Kültür tarihimiz ile ilgili kıymeti tartışılmaz kitaplar yayınlayan Gökhan Akçura, gramofonun ülkemize nasıl girdiğini ve ardından müzik, eğlence başta olmak üzere İstanbul’un toplumsal hayatında ne tür değişimler yaşandığını anlatırken Tamburi Cemil Bey’den de bahseder (Gramofon Çağı,Om Yayınevi, İstanbul, 2002). Çünkü Cemil Bey 1900’lerin hemen başına denk düşen bu zaman diliminde plak kayıtlarına giren ilk sanatçılarımızdandır.
Ancak 3 yaşında babasını kaybetmiş, durgun ruhunu dünya yolculuğu içerisinde hep kenarda tutmuş, akıp giden hayat karşısında sessizliğin tahrik edici korunaklarına sığınmış, kalabalıklardan özenle kaçınmış, abartı ve şaşaaya, hatta artık ünü İstanbul sokaklarında dolaşmaya başladığı yıllarda bile mizaç olarak “şöhret” denen halin kenarına bile yaklaşmamış bir “uzak adam”dan bahsediyoruz. Ki zaman zaman mezarlıklarda yalnız başına dolaşmayı tercih ederek ruhunun acısına metafizik kanallar bulmaya çalışarak dünyanın kalbi üzerinde meydana getirdiği ağırlığı hafifletmeye yönelmiş melankolik bir deha. “Deha” meselesi önemli çünkü gerek vefatının ardından o günün süreli yayınlarına yansıyan değerlendirmeler ve gerek üslubuna şahit olan kişilerin hatıratlarından anlaşılacağı üzere tambur gibi icra sınırları belirli olduğuna inanılan bir enstrümanda inanılmaz çalış seriliği ve pozisyonlara ulaşması ve bu üstün beceriyi çok genç yaşlarda elde etmesi neticesinde zaten müzik çevrelerinde hatırı sayılır bir yere taşınıyor ismi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.