• İstanbul 23 °C
  • Ankara 25 °C

Mustafa Everdi; Niğdeli Malcolm X

Fahri TUNA

Açık tenli zenci. Yüreği, bileği, zekâsı, gözükaralığı ve inancının aklığıyla da aslından geri değildir. İki nokta hariç; Niğdelinin gangasterliği yok, Amerikalının hukuk diploması.

Mustafa, Robinson’larca işgal edilen bir ülkede milyonlarca Cuma’dan biri olarak yaşadı; her namuslu ve sorumlu aydın gibi güçlülerin değil, haklıların; Robinsonların değil Cumaların yanında yer aldı.

Bilinmez yâ; önce öğretmen ardından avukat olmasında Cumaların hukukunu savunma içgüdüsü yer almış olmalıdır. Evet; bu ülkenin Cumaları nomokrasi’den[1] demokrasiye geçişin dramını yaşarlarken, Niğdeli Malcolm X, nasıl olurdu da “güzel nutuklara” mukabil “müstemleke hukuku”nu gerçekleştiren Robin­sonların safında yer alabilirdi.

Everdi’nin yeri daima, güçlünün değil, haklının, zalimin değil mazlumun, mağrurun değil mağdurun yanı olmuştur. Niğdeli Mal­colm’a yakışan da bu değil midir zaten?

Hikâyeci, denemeci, romancı. Haza yazar.

Hikâye bu ya; iki yazar namzedi asker arkadaşıdırlar. Terhislerinin üzerinden dokuz yıl geçmiştir. Başkentte oturanı Adalı’ya telefon eder, ‘Türkiye’yi değiştirecek ve dönüştürecek bir hareket başlattık, haftaya sizin şehirde beş yüz kişilik yemekteyiz, görüşelim mi?’, ‘bir şartla evet’ diyecektir Adalısı, ‘ben siyasetten hoşlanmam bilirsin, bir köşede muhabbet edeceksek olur’; anlaşmışlardır. O gün gelmiştir, yarım milyonluk kentte, şehrin en lüks restoranındaki beş yüz –güya- seçkin kişi, menderesler gibi coşmuş bir konuşmacıyı dinlemektedirler, çatal kaşık sesleri arasında. Üç buçuk saati bulan bu yemekli konferansta yazar namzedlerinden Adalısı çok sıkılmıştır, Başkentte oturanı da mahcuptur; böyle düşünülmemiş, konuşulmamış, anlaşılmamıştır. İkisi de can sıkıntısından patlamaktadırlar. O sırada Adalının masadaki peçetelerden birini çekip aldığı, tükenmez kalemle bir şeyler karaladığı görülür.  Hatta bir peçete yetmeyecek, ikinci peçeteye de bir şeyler çiziktirecektir. Sıkıcı yemeğin sonlarına doğru da peçeteyi Başkentli misafire uzatıp müsaade isteyecektir Adalı. Tarih yirmi bir ocak dokuz yüz doksan üçtür.

Dört yıl sonra bir kargo gelir Adalıya, içinden Başkentlinin güzel sözlerle kendisine imzaladığı bir kitap çıkmıştır: ‘Sen de mi Sezar’; ‘okumalıyım’ der,  masasına koyar. Bir hafta sonra bir telefon; ‘Okudun mu kitabımı?’, ‘Tebrikler ve teşekkürler, yoğunum, ama okuyacağım’; on beş gün daha geçer, yine telefon: ‘Yine mi okumadın kitabı mı?’, ‘Maalesef, mahcubum, yoğunluktan yine okuyamadım’; aradan on gün daha geçer, Başkentlinin sesi öfkeli ve sitemlidir telefonda, ‘Bu kez de mi okumadın! Darılacağım artık!’; Adalı gerçekten mahcuptur, verecek cevap bulamaz: ‘Maalesef!’. ‘Bari hiç olmazsa en arka sayfayı okusaydın. Çıkalı iki ay oldu, kitabın son sayfası konuşuluyor en çok!’ Adalı son sayfasını açar kitabın, aaaaaaaaa, o da ne? Yıllar önce, sıkıcı bir siyaset yemeğinde peçeteye karaladığı satırlar portre hâlinde yer almıştır kitapta: ‘Niğdeli Malcolm X.’

O günlerdeki Siyasi oluşum ‘Büyük Değişim Partisi’, siyasetçi Aydın Menderes’tir; o sıralarda siyaseti çok önemseyen Başkentli avukat Mustafa Everdi’dir, ömrünün ilk portresini kaleme alan Adalı ise günümüz portre yazarı Fahri Tuna.

Peçeteli günlerin üzerinden yirmi iki sene geçmiştir;  Mustafa Everdi bugün dokuz kitap sahibi bir noterdir, Fahri Tuna ise on üç kitap sahibi bir kültür sanat danışmanı.

Aslında hikâye ile başladı Mustafa, edebiyata. Âh Ankara, âh siyaset, âh hukuk; ‘şeytan aldı götürdü’ derler ya, hukuk adlı götürdü Everdi’mizi elimizden. Kendisi de içinden merkezinden özünden olduğundan olmalı, ‘Cumaların hayatının, ‘Robinsonlarca işgaline adeta isyanname olan ilk kitabıyla: ‘Böyle Buyurdu Hukuk.’ Sonra da ilk göz ağrısı hikâyenin amca kızı romana sevdalandı ve ilk romanı ‘Örgütlü Ölüler’e imza attı.

Her İç Anadolulunun gönlünde bir miktar Ankara, her Ankara’da okuyanın gönlünde bir miktar siyaset ve yönetme hastalığı yerleşiyor olmalı; şimdilerde o günlerine tövbe de etse, gece gündüz particilik oynadığı hayatından bin pişman da olsa, Aydın Bey’in mücadelesini bir nevi ‘Anadolu aydınlanması’ sanmıştır bizim yerli Malcolm X, o vakitler. Hayal kırıklıklarımızın ölçüsünü umutlarımızın büyüklüğü belirliyor aslında. Bu dört yıllık tecrübe ona ülkemiz siyasetini teşrih masasına yatıracak bir deneme kitabı ‘Se de mi Sezar’ı bahşedecektir.   

Bugün altmışına merdiven dayamış, gönlü kadar saçı sakalı da ağarmaya yüz tutmuş bir Bozkır delikanlısıdır Mustafa. Öğretmenlik, avukatlık, noterlikle geçen yaklaşık kırk yıl. Yayıncılığı da mevcut tabii.

Dokuz kitabının türleri onun hayat felsefesini, anlayışını ve mücadelesi ortaya koymaktadır: Üçü deneme ‘Böyle Buyurdu Hukuk’, ‘Sen de mi Sezar’, ‘Derin Demokrasi-Milletin Kırmızı Kitabı’; üçü roman ‘Örgütlü Ölüler’, ‘Dava-kıran’, ‘Sevda-kıran’; üçü de hâtıra ‘Kelebekler Yürümez’, ‘Diyanet’in Hacısıyım – Hacer’ül Esvet Hastasıyım’ ve ‘Yeşile ve Maviye Yürüyüş.’

Son yıllarında, mesleği gereği şirin bir Karadeniz şehrinde şiirler romanlar arasında yaşıyor; onu adeta bir ‘dostluk sofrasında’ besleyen Gökhan Akçiçek, Selçuk Küpçük, Dursun Ali Sazkaya ve Aydın Hız’a teşekkür borçlu Türk edebiyatı, neden mi? Yükseklerde eriyen kar sularının baharda doğayı coşturması misali, son dört yılda, ikisi yayımlanmış biri baskıya hazır üç roman yazmış olması bunun delili değil mi.

Hukuk veya siyaset okumuşsanız, hele de sağınızdan solunuzdan kırmızı plakalı araçların vızırdadığı ‘gücün odağı’ Ankara’da yaşamışsanız uzun süre, politika sizin de kanınıza giriyor, ılgıt ılgıt esen bahar yeli gibi içine içine çekiyor sizi. ‘Bin kere siyasete tövbe’ de etse, ne zaman bir seçim yaklaşsa ülkemizde, ikirciklendiğine, gımcıklandığına, içinden ‘bu sefer belki zamanı’ dediğine şahit oluyoruz Everdi’nin. İyi ki kader aldı götürdü onu ‘a-kara, makara, en kara, Ankara’dan da, ‘güncel’in keşmekeşinden ‘kalıcı’nın limanlarına…

Bakmayın burada onun hayat hikâyesini anlattığımıza. Önümüzdeki on yılda onun hikâyelerini okuyacak bu memleket, göreceksiniz bak. Şuraya yazıyorum.

Arı duru tertemiz pırıl pırıl bir Türkçesi vardır. Bazen kısa, kısacık, sözü uzatmayan ve esirgemeyen, tam on ikiden vuran cümlelerle örülü üslubu. Kalemi olgunlaştıkça daha bir derinden nüfuz etmeye başladı kelimelerin künhüne; kelimelerin duyguların ve kurguların. Anadolu bozkırından getirdiği doğal lisanını her geçen gün yaşadıkları okudukları ve düşündükleriyle zenginleştirerek Türkçeden gerdanlıklar sunuyor bir süredir bizlere.

 

Sık şehir ve meslek değiştirmesi, birçok alanda eserler vermesi, birçok sivil toplum örgütüne girip çıkması sorgulayıcı düşünme biçimi, bitmek bilmeyen enerjisi ve münekkitliğindendir.

Ağır işitmesi, kulaklarının zekâ hızına yetişememesindendir.

Gün geçtikçe bilgeleşen yazar.

Romancı Malcolm X.

Hem de Niğdelisinden.

 

everdi2.jpg

 


[1]Nomokrasi: Hukuk hakimiyeti devleti. “İslâm nomokrasidir, yâni kanun hakimiyeti”. (Cemil Meriç. ) Orada Devlet Başkanı Fatih Sultan Mehmed ile Çemişgezekli Rüstem Çavuş’un hukukî statüsü aynıdır.

Bu yazı toplam 2343 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim