• İstanbul 14 °C
  • Ankara 17 °C

Önder Saatçi: Meselemiz yalnız alfabe mi?

Önder Saatçi: Meselemiz yalnız alfabe mi?
20. asra gelindiğinde Türk dünyasında şöyle bir manzara ortaya çıktı. Orta Asya Türklüğü Rus işgali altındaydı, Doğu Türkistan’da ise 1933 ve 1944’da iki defa Uygur Türk devleti kurulmasına rağmen ikisi de Çin tarafından ortadan kaldırılmıştı.

Güney Azerbaycan İran hâkimiyetine geçmiş, Irak ve Suriye Türkmenleri buralarda kurulan uydu Arap devletlerinin insafına terk edilmiş, Balkan Türklüğü ise tamamen Slavlara bırakılmıştı. 

Türk dünyasındaki bu işgaller yalnızca esareti getirmemiş aynı zamanda bir kültür emperyalizminin de bu geniş coğrafyada yayılmasına yol açmıştı. 19. asra kadar Türkçenin iki farklı leçesiyle (Osmanlıca ve Çağatayca) okuyup yazan Türk dünyasının mensupları artık çok farklı dillerde (Arapça, Farsça, Rusça, Çince) eğitim alıyor, bununla birlikte, içinde yaşadıkları devletlerin kültürleriyle besleniyorlardı. Bu süreçte bir de alfabe sorunu ortaya çıkmıştı. 1922’de Azerbaycan Latin alfabesine kısmen de olsa geçmiş, arkasından 1928’de Türkiye Cumhuriyeti de bu alfabeyi kullanmaya başlamış; Latin harfleri 1940’a kadar Orta Asya Türkleri arasında da yayılmıştır. Ancak Ruslar bu alfabe birliğini kısa zaman sonra bozup kendi hâkimiyetleri altındaki Türk boylarına birbirinden farklı birer Kiril alfabesi dayatmış, bununla birlikte bu boyların her birinin belli bir mahallî ağzına göre bir de dil bilgisi icat ettirmişti. Çin’deki Uygurlar da önceleri Latin harflerine geçseler de sonra tekrar Arap harflerine dönmüşlerdir. Balkanlardaki Türklerse yine Kiril esaslı alfabeleri kullanmışlar, Irak Türkleri ise Arap harflerini 2003’e kadar kullanmak zorunda kalmışlar, sonra Latin harflerini benimsemişler, İran Azerbaycan’ı ise bugün de Arap alfabesiyle yoluna devam etmektedir.

Bu alfabe farklılıkları elbette Türk dünyasının anlaşma oranını büyük ölçüde düşürmüştür. O derece ki Kiril esaslı alfabeyi kullananlar dahi yazılanların birer lehçeyi yansıtmasından dolayı artık birbirlerinin yazdıklarını rahatça okuyamıyorlardı. Fakat, Türk dünyasının son 150 yılda geldiği noktada karşı karşıya bulunduğu en önemli sorun alfabeden ziyade yabancılaşmadır.

Her şeyden önce bugün Türk dünyasında, kökeni Türk olup da Türk dilini konuşmayan veya konuşamayan binlerce insandan söz etmek mümkündür. Bunlar bulundukları ülkelerin siyasi, kültürel politikaları ve dokusu içinde asimile olmuş insanlardır. Bunlar Türk dünyasının önemli insan kaybıdır.  Bundan başka, Rus işgali altında kalmış Orta Asya Türklüğü (Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan) bu süreçte bir “kavmî gelişme” de gösterdiğinden bunların Türklük duygusuyla bağı zayıflamıştır. Bu insanlara göre “Türk”ler yalnızca Anadolu’da yaşayanlardır ve kendileri olsa olsa Türklerle akraba bir toplumdur. Bununla birlikte, kendisini bulunduğu ülkenin ekseriyetinden farklı görüp de etnik kimliğini, canı pahasına muhafaza edip; ancak Türk dünyasının uzağında kaldığından ve bu geniş coğrafyayı bir arada tutan değerlerden mahrum bırakıldığından millî kimliğinin kendisine sunabileceği ufuktan habersiz bırakılanlar da vardır. Irak Türkmenlerinin Ba’s rejimi altındaki durumunu bu şekilde anlatabiliriz.

Türk dünyasında bu yabancılaşmanın en önemli sebebi ise bu ülkelerde yaşayanların Türkçeyle eğitim alamayışlardır. Arapça, Farsça, Rusça, Çince eğitim dimağları da yeniden şekillendirmiş ve ortak bir Türk kimliğinin oluşmasına engel olmuştur. Rusya’da Komünizm yetmiş yıl boyunca eğitim müfredatının temeli olmuştur. Irak’ta Ba’s rejimi, eğitimi kullanarak Arap ırkçılığını yaymaya ve Irak Türkmenlerini bu yolla asimile etmeye yönelmiştir. Çin’deki Uygur Türkleri ve Kırım Tatarları ise hem kültürel hem de siyasi asimilasyonun en koyusuna tabi tutulmuşlardır. Bugün Türk dünyasının aydınlarının bir kısmı bulundukları ülkelerin dilleriyle yazmakta, hatta edebî eserlerini dahi bu dillerle vermektedirler. Muhammed Hüseyin Şehriyar ana diliyle “Heyder Baba’ya Selam” şah eserini ortaya koyuncaya kadar hep Farsça yazmıştır. Türk dünyasının aydınları mektuplarını da tuttukları not defterlerini de aldıkları eğitimin diliyle yazmışlardır. Cengiz Aytmatov’un romanları Türkiye Türkçesine yıllarca Fransızcadan çevrilmiştir.

Yabancılaşmanın en derin yaşandığı Türk yurdu ise bütün bu devirler boyunca tek hür ve müstakil devlet olan Türkiye’dir. Türkiye Türkleri Cumhuriyet sonrasında Batılılaşmanın da tesiriyle dar kapsamlı bir Türklük duygusunu benimsemişlerdir. Bunda Türkiye Cumhuriyeti devletinin yanlış kültür politikasının çok büyük bir rolü vardır. Bu politikalar sonucunda Türkiyeliler kendi ülkelerinin sınırları dışında Türklerin yaşıyor olabileceği ihtimalini dahi gözden ırak tutar hâle getirilmişlerdir. Elbette millî duygunun insanlarda yer etmesinde siyasi sınırlar oldukça önemli rol oynar; ama daha bir asır bile geçmeden insanların, kendilerinden koparılan kardeşlerine böylesine yabancılaşmasını başka milletlerde görmek mümkün müdür? Mesela, Batı Almanya Doğu Almanya’ya bu oranda yabancılaşsaydı Sovyet Bloku yıkılmaya yüz tuttuğunda iki Almanya birleşebilir miydi? Yahut Güney Kore Kuzey’i tamamen defterden silip de mi kendi yoluna devam etmiştir?     

İşte bütün bu sorunların alfabe birliğiyle aşılmasını zannetmek büyük bir yanılgı olur. Çünkü bugün gelinen noktada Türkiye’den başka Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan’da ve Gagavuz Türkleri arasında, Latin harfleri kullanılmasına rağmen bu alfabelerde yine de farklılıklar vardır. Kaldı ki Türkiye Türkleri Latin alfabesinde daha fazla yol aldıklarından diğerlerinin Latin harflerini okumaları bir nebze kolaylaşmış olsa da ömrünün büyük bir bölümünde Kirille okuyup yazmış Orta Asya Türklüğünün Latin harflerini bir çırpıda öğrenebilmesini beklemek hayaldir. Irak Türkmenlerinin de orta yaş ve ileri yaş grubuna mensup kişilerinin aynı zorlukla karşı karşıya kaldıklarını biliyoruz.  Bunun da ötesinde, Türk dünyası mensuplarının birbirlerinin yazdıklarını okumaya yönelik bir çabalarının olması lazım. Bugünün Türkiye’sinde hangi Azerbaycanlı veya Kazak yazarın romanları okunmaktadır? Yahut hangi Uygur veya Özbek hikâyeci Azerbaycan’da, Irak Türkleri arasında veya Anadolu’da popülerdir? Türkiye sinemalarında en son hangi Azerbaycan filmi oynadı? İnternet ortamında dış Türklere ait hangi siteler en çok ziyaret ediliyor? Daha doğrusu, hepimizin yüzümüzü Batı’ya dönmüş olduğumuz böyle bir devirde birbirimizi tanımak için herhangi bir çabamız var mı?   

Türk dünyasında bir başka sorun da dinî kısıtlamalardır. Millî kimliğin dille beraber önemli diğer bir harcı olan din duygusundan da Orta Asya Türklüğü Sovyet ihtilali sırasında mahrum bırakılmış, katı bir ateist ve pozitivist eğitimle yetişen yeni nesiller bu yönden de Türk dünyasına yabancılaşmıştır. Çin hükûmeti de Uygur Türklerine karşı en fazla ibadetler bakımından yasaklar getirmekte, cuma namazı kısıtlanmakta, oruç yasaklanmakta ve diğer dinî vecibeler ağır cezalarla karşılanmaktadır.    

İşte, gerek alfabe gerek alışkanlıklar ve gerek Türk dünyasının uzun yıllara varan kayıpları bir yabancılaşma sorunu hâlinde bugün karşımızda durmaktadır. Bununla birlikte, 1991’den bu yana demir perdenin yıkılması ve ortaya çıkan beş Türk cumhuriyeti ve bunların Türkiye ile, Türkiye’nin  de bunlarla olan ilişkilerini geliştirmesi Türk dünyasının önünde yeni bir ufuk olarak durmaktadır. Bugün için Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Türklerin bulunduğu çeşitli ülkelerde okullar açmakta ve Türkiye Türkçesiyle eğitim vermektedir. Türkiye Yazarlar Birliği her yıl Türkçenin Şiir Şöleni’ni düzenlemekte, TİKA Türk dünyasındaki ecdad yadigârlarını restore etmekte, Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde ortak üniversiteler kurulmakta, Türkiye’de Türk dünyasından pek çok öğrenci okumaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin öncülüğünde orta öğretim için ortak tarih ve edebiyat müfredatları düzenlenmekte ve devreye konmaktadır. Irak Türkmenlerinin Türkiye Türkçesiyle eğitim veren okullarında görev yapan öğretmenlere Türkiye’de hizmet içi kurslar verilmektedir.

Ancak sorunların aşılması ve ortak Türk kimliğinin oluşturulması için yalnızca devletlerin girişimleri yeterli olmayacaktır. Türk dünyası mensupları kendi aralarında daha fazla temas kurmalıdırlar. Seyahat imkânları geliştirilmeli,  kişiler birbirinin lehçelerini anlamak için çaba sarf etmelidirler. Türk televizyon dizileri bütün Türk dünyasında Türkiye Türkçesinin öğrenilmesine katkı sağlasa da başka Türk lehçelerindeki televizyon yapımları da Türkiye Televizyonlarında gösterilebilmelidir. Hele Azerbaycan yapımları Türkiye’deki televizyonlarda ve Irak Türkmenlerine hitap eden kanallarda alt yazısız ve dublajsız rahatlıkla oynatılabilmelidir.

Türk dünyasının uzun bir geçmişe uzanan sorunları elbette bir günde çözüme kavuşturulamaz; ancak Türk dünyasının, gerek devletlerin gerek Türk dünyası vatandaşlarının gündeminde sürekli tutulması lazımdır. Bilhassa, Türkiye’de Türk dünyası meselesi artık siyasi ve ideolojik kamplaşmaların bir aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Hangi dünya görüşünden olursa olsun her Türk aydınının ajandasında Türk dünyasına dair birtakım notlar bulunmalıdır.

Unutulmamalıdır ki dünya türlü medeniyetlerin silinip gittiği bir meydandır. Türkler tarihte bundan sonra da belirleyici rol oynamak istiyorlarsa kendi değerlerine yönelik yabancılaşmanın farkına varmalıdırlar.

Bu haber toplam 777 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim