• İstanbul 15 °C
  • Ankara 18 °C

Ömer Rıza'ya göre kayınpederi Mehmed Âkif...

Ömer Rıza'ya göre kayınpederi Mehmed Âkif...
Başlığı doğru okudunuz. Ömer Rıza Doğrul Mehmed Âkif'in damadıdır. Aslen Burdurlu olmasına rağmen Mısır'da büyümüş ve tahsil görmüştür. Daha sonra memleketine dönerek muharrirlik yapmış, mebus olmuştur.

Bu haklı tesbitleri serdeden Ömer Rıza, Üstad Âkif'in şiir kitaplarını teker teker ele alarak tahlillerde, analizlerde bulunur. Fakat bu tahliller içinde onun en can alıcı tesbitleri yaptığı bölüm "Âsım" başlıklı kitabı için söyledikleridir. Bilindiği üzere "Âsım" merhum Âkif'in altıncı şiir kitabıdır. Merhum Âkif ideal genç portresini bu başlık altında sembolize etmiştir. Ayrıca Âkif üzerine araştırma yapan uzmanlar Safahat okunmaya başlandığında ilk olarak "Âsım" dan başlanması gerektiğini belirtirler. Nitekim Doğrul da bu hususu şöyle dile getirir:

Safahat'ın altıncı kitabı olan olan "Âsım", bu neslin kitabıdır. Bu nesil, cepheden cepheye koşan, ölümle yüz göz olan, memleket için her fedakârlığı göze alan, bilgili, faziletli, becerikli, başarıcı, arslan yürekli nesildi. Bu nesilden memleket uğrunda canını feda eden şehidlerin her biri "Bir Hilâl uğruna; batmış bir güneş"di. Âkif bu şehidler için Türk dilinin en mukaddes şahikasını yarattı. Çünkü bunlar onun mensup olmakla iftihar ettiği milletti. Onun mensup olduğu bu millet, Türk'ün İstiklâl Harbi'ni ve Kurtuluş Savaşı'nı yapan milletti. Ve Kurtuluş Savaşı başlar başlamaz, bu millet, Âkif'i yanı başında buldu. Başkaları bin bir tereddüt geçirirken o, bir tek tereddüt lâhzası geçirmeden kendi milleti ile beraber yaşamak veya kendi milleti ile beraber ölmek üzere koştu, kendi milletinin saffında mevki alarak bu milletin istiklâl şiirini yazdı ve bu şiirinin, manzumesinin başında bu milleti anlattı:

"Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

O benimdir, o benim milletimindir ancak."

Bu milletin istinad ettiği iki kudret var: Marifet ve fazilet. Bu milletin bilgisi, halkı bahtiyar edecek bütün vasıtaları toplayan, işleyen bir kuvvet; fazileti de bu toplanan ve işlenen vasıtaları memleketin hayr-ı â'lâsına tahsis eden kudrettir. Bu millet bilhassa bu iki kudrete ehemmiyet verir, çünkü bunların birincisinden mahrum olursa yalnız ikinci kudretiyle yürüyemez ve yükselemez. Çünkü fazilet yalnız bilgiyi teyid eder. Bilgisizliği teyid etmediği için bilgiden mahrum olan bir millet mutlaka zaafa düşer ve iptidaîliğe mahsus olan avare sükûn, onun sinirlerine çöker.

Sonra millet bilgili olur da faziletten mahrum olursa, bu da bir felakettir. Çünkü faziletsizlik, beşerin ruhunu zehirleyen yaradır ve bu musibet, taunlara rahmet okutan bir musibettir. Onun için Âkif'in milleti, bilgisini faziletle teyid eden, fazileti bilgi ile besleyen ve yaşatan bir millettir. Bizim, millî meselemiz budur ve bu milleti oluşturmaktır. Çünkü çok yüksek faziletli bir millet olmakla beraber bu fazileti son üç asrın yürüyen ilmiyle birleştiremedik ve birleştiremediğimiz için cehalete batmak yüzünden bünyevî kudretimizi felce uğrattık. İhtiyacımız, bünyevî kudretimizi fen şevketiyle teçhiz ederek hissiz, hareketsiz, ölgün bir hale gelen milli faziletimizi de yeniden canlandırmaktır. Bizim başaracağımız inkılâb budur ve bu inkılâbı başaracak kuvvetteyiz. Çünkü faziletli ve fazileti çok derin köklü olan bir milletiz. Milletlerin hayatındaki içtimaî bütün âmillere ve kudretlere bakarak bunlardan her birinin maziye inen kökü miktarınca kuvvetli olduğunu, bu âmiller içinde en derin köklüsü olanın, en sağlam ve en hâkim âmil olduğunu görürüz. Bizdeki bütün kudretleri tahlil ettiğimiz takdirde bu millette faziletin en derin köklere yaslandığı ve dinimizin mübarek suyu ile beslendiği göze çarpar. O halde mesele, geçen üç yüz senenin ilmini edinerek millî faziletimizi beslemek ve bu sayede bütün millî kuvvetlerimize hâkim olarak bu kuvvetleri millî "gayemiz" için kullanmaktır; bütün selâmetimiz buna bağlıdır. Bunu başaracak olan nesil, Âsım'ın nesli ve Âsım'ın nesli bu işin ehli idi. Âkif bu nesle inanıyor ve bu neslin bu milleti tekvin edeceğine, bu gayeye kavuşacağına sarsılmaz bir inanç besliyordu! Onun için "Âsım" Çanakkale'de yenilmeyen, bilâkis muzaffer olan milletin ebedî hayat i'lâmıdır. Gerek Umumî Harb de uğradığımız hezimet, gerek mütareke yıllarında karşılaştığımız facialar, bu i'lâmı bozamadı: Bilâkis, bu i'lâmı tasdik ve teyid etti. Hattâ bütün bu hezimetler ve facialar Âkif'in anlattığı milleti geliştirdi ve çevikleştirdi. Onu yeniden mücadeleye sevketti ve ona Kurtuluş Savaşı'nı kazandırdı.

Fakat Âkif'in, bu millet için çizdiği gayenin muhatabı, yalnız bir nesil değildir, her Türk neslidir. Çünkü bu ideal, kültürü bütün, fazileti bütün bir Türk milleti tasvir ediyor ve bunun maddî bir hakikat olarak yaşamasını istiyor. Bu ise birçok nesillerin himmet ve gayretiyle tahakkuk edecek bir gayedir ve tahakkuk ettiği zaman Âkif bu milletin hâfızasındaki tahtında, mutlak huzur içinde yaşayacaktır.

Ömer Rıza bu tesbitlerden sonra yine kayınpederinin mütefekkirlik yönüne vurgu yaparak şu değerlendirmeyi yapar:

"Âkif bir Türk mütefekkiri olduğu kadar bir İslâm mütefekkiridir. Onun Türk milletine hitap eden sözleri, İslâm âlemine de hitab eder ve Âkif, bütün İslâm milletlerinin "marifet ve fazilet" temellerine dayanan büyük inkılâbı başarmalarını ister. Fakat onun istihdaf ettiği bir inkılâp daha vardır ki dinî mahiyettedir. Bu inkılâb ile İslâmiyet'in kalkınmasını, yeni bir hamle ile, yeni bir azim ile özündeki sonsuz feyizleri dünyaya yaymasını diler. Çünkü İslâm dini, hayat dinidir; hayatla beraber yürüyen, beraber ilerleyen, ilerledikçe yeni şahikalar doğuran bir dindir; İslâm müesseselerinin beşeriyete büyük dehalar vermesi, bunun en canlı delili idi.

Fakat İslâmiyet'in, hayat dini olarak yaşaması için, hayat ile beraber yürümesi için İslâmiyet'i daima asrın idrakiyle beslemek lâzımdır. İslâmiyet'i asrın idrakiyle besleyecek kimselerse, ilim ve içtihad kudretlerine sahip olan ilim adamlarıdır. Bu ilim adamları ise öyle ansızın yetişmez, onları yetiştirmek lâzım ve ancak bunlar yetiştikten sonra beklenen ve özlenen inkılâb başarılır..."

Ömer Rıza'nın da belirttiği gibi merhum Âkif milletimiz tarafından çok sevilmektedir. Fakat aynı şeyi onun eserlerinin okunması ve anlaşılması noktasında söylemek mümkün değildir. Sürekli dile getirdiğimiz gibi Âkif'e olan ilgi ve sevgi, bilgiyle orantılı olmamıştır. Bu yüzden ilgi, bilgiyi geçmiş ve bu yüzden Âkif hâlâ anlaşılamamıştır...

Akif Edip / Milli Gazete

02 Mayıs 2011

Bu haber toplam 1324 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim