• İstanbul 14 °C
  • Ankara 21 °C

Öğretmenlerin Mülâkâtla Atanması Bir Yaşama Hamlesidir

Ahmet Tâlib ÇELEN

İki gündür Millî Eğitim Bakanımız İsmet Yılmaz’ın “Bundan böyle bütün öğretmen atamaları mülâkâtla yapılacak.” açıklaması üzerine destek yazıları yazıyorum. Fırsat kaçmadan bu hususta ne söyleyeceksek söyleyelim.

Bunlar yeni yazılar da değil. Çünkü öğretmenlerin mutlaka mülâkâtla alınması gerektiğini yıllardan beri müdâfaa ediyorum. Bu mevzûda yazdığım eski yazılarımı tekrar ıttılâınıza sunuyorum.

Fakat mülâkât, mutlak mânâda iyi bir usûl değildir. Onu hangi gayeyle ve ne şekilde tatbik ettiğimiz de çok mühimdir. Mülâkâtın hedefi sadece FETÖcülerin devlete sızmasını engellemek olmamalıdır. Bununla birlikte başka terör örgütleriyle alâkası olanlar ile söz ve hâliyle kök değerlerimize düşman veya lâkayt tiplere de öğretmenlik yolu kapatılmalıdır. Bu mesele artık bir varlık yokluk meselesi hâline gelmiştir. Yeni nesilleri îmanlı muallimlerin eline teslim edemezsek geleceğimiz karanlıktır.

Bir de mülâkâta dış tesirler ve hatır gönül karıştırılmamalıdır. Kök değerlere bağlılık barajını geçen muallim namzetleri arasında mümkün mertebe âdil bir seçim yapılmalıdır. Aksi vaziyet vebaldir.

Bugün 30. 01. 2014 tarihinde yayınlanmış bir yazımı sunuyorum. Bilhassa son paragrafta kastettiğimiz şey düpedüz mülâkâtla öğretmen seçmektir.

'MUALLİMİM' DİYEN OLMAK GEREKTİR ÎMANLI

Maârif (asla eğitim değil)in aslî unsuru hoca/muallim (öğretmen değil)ler… Çöküşümüz; maârif, eğitim; hoca, öğretmen; talebe, öğrenci olduktan sonra başladı zaten. Her şey aslına dönmeden de ayağa kalkmamız imkânsız…

Hoca… Her mânâsıyla hoca… Îmânıyla, ilmiyle, ahlâkıyla, muhabbetiyle, sabrıyla, tebessümüyle, çilesiyle…

Tâlim ve terbiye işini îmanlı hoca/muallimlerin eline teslim edemediğimiz müddetçe “eğitim”den şikâyetler bitmeyecek.

Talebesinden daha düşük bir ahlâkî vaziyet içindeki öğretmen talebesine ne verecek? Tekeden süt beklemek gibi…

Bizim -sanılanın aksine- bilgi aktaran eleman bakımından çok fazla sıkıntımız yok. Bizim her bakımdan örnek (emsâl) olabilecek hoca sıkıntımız var. Ağzında alkol kokan hocanın talebeyi alkolden uzaklaştırmada ne rolü olabilir? Her teneffüs bahçe kenarına koşup sigara tellendiren hocanın “Evlâdım, sigara kötü bir şey, sakın içmeyin!” sözü talebe için bir kıymet ifâde eder mi? (Hemen belirtelim ki, derdimiz alkol ve sigaradan ibâret değil; konuşulabileceklerden olduğu için bunları misâl verdik. Çürümüşlük bunlardan çok daha derindir).

Daha evvelki bir yazımızda şunları söylemiştik:

Eskiler “Kem âlâtla kemâlât olmaz.” demişler. Yani “Kötü âletle iyi iş çıkmaz.” Maârifimizin yüz yıllık problemi budur: “Kötü hocayla iyi insan yetiştirmeye çalışmak.” Bunun mümkün olmadığını hâlâ görmeyecek miyiz? Yaşadığımız tecrübeler artık yetmez mi? Gözümüzün açılması için daha hangi felâketi bekleyelim? Uçuruma doğru gidiyoruz; bir noktadan sonra geri dönüş de mümkün olmayacak.

Mürşid zâtlardan biri, “Ağaç, meyvesinden belli olur.” diyor. “Bir mürşidin kemâli talebesinden anlaşılır.” demek ister. Millî ve dînî değerlerinden alabildiğine uzaklaşmış; alkolik, ilkokulda uyuşturucuya başlamış; kadın-erkek ilişkilerinde sınır bilmeyen; vatan, millet, istiklâl… gibi mefhumlardan habersiz, bunlara karşı alâkasız; büyüğe hürmet, küçüğe şefkat göstermeyen; merhamet hissinden belirti bile vermeyen; kendi zevk ve menfaatinden başka hiçbir motivasyonu olmayan…vs. bir gençlik “eğitim”in meyvesi olduğuna göre, aslında bu meyve neyi göstermektedir? Evet, bildiniz; “Öğretmenlerin emsâl olma derekesini!”

Geçenlerde Safahat okurken gözlerim faltaşı gibi açıldı. Bizim dile dökmek için didinip durduğumuz meseleyi çok evvelden Mehmed Âkif anlatmış zâten. Bakınız ne demiş:

“Muallimim”diyen olmak gerektir îmanlı;
Edebli, sonra liyâkatli, sonra vicdanlı.

                                                        (Fatih Kürsüsünde)

İyi mi?.. Hocanın lâzım-ı gayri mufârıkı en başta “îman”… Sonra edeb, liyâkat, vicdan…

En mühimi îman ama ona başka meziyetlerin ilâvesi lâzım. Edep, haddini bilmek, ahlâklı olmak, taşkınlık yapmamak, sınırlarını gözetmek, büyük yanında nasıl durulur, küçüğe nasıl davranılır, bilmek ve tatbik etmek…

Vicdan… Doğruyu yanlıştan ayırabilmek, doğrunun yanında yer almak; aynı zamanda merhametli olmak…

Yetmez… Bu melekelere sahip olduktan sonra liyâkat da lâzım. Yani mesleğini en güzel ve muvaffak şekilde icrâ edebilecek bilgi ve tecrübe sâhibi olmak…

İşte dört dörtlük bir hoca/muallimin fotoğrafı…

“Eğitim” denen ucûbeyi “maârif” hâline getirin, sonra maârifi de böyle hoca/muallimlere teslim edin, netîceyi görün. Böyle bir tâlim ve terbiye vetîresinden geçen çocuk büyüyünce ya “insân-ı kâmil” olur ya da “insân-ı kâmil” olamasa da olmanın kıymetini bilir, olamadığı için üzülür. Bu da az kazanç değildir.

Evvelki yazımızdan bir paragrafla bitirelim:

Hocaların seçimi en mühim işlerden birisidir. Çok dikkatli olunmalı. Yazımızı okuyanların hemen anlayacakları ters ve boş tiplerle hedefe ulaşmak mümkün değildir. Hocalar “yeni maârif”in insan anlayışını aynen benimsemiş kişilerden seçilmelidir. Hiç olmazsa düşman olmayanlardan. Medeniyetimizin insan anlayışı hocalardan talebelere doğru buhurdandan çıkan güzel kokular gibi yayılmalıdır. Millet ve medeniyet olarak varlık iddiamız buna bağlıdır.

http://dogrulus.com/yazi/4254/MAARIF-Egitimle-Ilgili-Yazilar/MUALLIMIM-DIYEN-OLMAK-GEREKTIR-IMANLI.html

Bu yazı toplam 1217 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim