• İstanbul 20 °C
  • Ankara 20 °C

Prof. Dr. Cemalettin Latiç: Osmanlı’dan sonra hep acı çektik

Prof. Dr. Cemalettin Latiç: Osmanlı’dan sonra hep acı çektik
Boşnakların aradan geçen 150 yıla rağmen kendilerini hep Türkiyeli gibi hissettiklerini belirten Bosna’nın milli şairi Latiç,
“Osmanlı’dan sonra Balkanlar huzursuz kaldı. 1.5 milyon kadar Rumeli Müslüman o dönemde katledildi, kovuldu. O zamandan beri yaşadığımız acılarla bugün de bir şekilde yaşamaya devam ediyoruz. Osmanlı’dan sonra hep acı çektik” diyor.

Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in yakın çalışma arkadaşlarından, Bosna’nın Milli Şairi olarak bilinen entelektüel akademisyen Prof. Dr. Cemalettin Latiç ile Bosna’yı, Aliya’yı ve Türkiye’yi konuştuk...

-Nasıl bir aile atmosferinde yetiştiniz. Anne ve babanızın sizin yetişmenizde kimliğinizi kazanmanızda hangi emekleri oldu?

Benim babam Sakib Efendi, büyüdüğüm köyde bir caminin imamıydı. Bu köy Pridvorci adlı eski Osmanlı Devletinin batı sınırındaydı. Batıya doğru bir tek Prozor şehrinde cami vardır. 20 yy’ın sonunda Avrupa’da açılan mescitler sayılmasa pozisyon olarak bu cami batıya en yakın camisidir. Babam Foynica şehrinde bir Nakşibendi medresesinde hocaydı, ta ki bu medresenin 1948 yılında komünistler tarafından kapatılmasına kadar. Benim rahmetli annem Cemila Çolak bir Türk isimliydi ve bu bizim hakkımızda çok şey söyler. Osmanlı kültürü ve İslam medeniyeti içerisinde yetiştirildim diyebilirim.

Medrese eğitimi aldım

-Eğitim hayatınız nasıl geçti hangi hocalardan dersler aldınız?

Eğitim hayatımda ilk dersler mektepte babamdan alıyordum. Sonra ise okulda kendisi pek fazla Müslüman olarak tanımayan hocalardan dersler aldım. Yabancı dillerden Rusça öğretiliyordu. Arapça ve Türkçeöğrenmemize izin verilmedi. Ancak, komünizmden nefret eden Katolik olan hocalar üzerime en büyük etkiyi bıraktılar. Bir İslam hocasının oğlu olarak beni sevdiler ve benim Gazi-Husrevbeg Medresesinde eğitime devamımı destekliyordular. O dönemde bu medrese, Bosna’da daha önce bulunan 50 medreseden tek kalandır ve 1950 yılında tekrar açılmasına izin verildi. Bu medresenin mezunların eski Yugoslavya’da hiçbir fakülteye girme hakkı yoktu ancak benim kaderim bambaşkaydı. Fehmi Agani’nin sayesinde (Allah rahmet eylesin) Priştina’daki Edebiyat Fakültesine girdim. Bu fakültede onun dekan olduğunu önceden bilmiyordum. Hatırlatmak gerekir ki bu adam İbrahim Rugova’nın en yakın yoldaşlardan birisiydi ve Kosova’nın bağımsızlığını gerçekleştirmek için önemli bir şahsiyetti. 1996’da Sırplar tarafından öldürüldü.

Osmanlı adalet demek

-Osmanlı’nın Bosna’sı nasıldı?

İslam’a ve her Türk’e karşı duyulan nefretin yansıması, Sırp-Hırvat ideolojisinde yani Yugoslav cografyada, ülkem Bosna ‘kara vilayet‘ olarak adlandırılırdı. Mesela İvo Andriç, Türkiye’de Yugoslav yazarlardan en popüler olan yazardır ve kendi eserlerinde Bosna için bu adı kullanıyor. Osmanlı döneminde paşalık olan Bosna kültürlü, barışçı ve ilerleyici bir yerdir. Fatih Sultan’ın getirdiği millet sistemi sayesinde bütün din cemaatlerinin (Müslüman, Hıristiyan, Katolik, Yahudi) kendi kültür, eğitim ve adliye sistemlerini geliştirme hakkına sahiplerdi. Öyle ki, o dönemde Bosna’da birkaç farklı alfabe yazarak Arapça, Türkçe, Farsça, Boşnakça, Rusça, Latince, İtalyanca ve Hebreyce kullanılabilirdi. Biz Boşnaklar, 16 yy’ın yarısından beri 1878 yılına kadar (Avusturya - Macar monarşisinin işgal yılı) “Doğu‘ya dönük Rönesans” zamanını yaşadık. Kendi ana dilinde Türkçe, Arapça ve Farsça dahil eğitim sürdürüyorduk ve böylece Osmanlı ve Türk kültürüne mükemmel edebiyat, kaligrafi, mimar ve müzik eserleriyle katkılar sağladık. Osmanlı devletinde Boşnaklardan 4 büyük vezir, onlarca küçük vezirler, alimler ve 1.5 milyon Rumeli komutanlar vardı.

1.5 milyon katledildi

-Osmanlı sonrası Bosna hangi acıları yaşadı?

I. Dünya Savaşında ve Osmanlı’nın çöküşünden sonra, sadece Bosna değil, bütün Rumeli yani Balkan etrafı huzursuz kaldı. Tarihçilerin anlattığı gibi 1,5 milyon kadar Rumeli Müslüman o dönemde katledildi ve kovuldu. O zamandan beri yaşadığımız acılarla bugün de bir şekilde yaşamaya devam ediyoruz. Osmanlı’dan sonra hep acı çektik.

-Boşnak Müslümanlar kimliklerini nasıl korudu?

Bu çok geniş bir soru, onu açıklamak için sadece tek bir konuşmamız yetmez. Çünkü bu konferanslarda açıklanabilecek bir konudur. Genelde, anneler ve neneler, eski cami hocaları ve dervişler kimliğimizi devam ettirmeye çalıştılar. Ancak bu konuda Boşnak milleti içerisinde her zaman büyük ve önemli alimler vardı ve onlar kendi eserleriyle iş başındaydılar.

Aliya bizi uyandırdı

-Bosna’nın tarihinde Aliya’nın önemi nedir?

Rahmetli Aliya İzzetbegoviç önemli bir liderdir. O, Balkanlar’da, tam da Avrupa toprağında 150 yıl her türlü yok saymaya karşı duran, İslam dinini korumaya çalışan ve mücadele sürdüren dedelerimizden ve babalarımızdan bir öncüdür. Tam bu yılda inşallah, Metamorfoz Yayınevi ve Sayın Ünsal Ünlü’den benim eserlerim 10 kitaplık set şeklinde yayınlanmış olacak. Orada Türk okuyucular bu mücadelemizle tanışabilirler ve benim tüm edebiyat eserlerinde tematize edilen zor kaderimiz ve hayatta kalma mücadelemizi bir sanat anlamında kafalarında canlandırabilirler. Komünizmin altında kalan İslam ve Boşnak ruhu artık kaybolmuş olacak diye düşündüğümüz zaman Aliya meydana çıktı. Bizi uyandırdı ve sadece bizim hayatta kalacağımıza değil, ümmet içerisinde Avrupalı özgür ve tanınan bir Müslüman millet olacağımıza inandırdı. Aliya, benim ‘Doğudan Taçlı Turnalar‘ adlı romanımda başkahramandır.

-Edebiyata merakınız nasıl başladı. Edebi anlamda hedefleriniz nedir?

Genç bir şair olarak babamın sayesinde oryantal edebiyat, özellikle şiir ile tanışmış oldum. Zagreb’te dünya edebiyatını okuyordum. Böylece hem Batı hem oryantal şiir tarzlarını düzyazı ve dramatik biçimleri kullanabildim.

Türkiye bizim ikinci annemiz

-İstanbul, Türkiye ve Türklerin sizdeki karşılığı nedir?

Müslümanlar olarak Osmanlı imparatorluğuna duyduğumuz aidiyet hissinden dolayı bugün de hâlâ Türkiye’ye ‘diğer annemiz‘ olarak bakıyoruz. Türkiye’de yaşayan Boşnaklar diaspora olduklarını söylemiyor, kendi ülkelerinde yaşıyorlar. Ne yazık ki Boşnaklar dezavantajlı siyasi ve kültürel kurumlara mahkumdur. Özellikle Batılılaşmış bazı neo-Komünistik siyasi partiler, Bosna’da Türkiye’nin varlığını görmek istemiyorlar, çocuklarımızın Türkçe öğrenmelerini istemiyorlar, Başkan Erdoğan’a karşı propaganda yapıyorlar vb. bizim için gerçekten zor. Allah’a şükür Türkler dramımızı anlıyor. Bosna’ya gelmişler ve geri çekilmek istemiyorlar. Bir kıssa anlatayım... Savaşın kesilmesinden hemen sonra, Fojnica şehrinde annemizden biri penceresinden sokaktaki yabancıları görünce: - “Kim bunlar? Kim ziyaret etti bizi?” der.  - Türkler annem! O zaman bu anne, Türk misafirlerine dönüyor ve diyor ki: - “Maşallah! Hoş geldiniz! Ama gelip ve bizi burada yalnız bırakacaksanız, gelmemeliydiniz” şeklinde sitem eder.

Kimdir?

Prof. Dr. Cemalettin Latiç, 1957 yılında Bosna-Hersek’te dünyaya geldi. Medrese eğitimi de alan Latiç, İslami Araştırmalar ve Dünya Edebiyatıalanlarında Felsefe Fakültelerinde okudu. Saraybosna Üniversitesi’nde tefsir profesörlüğü ve İkbal Kürsüsü Başkanlığı yapmakta olan Latiç, “Boşnak Yunus Emre”si olarak anılır. 2016’da Uluslararası İstanbulensis Şiir Festivali, 2017’de Necip Fazıl Kısakürek Uluslararası Kültür Sanat Ödülünü kazanmıştır.

Yeni Akit-Fatma Gülşen Koçak

Bu haber toplam 1983 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim