• İstanbul 18 °C
  • Ankara 18 °C

Osmanlı tam bir adab-ı muaşeret medeniyetidir

Fatma Gülşen KOÇAK

Kemal Özer ile Ruh ve beden açısından Orucun bize kazandırdığı güzelliklerden Müslümanca Beslenmenin özelliklerine kadar Ramazana dair özel bir röportaj gerçekleştirdik. 

Orucun sırrı nedir, Ramazan bize ne söyler?

Orucun sırrı, nefsin ıslahı ve yenilenmedir.  Ramazan ise eşref-i mahlûkat kalabilmenin, insan olmanın sırrına vakıf olmanın mevsimidir. Ramazan bize dünyanın maddi kirlerine battığımızı ve arınmaz isek maddi ve manevi olarak bir bataklığa sürükleneceğimizi hatırlatır.

Ruh ve beden açısından oruç bize hangi güzellikleri kazandırır?

Oruç kâmil mânâ yani Allah’ın murad ettiği şekilde ifade edilmesi durumunda özellikle de dünyevileşmenin tavan yaptığı günümüzde ve yine Müslümanlarında batılılar gibi dünyaya kalıcı bir yurt gibi davranmalarına karşı buranın fani olduğunu, bu nimetlerin geçici olduğunu hatırlatır. Allah için dünyanın bu geçici ve süslü nimetlerinden  bir süreliğine uzak kalmamız durumunda ruhumuzun dinginleşeceğini, bedenimizin ise 11 aylık yoğunluğun yol açtığı yorgunluk ve maddi kirlerden arınmayı, kurtulmayı sağlar. Bununla birlikte nefsin terbiyesini, paylaşmayı, şehirlerin ağır temposu yüzünden kopan aile bağlarının yeniden kurulmasını gibi pek çok değerin yeniden kazanılmasını veya güçlendirilmesini sağlar.

‘İnsan yediklerinden ibarettir’ denilir yediklerimiz içtiklerimiz bizi nasıl bu kadar çok etkiliyor?

İnsanın hayatiyetinin devamını sağlayacak kadar miktarda yiyip içmesi farzdır. Bedeni sıhhatli kılacak gıdalar ölçülü almak hepimizin en birincil mükellefiyeti. Yiyip içmediğimizde göreceğimiz zarar insanı katil yapabilir. Sadece bu aynı zamanda gereksiz yiyip içmemizden dolayı meydana gelen zararlarda aynı mükellefiyetleri doğurur.

Çünkü yiyip içtiklerimi bizim hem sıhhatli olup olmamızı, hem iman ve ibadetimizi, hem de gelecek nesilleri etkiler. Şayet yiyip içtiklerimiz maddi ve manevi kirler yani habâis barındırıyor ise orta ne sıhhat kalır, ne ibadet, ne de sıhhatli bir nesil. Allah muhafaza habâis imanı bile yok edebilir. Bu nedenle Müslümanın yiyip içmesi diğer insanlardan farklı olmak zorunda.

O halde Müslümanın beslenmesi nasıl olmalı?

Müslüman beslenmesi, Hz Muhammed Mustafa ve onun ashabının yiyip içmesi gibi olmak zorundadır. Yani Kur’an ve Sünnet-i Seniyyenin belirlediği ölçüler içinde olmak zorunda.

Bu ölçüyü nasıl özetleyebiliriz?

Müslüman yiyip içtiği şeyler öz/mahiyet itibariyle habis olmayıp, tayyib olacak. Haram olmayıp, helal olacak. Ayrıca helal yollardan kazanılmış olacak. Kul hakkı ve göz izi içermeyecek. Az ve öz olacak, israf içermeyecek.

Göz izi mi?

Evet, yiyip içtiklerimizde sadece helal ve tayyib değil aynı zamanda da göz izi de içermeyecek. Sokakta teşhir edilen ürünlerde göz izi, düşük ücretle çalıştırılan insanların ürettiği gıdalarda ise ah izi vardır. Bunlar yenildiğinde insana şifa değil, dert olurlar. Osmanlı’da gıda asla açıkta satılmaz, teşhir edilmez, lokantalarda perde vardır içerisi görülmez, iki masanın yahut sinilerin arasında paravan vardır. Çünkü Osmanlı tam bir adab-ı muaşeret medeniyetidir. Ruhunu İslam’dan alarak hayatın her alanını en kıymetli değerlerle bezerdi. Şimdi bu incelikleri kaybettiğimiz için dert üstümüze yağmur, sel gibi geliyor.

Hastalıklar bu yüzden mi çoğaldı?

Hastalıkların çoğalmasında pek çok neden var. Elbette adabı muaşeret ortadan büyük oranda kalktı. Direksiyonda, yürürken, çalışırken hem yemek yiyen, hem telefonla konuşan işini yapan insanlarla türedi. Yiyeceklerin fıtri yapısı yani mahiyeti bozuldu. Raf ömrünü uzatmak, marka bağımlılığı meydana getirmek, daha çok satmak için hazzı tetiklemek gibi nedenle yapılan işlemler gıdayı dolayısıyla da besin değerlerini yok etti.

Büyük bir tehlikeden bahsediyorsunuz.

Evet. Daha gösterişli, daha lezzetli görünen sözde gıdalar insanları fiziki olarak doyururken, biyolojik olarak aç bırakıyor. Bu durumda tabii olarak şifa değil, dertler çoğalacaktır. Ayrıca gıda şeytanî yapıların en büyük ve en etkili silahıdır. Lakin insanların, devletlerin, bürokratların, akademisyenlerin, okumuş yazmış tayfanın ezici çoğunluğu bu gerçeği bilmez ve görmez. Bu yüzden insanlık büyük bir felakete doğru sürükleniyor. Sömürülüyor, sıhhatsiz bir ömür sürmeleri, kısırlaşmaları sağlanıyor. Tam ve açık bir soykırımla karşı karşıyayız ama bunu görecek ne maddi ne de manevi göz yok ortada.

 Ne yazık ki acı gerçek bu. İnşaallah çok geç olmadan görürüz de gelecek nesilleri koruruz. Aksi halde insan kendi eliyle insana soykırım uyguluyor

Ramazan ayından beslenmemizi değiştirerek bundan bir nebze olsa kurtulmak mümkün mü?

Elbette mümkün ve Ramazan bunun için muazzam bir fırsat sunuyor. İftarda az yiyeceğiz. Sahurda az yiyeceğiz. Sadece az yemekle de olmaz. Yediklerimiz Kur’an ve Sünnetin belirlediği şartları taşıyacak.

Nasıl bir iftar öneriyorsunuz?

Sofrayı ezandan 20-30 dakika önce kurmalı ve başında beklemeli ve dua etmeliyiz. Ezanla birlikte önce 5 veya 7 hurma yemeli. Bir dilim karpuz veya bir salatalık yiyip sofradan kalkmalı.

Bu kadar mı yiyeceğiz?

Aslında yeter ama. Günümüz insanına bu kadar desek isyan eder. Kalkıp akşam namazını eda edeceğiz. Böylece mideye yüklenmemiş olduğumuz gibi namazı da geciktirmemiş oluruz. Bu az yemeyi sağlayan bir yöntemdir. Namazdan sonra bir taş çorba içebilir veya bir kap yemekle iktifa etmeliyiz. Bu bize yeter de artar bile.

Sahurda…

Sahurda sofraya imsak saatinden 35-40 dakika önce başlamalı. Çeşit az ama tok tutucu yiyecekler olmalı. Çay ise yemekten bir süre sonra içilmeli ya da hiç içilmemeli. Su ve çay mümkünse yemekten önce veya 20-21 dakika önce içilmeli.

Şatafatlı iftar sofraları hakkında neler söylersiniz, yoksulu gözetmemiz gerekirken iftarlarımızda da aşırı lükse kaçıldığı eleştirilerine ne dersiniz?

Müslüman sofrasında israf olamaz. Yoksulun olmadığı, özellikle de yalnız yenilen sofralarda bereket pek olmaz. Elbette bu imkânla ilişkili bir durum. İmkânı olanlar mutlaka bir fakiri, yetimi, konu komşuyu, yoldan geçmekte olan bir oruçluyu sofrasına davet etmeli. İsrafın had safhada olduğu otellerde iftar eden bir kişinin orucunun sıhhatinden kim emin olabilir?

Ramazan ayında sokakta çarşıda alenen oruç yemeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu saygısızlığı hoş mu görmeliyiz?

Adab-ı muaşeretten söz etmiştik. Osmanlıda gayri Müslimler bile Ramazan’da sokakta bir şey yiyip içmezdi. Şimdi sorsak ‘Müslümanım’ diyecek biri bile arsız bir şekilde sokakta yiyip içiyor. Bu ahlaki bozulmanın geldiği noktayı gösterir ve iffetsizliğin işaretidir. Yatak odasındaki giyeceği kıyafetlerle sokağa çıkanların çoğaldığı bir toplumda bunlar acı ama çok sıradanlaştı ne yazık ki. Bu nedenle bu edepsizliği hoş görmek, Müslümanca bir tavır olamaz. Kötülük hoş görülmez, görülemez.

Ramazanın kitabını yazdınız. Bu kitabı yazma gereğini neden duydunuz?

Bu eser 30 bölümden oluşan bir çalışma, kaybedilmeye yüz tutmuş 30 hasleti ihya etmeye gayet edinilmiştir. Ramazan-ı Ramazan kılan değerler, orucun sıhhatini belirleyen değerleri hatırlatmak için kaleme alındı. Aslına bakarsanız yeryüzünden söylenmemiş söz, yazılmamış güzellik kalmamıştır. Lakin temel eserlerimizin pek çok Osmanlı Türkçesiyle yazıldığı için yeni nesiller istifade edemiyor. Ayrıca bu eserlerde bu husustaki günümüzün ifsad edici bilgilerini içermeyebiliyor. Bizim yaptığımız kadim bilgi ile günümüzün ifsad edici fiilleri arasındaki irtibat ve ilişkiyi ortaya koymak…

Televizyon ekranlarında boy gösteren hocalarımız hangi hususlara dikkat etmelidir?

Elbette kimseye neye dikkat etmeleri gerektiğini söylemek bize düşmez. Ama madem sordunuz birkaç hususa zikretmekte yarar var. Öncelikle şunu belirtmek zorunda hissediyorum ki, soru soran sunucuların pek çoğunun ya yetersiz ve soru sorma becerisinden yoksun olması üzücü. Konuşmacıların ise ya eski hikâyelerle yetinip, duygu seli ile hipnoz ederek insanları gerçekten uzaklaştırmaları, ya da modern dünyanın ifsad edici şerlerinden bihaber bir şekilde kuru nasihatleri oldukça can sıkıcı. Bir bölümü ise akademik endişe ile felsefe yapmaya kalkıyor ve işin garibi onu da beceremiyorlar maalesef.

Bir kısım medyanın her Ramazan ayında meseleyi sulandıran bir takım gereksiz tartışmaları ısrarla gündeme getirme çabasını nasıl yorumluyorsunuz?

Eskiye nispetle azalsa da bunların asıl derdi reyting… Buna alet olanlar ise ya şöhret budalaları, ya da sapkın tiplerdir. Ayrıca her Ramazan’da, Ramazan’a yönelik programların kalitesinde belirli bir düşüşün yaşandığını da görmek gerekiyor.

Siz Ramazanda neler okursunuz farklı olarak neler yaparsınız? Ramazan sizin dünyanıza neler sunar?

Ramazan sevincimin, mutluluğumun, huzurumun arttığı bir aydır. Kendimi öyle huzurlu hissederim ki, yalnızlığımda bile iyilik ve dostluklarla kuşatılmış gibi hissederim. Hep çocukluk Ramazanlarım aklıma gelir. Tebessüm ve sevinçlerim artar. Ramazan’da basit kul kelamları ile arama mesafe koymaya gayret ederim. Bu ay tefekkür ayı ise, bunu ancak Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler yoğunlaşarak yapabiliriz. Ramazan okunacak en temel şey, Kur’an-ı hem yüzünden hem de tefsiri ile hemhal olmak. Ayrıca Hadis-i Şerifler ve şerhleri…

Öte yandan otel davetlerine asla iştirak etmem. Çok özel bir zaruret söz konusu değilse kalabalık davetlere de katılmam. Katılsam da sularını içmekle varsa hurmalarını tatmakla imtina etmeye gayret ederim. Bize bunlar samimi davetler gelmiyor. Bunu yapanlar ya kendilerini buna mecbur hissediyorlar, ya da gösteriş ve riya için yapıyorlar. Kaldı ki davet edenleri bizi sevdikleri için değil, görevimiz gereği protokol davetinde bulunuyor. Zaten ikramların da sıhhatli ve İslamî ölçülere uygun olduğundan söz edilemez. O halde kendi kendimizi inkâr etmemek için uzak durmak en iyisi.

Eklemek istediklerinizi alabilir miyiz?

İlginiz için teşekkür ederim. Her şeyin ruhunu bozduğumuz bu asırda, Ramazanların ruhunu da çoraklaştırdığımızı düşünüyorum. Ramazan, riya, gösteriş, israf ayına dönüştürülmüş durumda. Azalmak şöyle dursun, belediyelerin açıklamalarına göre çöpler yüzde 35-40 nispetinde artıyor. Kredi kartları merkezleri ve diğer kurumların verilerine göre Ramazan ayındaki gıda harcamaları önceki aylara nispetle iki kata yakın artıyor. Bu utan verici bir durum. Bu zellet halidir. Müslüman diğer aylarda gavur gibi yaşayamaz ama Ramazan’da hele hiç yaşayamaz. Ne zaman Ramazan harcamaları önceki ayların yarısı, çöpler ne zaman diğer ayların yarısına düşer ve hatta yok olur, işte Ramazan o zaman bizden razı olmuş olur ve biz Ramazanlardan murad edilen maksada nail olmuş oluruz. Allah (c.c.)’den niyazım ölmeden bu günleri görmek.

İnşaallah hep birlikte görürüz.

İnşaallah. Bilvesile Ramazan-ı şerif hoş geldi sefalar getirdi. İnşaallah bizden razı olarak hıtama erer ve bayramı hak ederiz.

Bu yazı toplam 1267 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim