• İstanbul 23 °C
  • Ankara 24 °C

Öfkeyi Biriktir Gönlüm Volkanı Olsun Ruhumun

M. Ali ABAKAY

Ey Can!.. Bana beni merakta bırakacak sözler söyleme. Tarihte olanı ve biteni anlamaktan uzak değilim. Yaşadığım coğrafyada ne tuzaklara tanıklık etmiş tarihin içinden süzülüp gelen geçmişim, dünden bu güne taşınmak istenmeyen hakikatın yarına ulaşması istenmiyor, açık şekilde. Bilir misin şehirlerin dünden bugüne gelen yapıların bize hal dilleri ile neler anlattığını?

Ey Can!.. Tarihe ihanetin er geç ortaya çıkacağına bir süre ihtimal vermeyenlerin şimdi düştükleri içler acısı durumdan halen vazife çıkarması karşısında neler yazabilir, insan?

Ey Can!.. Hırsızı bırakan ev sahibi, yakasını hırsızdan kurtarmaya çalışıyor, bunları tarihten öğrenince, adeta insan. Dönemlerin anlı-mutlu-şanlı isimlerinin etrafında fır döndü, güne bakan çiçeği olanların yaptıkları her türlü yalakalığın insan nefsini firavunlaştırmada ne denli etkili olduğunu misallerle anlatmanın gereği var mıdır? Tarihten günümüze gelen birçok portrenin yanında, dün etrafında yüzbinlerin canını vereceklerini söyleyenlerin dar ağacına yalnız yürüdüğünü görmez misin? Onları ilahlaştıranların sonra şakşakçılıklarını bir çırpıda unuttuklarını, lanet okuduklarını bilmez misin?

Ey Can!.. Tarihte firavunların, Nemrutların, Şahların, Kralların, Padişahların saltanatlarında ne olduğunu, nelere muktedir olduklarını okumuşsun. Bunlar tahttan indirilince önlerinde el pençe duranların ne denli canavarlaştığını bilmen gerekir.

Bir insanın iki el bileğini makasla kestirme hikâyesini uydurtanları yalanlayan bir fotoğraf karesini görünce, muktedir padişahın niçin olanlara bitenlere zemin hazırlanırken habersiz kaldığına şaşırdım. Demek insan, her deminin aynı şekilde geçeceğinden emin olma hissi ile yaşamaya devam etmektedir.

 Etrafını dört bir yandan düşmanların sardığı ortamda elinde mührü bulunduranın rahat bir uyku uyuması, istediğini yemesi mümkün müdür?  

Ey Can!.. Tarihi birçok farklı yazardan okumanı isterim ki tek düze okumaların bir faydası olmaz, sana. Bize “Padişahım Çok Yaşa!..” ifadesinin kötü olduğu öğretildi de yerine bırakılan sözün ne derecede sağlıklı olduğu yıllarca sorgulanmadı.  Sonradan mucidi çok olan sözlerin ne derecede güvenli olduğu tartışılınca, bir bardak suda kopartılan fırtınaların ne denli kasırgalara dönüştürüldüğünü ifade etmeye gerek var mı? Kişinin akibeti daîm hayr olsun, nasıl yaşadığın değil, sonunun ne olacağı önemlidir, düşünen insan için. O sebeple sen, tarihi okurken bu yalakacılığın ne denli yaygın bir hal aldığını, günümüzdeki canlı misalleri de unutmadan oku ki kralın çıplak olduğunu görüp susanların vurdumduymazlığının kral giyindikten sonra suç teşkil ettiğini bilmelisin. Gazetelerinde, dergilerinde, televizyonlarında, reklamlarında, bilumum iletişim-haberleşme alanlarında yapılan koordineli saldırılarda emri verenler konuşulmamakta, olanlar üzerinden söz açılarak, suyu bulandıran kurt sorgulanmamakta, hayatını kaybeden kuzu suçlanmaktadır. Suyun başında olan kurt, aşağısında bulunan kuzuyu, içeceği suyu bulandırmakla suçlarken, savunma hakkını bile tanımamaktadır. Dünyaya karşı utanmadan işgal edeceği yerlere demokrasi getireceğini beyan eden devletlerin kan ve göz yaşı habercisi olan umut gösterilerinde alkış çalan koparılası eller, ondan sonra işgalcilerinin köleliğinde mutlu olma yollarını ararken, ellerine verilenlerle bir birini ortadan kaldırarak, dünyadaki doğum kontrolünü doğal yolla-seleksiyonla yapmaktadır, toprağa düşen kanı ve mezar taşı olmayan insanların cesetlerini görmelerine rağmen, katillerinin bu senaryolarını bilmelerine rağmen. Katilini seven maktulün içinde bulunduğu durumlar, son elli yılda ziyadesiyle yaşanırken, bundan ders almayanların halen efendilerinin ayaklarına kapanmaları ahmaklığın sonradan kazanılmadığını, sanki belli kesimlerde genetik durum olduğunu gösterir şekilde tekerrür etmektedir. Bu tekrar hali, olandan bitenden ibret alınmadığı içindir. Kendi içinde insanına zulmetmeyi esas alan kanunlarıyla sadece maddeye tapmayı esas alan inançlarıyla kendilerini haktan, hukuktan soyutlayanların bir başkasının acıları üzerine kurduğu ve devam ettirdiği mutlu saltanat devri, hangi mazlumun hak arayışıyla sarsılacak ve zulmün yerini alacak devriliş, mazlumun ahını yerde bırakmayacak şekilde ne zaman gerçekleşecektir?

Dünyanın demir, çelik, altın, petrol ve diğer kaynaklarına cebren ve hile ile bin bir türlü desise ile el koyanlar, şimdi baş edemeyecekleri, ileride kendilerini rahatsız edecek olanları bir birine düşürerek ne vakte kadar sarsılışlarını ve devrilişlerini erteleyebilecek, kıştan sonraki baharlara? Bu hangi tanrıya iman etmenin verdiği güçle olmaktadır? Bu nasıl bir tanrıdır ki mabudu şeytan, müntesipleri iblis soyundandır. Bunlar, insana zulmederek, onlara acı çektirerek, göz yaşı dökerek, kan kusturarak, aç bırakarak, göz göre göre cinayetler işleyerek kendilerini çağın Drakulaları ilan ederken, barıştan, insanlıktan, kardeşlikten, dostluktan bahsedenler niçin vicdanlarının sesini dinlememekte ve babalarının işaretiyle sus-pus olma haline bürünerek, biten genosid deneylerinden sonra kınamayı bile dostları bulunan canî, insanlıktan çıkmış olanlar için hakaret bilmektedir ve dahi oluşturdukları sömürgeci zihniyetlerinin mayası inanç tarzlarıyla Allah’a iman etmekten başka suçu(!) olmayan, kendi topraklarında yaşayan insanları her türlü zulme müstehak göstermekte daima piyonlarını devreye bırakmakta, ölümü göstererek sıtmaya razı olma halini barış eli olarak göstermektedir. Bu nasıl bir vahşettir ki kendi topraklarında bir birine düşürülen insanların birbirini canî-katil ilan ederken, hangi vicdan bu düşman kardeşleri aldatılmış görmez.

Ey Can!.. Tarihi çok iyi okuman lazım, çağdaş Nemrutların ve firavunların melanetlerini bilmek için. Çok iyi bilmen lazım, bu insanlık dışı olanların sadece yaşadığın coğrafya ile sınırlanmış olduğunu sanma. Onlar, kendilerine biad etmeyen herkesi düşman bilir, aynı mabuda iman etseler bile her şeyi masada kazanmayı esas alırlar ve dünya üzerinde düşündükleri A Plânı yanında B Plânı ile yetinmezler. Onlar, habîs bu tuzaklarla dünyada olan nimetlerin bir gün tükeneceğini, az insan kaldığında kendilerine yetecek derecede nimetlerin kalacağını zanneder ve bu katliamları bu felsefe üzerinden gerçekleştirmeyi, var oluşunun gereği bilir.

Ey Can!.. Sen bilirsin ve onları tanımalısın daha yakından. Sakın ola, onların insanlık adı altında sundukları tuzaklarına düşme. Onlar, kendilerinin hayali olan Dünya İmparatorluğu için her yeri ateşe vermekten çekinmezler ve mazlumların haklarını kıstıkça, onlara eziyet ettikçe, onlara kölelikten daha kötü muamele ettikçe mabudlarının o denli sevindiğini bilirler.

Ey Can!.. Onlar, o denli sinmişler ve nüfuz etmiş ki içimizde, bizi bizden daha iyi tanır durumdadır. Onlar, kendileri olmadan dünyanın dönmeyeceğine inandırmışlar, kendilerini.

Ey Can!.. Onlara deriz ki biz, mazlumların sesiyiz, onların nefesiyiz, eliyiz, diliyiz, kulağıyız… “Yeryüzünden zülüm kalkıncaya kadar ve adalet tesis edilinceye kadar, nerede eziyet çeken bir insan varsa, topluluk bulunuyorsa bize yaşamak haramdır.”   Şiarıyla hareket ettikçe uykuları kaçacak olan yerli taşeronlar, efendilerinin gözünde itibarsızlaşacak ve kendi rahatları bozulacaktır. Her bozulacak rahat, saltanatlarının devamlılığının süresini azaltacaktır.

Ey Can!.. Ellisini geride çoktan bırakmış ve şimdi kendi halinde bir yaşam süren benliğim, ”Öfkeyi biriktir gönlüm, volkanı olsun ruhumun.” deme gayretinden ayrı düşmesin. Bizim için Uygurun acı çekeni ile Meksikalının acı çekeni arasında fark yoktur. İkisi de insandır ve inancı ne olursa olsun. Bizim için Türk de aynıdır Kürd de aynıdır Laz da Çerkez de Rûm da Yahudî de İsevî de. Ne inanç alanında ne millet alanında ayrımımız söz konusudur. Biz, iman ettiğimiz İslam ile müşerref olduktan sonra başkasının acısını, derdini acımız ve derdimiz bilmedikçe, yaşamanın bir mana ifade etmediğini, yaşanan hayatın nefsin memnuniyeti olduğunu, ruhun esaretinin ancak ve ancak nerede insan ve canlı varsa orada adalet tesis edilinceye kadar devam edeceğini ifade ediyoruz, her nefes alıp verişimizde. Bu yeryüzünün yaşadığımız devranda yeniden dirilişin işaretidir, yeniden zulme son vermenin haberci adımlarıdır, estirilen terör fırtınalarına rağmen. Ne mutlu o dirilişin erlerine ki var oluşlarını yeniden toprağa düşmekte bilmişlerdir, her bir yaşanan baharda. O baharlar ki her daim hatırası daha bir canlanır, hafızamızda.             

Ey Can!.. Bu hal üzere bir hayatta yaşamın sıkıntılarına göğüs germenin ibadet halini aldığına ittifak içinde olduğumuz demde düşmana karşı “Elif” hali, dosta karşı “Vav” olma şeklini koruyacaktır, kalemimiz.

Bu yazı toplam 948 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim