• İstanbul 14 °C
  • Ankara 11 °C

Oktay Sarı; Reytingi Tüm Gazetelerin Toplamından Daha Yüksek Olan Adam

Fahri TUNA

Hüdayınabit diye bir kelime var Tükçemizde; daha çok, doğada kendiliğinden yetişen bitkiler için kullanılıyor bu kelime. İkici manası ise ‘eğitim görmemiş/kendi kendisini yetiştirmiş kimse’ demek.  Buna üçüncü manasını da ben eklemiş olayım: İlkokul mezunu olduğu hâlde Hayat Üniversitesi’nde doktora yapmış yetenekli kimseye de denilebilir Hüdayınabit kişi. Böyle birini tanıyorum ben: Oktay Sarı.

Trabzon’dan Karasu Yassıgeçit köyüne göçen Sadettin Sarı’nın, Bosna Hersek’ten Adapazarı Çukurahmediye Mahallesine göçen bir ailenin Boşnak güzeli kızı Hayriye Hanım’dan olma on çocuğunun dördüncüsüdür Oktay. Yedisi erkek üçü kız, on kardeştirler. 

Babası, o daha on sekiz yaşındayken vefat edince, kardeşlerinin geçimi ve bakımı onun üstüne yıkılır; dokuz kardeşini de evlendirip barklandıran, iş güç sahibi yapan adamdır Oktay. 

Kendi evliliğini ancak kırkından sonra akıl edebilmiştir.  ‘’Mesleği Oktay Sarı’nın?’’ diye sorduğunuzu duyar gibiyim: ‘’Adapazarı Yenicami köşesinde gazete bayii’’ diyecek bazılarınız. ‘’Radyo spikeri canım’’ diyenler olacak. ‘’Televizyon programcısı/televizyon sunuculuğundan tanıyorum’’ diyenler de bulunacak. Bir başkası ‘‘ben onu tiyatroda oynarken gördüm’’ de diyecek. Hele yazları plajlarda sıkça dolaşanlar ‘‘plaj futbolunun efsane sunucusudur o’’ diye tanımlayacaklar.  Kimine göre dargınları barıştıran bir gönül adamı, kimine göre münasip bir kızla erkeğin gönüllerini birleştiren bir çöpçatan. Bir başkasına göre, üstün iletişim yeteneğiyle işsiz gazetecilere iş ayarlayan, gazeteci transferlerine ön ayak olan bir meslek organizatörü, bir başkasına göre Sakaryaspor’a yönetici ve başkan ayarlayan görünmez bir el.

Bunların hangisidir Oktay Sarı? Söyleyelim: Hepsi… El-hak tamamı da doğrudur. Saydıklarımın hepsini birden yapmayı başarabilen adamdır o. Bütün bunların ‘ortak paydası’dır Oktay Sarı.

Ortak payda denilince, gayr-ı ihtiyari bir anı canlandı gözümde. 2006 baharı olmalı. Sakaryaspor son kez süper ligde. Otomobille Denizli deplasmanından dönüyoruz… Arabada dört kişiyiz; öğretmen Mustafa Erdoğan, radyocu-sunucu Yahya Bakır, Oktay Sarı ve ben. 

Yenilmişiz, moraller de bozuk. Yol uzuyor da uzuyor gözümüzde. Yolda Dazkırı diye bir yerleşimden geçiyoruz; birçok tabela var: bir tabelaya bakıyoruz Antalya Üniversitesi Dazkırı Meslek Yüksek Okulu, bit başka tabela Muğla’ya şu kadar kilometre, Aydın’a bu kadar kilometre var, bir başka tabelaya göre Afyon şu kadar. Ben cevabı bildiğim hâlde, mevzu çıksın diye Denizli Eğitim Fakültesi mezunu olan Mustafa Hoca’ya; ‘bu Dazkırı nereye bağlı Allah aşkına, tabelalara göre dört vilayete de bağlı olabilir gibi görünüyor, aklı karışıyor insanın?’ deyince Oktay, her zamanki pratik zekasıyla cevabı yapıştırıyor: ‘Dört vilayet ortak kullanıyorlar ağbi!’

Bir müddet sonra Afyon’un girişinde mola veriyoruz. Biz kaymak filan alıyoruz, Oktay on dakika kadar Yenigün Gazetesi’ne, ölümüne bağlı olduğu Necdet Güngörsün Ağbi’sine maçın analizini geçiyor telefonla. Bu arada ben içerideki satıcıyı ayarlıyorum. Biraz sonra da Oktay kaymak siparişi veriyor. Ben - güya bilmiyormuşçasına - soruyorum: ‘’Arkadaşım nerelisiniz siz?’, bıçkın, kaytan bıyıklı, kabadayı görünümlü satıcı cevap veriyor: ‘Dazkırılıyım ağbi’, Oktay şaşkın gözlerle bize bakıyor, ben devam ediyorum: ‘Dazkırılılar nasıl insanlardır peki?’, asabi bir pozla cevap veriyor satıcı: ‘Çok delikanlı adamlardır, namusumuz için adam vururuz ağbi’; Oktay iyice tırsmış bir şekilde bana sesleniyor: ‘Fahri Ağbi, ben kaymak almaktan vazgeçtim, bir an önce gidelim buradan!’; biz kahkahayı koyuveriyoruz tabii.

Oktay’la ilgili yüzlerce anı, hâtıra, anekdot var hafımda elbette. Yeri gelmişken burada itiraf edeyim; beni maç yorumcusu yapan da Oktay Sarı’dır. Sakaryaspor-İstanbulspor Süper Lig maçını seyrediyorum bir gün Adapazarı Atatürk Stadı’nda. Devre arası şeref tribününde Oktay Sarı ile selamlaştık. Hâl hatır ettik. Şeref ve Basının tribününü tam üzerindeki radyo kabininden naklen maçı anlatıyormuş, devre arası çay almaya inmiş. ‘Gel ağbi peşimden!’ dedi, çıktık birlikte merdivenleri, kabine oturduk. İkinci yarı başlarken ‘değerli dinleyiciler, Sakaryaspor’un kitabını yazan Fahri Tuna ile beraberiz. 

Sayın Tuna, ilk yarıda yeşil siyahlı ekibimizi nasıl buldun?’ diye bir soru sordu, ben de aklımın erdiğince, dilimin döndüğünce cevaplamaya çalıştım. O günden itibaren en az üç sene maç yorumlattı bana Oktay. İstanbul, Kayseri, Denizli, Uşak, Kocaeli, Çanakkale… 

Birçok deplasmana birlikte gittik geldik. Uşak’tayız bir gün. Hikmet Sevim Teknik direktörümüz. Şampiyonluğa onuyoruz elbette. 

İddialıyız yani. Maç seyircisiz oynanıyor. Oktay’la ben, şeref tribününü üzerindeki radyo kabininden geçiyoruz maçı. Yandaki kabinde Uşak yerel radyosu maçı anlatıyor. Görevliler, Uşaklı üç beş kişi dolaşıyor ortalıkta. Oktay maçı anlatıyor, on, on beş dakikada bir de bana maçı yorumlatıyor. Seyirci cezası olduğu için, tribünlerde in cin top oynuyor. Futbolcuların kendi aralarındaki konuşmaları bizim oturduğumuz yere kadar geliyor. Oktay’ın sesini de şeref tribündekiler ve yan taraftakiler duyuyor. Derken biz golü attık, ben unuttum deplasmanda olduğumuzu, her zamanki heyecanımla ‘gooolllllllllllll’ diye bağırdım, kabinin tavanına güm güm güm diye vurarak. Herkesin gözü üzerimizde, kimleri bize doğru hareketleniyor. Oktay her zamanki pratik zekasıyla işi yumuşatıyor, bana bir eliyle sus işareti yaparak; ‘Sayın dinleyiciler golümüz geldi, bakmayın sevinemediğime, durumumuz kritik. 

Fahri Ağbi tavana vurdu yine, hayati tehlike altındayız. Ben maçtan sonra sevineceğim gole; siz beni sevindi sayın dinleyiciler’ deyiverdi. 

Unutmadan, Oktay’ın her Sakaryaspor golünde sevinçli coşkulu anlatımını dinleyenlerin görmediği bir şey vardı; sağ eliyle başını korumak: zira her golde Fahri Ağbisi sevincini Oktay’ın başına vurarak paylaşıyordu. Oktay ‘harika bir gol attık, sevincimiz büyük’ diye bağırıyor, diğer yandan da başını gelecek sevinç darbelerinden korumaya çalışıyordu…  

Oktay’ın maçları mizahi ve coşkulu bir ruh hâliyle anlatımı çok ama çok zevk verir öteden beri dinleyicilere. Gerçekten çok yeteneklidir. Çok güzel çok ateşli çok lezzetli anlatır. Çok espritüel anlatır. Güzel ve tipik bir örnek vereyim: Son kez Süper Lig’de mücadele ettiğimiz sezon. Cangele diye bir oyuncu almışız Arjantin’den. Çok pahalı bir transfer. Beklenti büyük. 

Oktay’la kabindeyiz yine, o anlatıyor radyodan, ben arada yorumluyorum. Kentpark tarafındaki kaleye doğru sağdan ataktayız, hemen önümüzde sert bir faul yaptılar Cangele’ye, Oktay ayağa fırladı, başladı bağırmaya; ‘Vurmayın ona, vurmayın Cangele’ye; bir kamyon dolusu para saydık ona biz, vurmayın ne olur!’ Bir başka maçta ‘’taçlaya taçlaya ilerliyoruz’ demesin mi. Harika anlatımı vardır bizim Oktay’ın.

Bir başka maç, yine Adapazarı Atatürk Stadı’ndayız, yine kritik bir maç, kazanmamız lâzım. 

Bize gol lâzım. Radyo kabinindeyiz, sağdan bir kontratağa çıktık, ofsayt olabilir de olmayabilir de öyle bir pozisyon, yan hakem önümüzde ofsayt bayrağını çekti, tribünler ayağa fırladı, dört beş futbolcumuz yan hakemin üstüne yürüdü, Oktay da fırladı yerinden, bir yandan maçı anlatıyor, çok sinirlendi, ‘O bayrağı alır senin…’; gerisini söyleyemedi, bir el sıkıca ağzını kapattı Oktay’ın. Otuz saniye nefes aldı, kendine gelince o el bıraktı Oktay’ın ağzını. Kimin miydi o el; elbette bu satırların yazarının… 

2007 baharı. İç sahada BJK ile oynuyoruz. Biz düşme potasındayız, -nitekim düştük-, BJK ise şampiyonluk peşinde, mutlak kazanması gerekiyor. Bilenler bilir Oktay, hem hasta Sakaryasporludur hem de hasta Beşiktaşlı. Aynı benim hem hasta Sakaryasporlu hem de hasta Galatasaralı olduğum gibi.

Yine o maçı anlatıyor naklen yayın kabininden, ben de yorumcu. BJK Burak Yılmazlı, İbrahim Toramanlı, Johann Carewli kadrosu ile bastırdıkça bastırıyor. Sakaryasor defansı aslanlar gibi direnmeye çalışıyor, radyoda da Oktay ayı heyecanla savunuyor Sakaryaspor’u. Derken – galiba - kırk ikinci dakikada İbrahim Toraman’ın ayağından golü yedik. Morallerimiz bozuldu. İlk yarı 1-0 aleyhimize bitti. Oktay bana ilk yarıyı yorumlattı, sözlerimin bitiminden sonra radyoyu şu sözlerle kapattı: ‘‘Evet, bakmayın ilk yarının 1-0 aleyhimize bittiğine. 

Göreceksiniz, ikinci yarıda yolacağız Karakartal’ın kanatlarını. Bu Beşiktaş’tan puan alacağız bugün. Kork bizden Beşiktaş. İkinci yarı aslanlar gibi saldıran bir Sakaryaspor göreceksin!’’ 

Mikrofonları kapattı, kenara koydu, bana döndü, sevinçli bir sesle: ‘Nasıl attık ama golü!..’’ İşte Oktay Sarı budur! Maç ne mi oldu, Cangele’nin golüyle 1-1 bitti.

Oktay Sarı neredeyse tüm Adapazarı’nın arkadaşıdır. Geçen gün Mustafa İsen Ağabeye şöyle anlattım onun mekânını: ‘Oktay Sarı’nın büfesi, şehrin nabzının attığı birkaç yerden biridir Adapazarı’nda.’ Sezai Matur’dan Zeki Aydıntepe’ye, Zafer Tokuş’tan Hüseyin Cumalı’ya, Müjdat Çetin’den Mustafa Kaya’ya… Büyükşehir Belediye Başkanından milletvekillerine, Sakaryaspor eski ve yeni başkanlarından teknik direktörlerine, nice iş adamından nice dernek başkanına. Oktay’ın büfesi ‘uğrak yeri’dir, şehrin ‘agora meydanı’dır adeta. Bir haber, bir sorun, bir dedikodu, yerel televizyondan, radyodan, gazeteden önce orada duyulur, orada yorumlanır, orada çözüm aranır. Gazeteci transferleri oradan yönetilir, 

Sakaryaspor’a kimin teknik direktör olacağı, gelen teknik direktörün hangi hafta gönderileceği orada şekillenir. Oktay Sarı’nın mekânı, evet ‘gazete büfesi’dir, her gün binlerce gazete satılır orada, doğrudur. Ama şunu söylemeliyim ki, Oktay Büfe’de en çok yazılı olmayan haberler satılır. Oktay Sarı’nın reytingi, tek başına bütün gazete radyo ve yerel haber bültenlerinden daha yüksektir.

Haftaya: Oktay Sarı; Rakibe Çok Tehlikeli Bir Noktadan Korner Attıran Spiker

Bu yazı toplam 643 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim