• İstanbul 18 °C
  • Ankara 18 °C

Neşemizi bulduk ama sevincimizi kaybettik

Neşemizi bulduk ama sevincimizi kaybettik
Mustafa Kutlu hikâyesi neyse, Sevincini Bulmak da öyle. Bir halk hikâyesi gibi ya da bir köy ozanının deyişi… Elbette bazı farklılıklar veya sürprizler yok değil kitapta.

Bu sonbahar da Mustafa Kutlu geleneği bozulmadı. Kutlu’nun 41. kitabı Sevincini Bulmak Eylül ile birlikte geldi, kondu masamıza.

Mustafa Kutlu için hikâyeleri “Terceme-i ahın tezahürüdür” kendi beyanıyla. Hali arz etmektir. Bu hali arz, ona göre “Yaradana yalvarmaktan ibaret olmalıdır”. Bu sebeple mümkün olan en kısa metni yazmaya gayret ettiğini belirtiyor hikâyelerini yazarken. Yana yakıla edilen içli bir dua gibi… Onun hikâyelerindeki sadeliğin ve samimiyetin hikmeti de bu olsa gerek.

Sevincini Bulmak da bu nitelikleri haiz. Mustafa Kutlu hikâyesi neyse, Sevincini Bulmak da öyle. Bir halk hikâyesi gibi ya da bir köy ozanının deyişi… Elbette bazı farklılıklar veya sürprizler yok değil kitapta.

Okumak isteyenlerin şevkini kırmamak adına kitabın konusuna veya kurgusuna dair ayrıntılara girmemekte fayda var. Yine kitabın hikâye türü açısından tahlilini ve edebi değerlendirmesini de işin üstadlarına bırakmak lazım. Bunların yerine Sevincini Bulmak’ın vefalı bir Kutlu okurunda bıraktıklarını paylaşmak niyetim.

Cemal Şakar bir konuşmasında kendisi ve pek çok erkek hikâyeci için yazmanın en zorlayıcı safhalardan birinin kadınlar arasında geçen diyalogları kaleme almak olduğunu söylemişti. Kitabın başkahramanları Elif ile Suna arasında geçen sohbetleri okurken, bu işi Mustafa Kutlu’nun çok iyi yaptığını düşündüm. Zira konuşmalar can ciğer arkadaşlarımla aramızda geçen muhabbetlere öylesine benziyordu ki, şaşırmamak elde değil. Öylesine doğal ki, bir kurgunun içinde olduğunuzu unutuyorsunuz kesinlikle. Satırlar alıp götürüyor sizi.

Üç kuşağın hikâyesi

Sevincini Bulmak, çocukluk arkadaşı Elif ve Suna’nın hayatlarına, sevinçlerine, imtihanlarına odaklansa da yazarının “Ferdi daima cemaat içinde tahayyül ederim” söylemi doğrultusunda 1950-1960’lardan itibaren İstanbul’da yaşayan üç kuşağın sergüzeştine ayna tutuyor. Aynı zamanda Türkiye’deki siyasi, sosyal çalkantılara ve krizlere; kültürel değişime ve dönüşüme göndermeler yapıyor.

Bahsi geçen dönemde Anadolu’dan İstanbul’a ve büyük şehirlere yapılan göç, hikâyede öne çıkartılan konulardan biri. Zira bu demografik hareket durgun suya düşen bir kaya etkisi yapacaktır yazarın ifadesiyle: “Anadolu’dan kopup büyük şehirlere akan gelen insan seli önüne geleni yıkıp geçerek memleketi allak-bullak etmişti.”

Kutlu’ya göre söz konusu göçler ve sonrasındaki siyasi ve sosyal değişimler sebebiyle hiçbir şey aynı kalmadı. Kalamadı. Ne mahalle hayatı ne de Anadolu insanının safiyeti. 

Devamı: https://www.dunyabizim.com/kitap/nesemizi-bulduk-ama-sevincimizi-kaybettik-h30806.html

Bu haber toplam 1008 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim