidancılığa düşkünlüğü bundan olmalıdır.

Neş’e nükte mizah adamıdır da. Her anısı ayrı bir komiktir. İstanbul’da ablasını ziyaretinde, alt kat komşuna yedi tebarekeye inerler bir gün. Bizim Mustafa her zamanki gibi şık giyimlidir. Üzerinde yeşil çok güzel çok şık bir pardesü vardır. Sakallar da uzundur o sıra. İçeriye girdiklerinde salonda yirmi otuz kişi oturmuş, Kur’an okuyan hocaefendiyi dinlemektedirler. Mustafa’ya da bir sandalye verilir oturur. Hoca, sakallı yeşil pardesülü bu tekke şeyhi kılıklı karizmatik misafiri kendisi gibi hoca zannıyla, ısrarla okutmak için yanına davet eder. Mustafa eliyle ‘siz devam edin’ işareti yapar, hoca ısrarlıdır, Mustafa ses tellerini işaret eder, ‘sesim kötü’ manasına, kurtulmak için. Hoca da ısrardan vaz geçer ama bizim Şeyh Mustafa’ya baktıkça heyecanlanır, takılır kalır. Ezberden okumaktadır zira. Mustafa’dan özür dileyerek iki üç kere geriden alır ama nafile. En sonunda mushaf ister, yüzünden okumaya başlar Tebareke’yi, gene beceremez. Özür üstüne özür diler Mustafa’dan: ‘Efendim sizi görünce dilim tutuluyor, ne yapabilirim ki’ şeklinde. Bilmez ki Mustafa’nın o taraklarda hiç bezi yoktur.

Hayat felsefesi net ve kısadır: ‘Bağlama bağlanma, bekleme bekletme!’

Uzun sözün kısası: Mustafa Bilgin, merhamet abidesi bir bilge tüccar, bir bilge seyyah, bir bilge ademdir.

İyi ki dünyamızda böyle bir adam yaşıyor. Dünyamızı güzelleştiren Mustafa’ların sayısını arttırsın Rabbimiz.

Bu haber toplam 2687 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim