• İstanbul 22 °C
  • Ankara 27 °C

Necip Fazıl, Asaf Halet'e karşı neden sessiz kaldı?

Necip Fazıl, Asaf Halet'e karşı neden sessiz kaldı?
Beşir Ayvazoğlu, geçtiğimiz günlerde bir etkinlikte Asaf Halet Çelebi'yi anlattı. Çelebi hakkında ilginç bazı bilgilere de yer verilen bu söyleşiden notlarını aktarıyor Sadullah Yıldız.

Cumartesi günü Çemberlitaş/Köprülü Medresesi’ndeki Kubbealtı Akademisi’nin misafiri, son elli yılımızın en titiz kültür tarihi araştırmacılarından Beşir Ayvazoğlu’ydu. Nasıl oldu bilmiyorum fakat epeydir konuşmalarını takip ettiğim Ayvazoğlu’nun dinleyici kitlesini bu defa normalden kalabalık ve yaş ortalaması olarak da düşük gördüm.

Bugün bize Asaf Halet Çelebi’yi anlatacak üstad. “Hasbelkader bi kitap yazdık, her yerde konuşuyoruz.” diyor gülerek: “Ama öyle renkli bir insandır ki, anlatmaktan bıkılmıyor.”

Asaf Halet Çelebi, şiiri silah olarak kullanmak yerine insanlar zevkten dört köşe olsunlar diye yazan biri. Şairliğiyle tanınıyor fakat karakterini tanıtan bir konuşmayı dinledikçe onu anlatırken şairliğine çok da yer vermemek gerektiğini düşünüyorsunuz. Bir profil olarak değerli Çelebi. Şairliği bu profilde olmasa da olur sanki. Melami, cins, biraz marjinal, hassas ve zevk ehli biri. Onu günlük hayatının doğallığında habersizce seyretmek çok daha zevkli olurdu, şiirini okumaktan. Çünkü şiiri yukarıdaki sıfatlarını direkt aksettirmiyor.

Bununla beraber bir İstanbul çocuğu, sonra da efendisi. Üsküdar’da -Üsküdar o zamanlar bir hayli Üsküdar olsa gerek- büyümüş. Mevlevi çevrelerinde serpildiğini söylüyor Ayvazoğlu: “Böyle bir çevrede geçen ilk gençliğin insana neler kazandıracağını ve nasıl İstanbullu yapacağını anlamak için çok bilmeye gerek yok. Zaten İstanbullu olmanın temel rükünlerinden biri de Mevleviliktir.” Galata Mevlevihanesi’nin açılışından sonra bir yandan Mevlevilik İstanbul’u, İstanbul da Mevleviliği şekillendirmeye başlıyor. Mevlevilik’le ilişki içinde olan ister istemez klasik musikiyle, Divan şiiriyle, saatçilikle, elhasıl Türk kültürünün Osmanlı terkibiyle alakadar olmaya mecbur kalır, diyor Ayvazoğlu ve ekliyor: “Ayrıca Asaf Halet Çelebi, III. Selim dönemine kadar giden şecereyle İstanbullu bir aileden geliyor, Nazif Çelebi adında bir zatın torunu. Babası Mehmet Sait Halit Efendi de Fransızca, Farsça ve Arapça bilen kültürlü bir Osmanlı. Böyle bir babanın çocuğu Asaf Halet Çelebi.” 

Bu 'meraksızlığımız' enteresandır bizim

Daha yedi yaşındayken Asaf Halet sema çıkaran becerikli ve öğrenmeye yatkın bir çocukmuş. Ancak elde onu Mevlevi kıyafetleri içinde gösteren bir fotoğraf olmayışından yakınıyor Ayvazoğlu. Mesela çocukluğu Yenikapı Mevlevihanesi’nde geçen Hasan Âli Yücel’in böyle bir fotoğrafı varmış.

1922’de babası emekli olan Asaf Halet’in, ailesiyle birlikte Cihangir’deki konaklarını bırakıp Beylerbeyi’ndeki Hasip Paşa Yalısı’na taşındıklarına dair bilgi varmış. “Şimdi bu köşk de yok maalesef. (Geniş bir Boğaz manzarasında işaret ediyor.) Şurada bir yerde olmalı. Belki de duruyordur. Kimse sorup merak etmediği için… Bu meraksızlığımız enteresandır bizim. Mesela Necip Fazıl, doğduğu evi ‘Çemberlitaş’tan Sultanahmet’e inen yolun üzerinde’ diye tarif ediyor. Hadi bakalım, nerde? Sağlığında hiç kimse de ‘üstadım o yolun üzerinde nerde’ diye sormamış, oğulları da bilmiyor. Tuhaf şeyler. Meraksızlık ciddi bir problemimiz.”

Asaf Halet Çelebi ve ailesinin ikamet ettiği yalı hakkında İstanbullu hanımların söylediği bir söz kulaktan kulağa meşhurmuş: ‘Dünyanın en güzel yeri İstanbul, İstanbul’un en güzel yeri Boğaziçi, Boğaziçi’nin en güzeli Beylerbeyi ve Beylerbeyi’nin en güzeli Hasip Paşa Yalısı’dır.’ Babasının 1930’lardaki vefatından sonra buradaki köşkün bir tarafında Asaf Halet, diğer tarafında ise ablası Merzuka hanım ve ağabeyi oturmuşlar.

Çelebi’nin bu yalıdaki hayatına dair eldeki bilgiler kırıntı nevinden ve pek az. Hasan İzzettin Dinamo ve sahaf Aslan Kaynardağ’ın anlattıkları dışında elle tutulur bir bilgi aktarabilenden söz etmiyor Ayvazoğlu. Kaynardağ, Çelebi’yi bu yalıdaki ziyaretinde kütüphanesini gördüğünü ve bu kitaplıktaki eserlerin cildini Çelebi’nin bizzat yaptığını aktarırken, ebru ve hat çalışmalarının da kendi eseri olduğunu söylemiş. Çelebi’nin Neyzen Emin Efendi’ye talebe olacak derecede hat bildiğini ancak yine de işinin ehli bir hattat tarafından icazet almamış bir talebe olduğunun kolaylıkla anlaşılabileceğini ifade ediyor Beşir Bey. Çelebi aynı zamanda, Hasip Paşa Yalısı’yla sırt sırta evi olanRauf Yekta Bey'den de musiki dersleri almış.

 

Devamı için: http://www.dunyabizim.com/?aType=haber&ArticleID=21640

Bu haber toplam 1427 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim