Zira artık kriz tarafların iradelerinden çıkmak üzere bir görüntü sunuyor. Dolayısıyla krizi sadece iki ülke bağlamında yaşanan sorunların bir yansıması olarak değerlendirmek en büyük hata olacaktır.
Nitekim meselenin iç içe geçmiş konjonktürel ve yapısal özellikleri, Türkiye-ABD arasındaki gerginliği uluslararası boyuta taşımış durumda. Yani kriz, bugüne kadar ikili ilişkilerde göz ardı edilen, ötelenen meseleler kısmını çoktan aşmış bulunuyor. Dolayısıyla krizin uluslararasılaşması gibi bir durumla karşı karşıyayız.
ABD’nin Türkiye’nin önüne koyduğu “teslim şartları” görüntüsü çizen “talepler listesi” de bunun somut bir göstergesi. Türk dış politikasını “tercihleri” boyutuyla teslim almaya ve tek taraflı bir ilişkiye zorlamaya yönelik bu talepler, açıkçası Ankara’nın işini kolaylaştırıyor. Zira bu talepler, gelinen aşama itibarıyla ABD karşıtı “çok kutuplu dünya” tarafından kendisine yönelik önleyici, diz çöktürücü operasyonun, meydan okumanın bir parçası olarak görülüyor. Bu değerlendirmeyi sadece Kuzey Kore, İran gibi devletler yapmıyor. Bu listeye Çin, Rusya ve hatta Almanya-Fransa eksenli Avrupa Birliği (AB) de dâhil!
Başta AB, Çin, Rusya ve İran olmak üzere dünyanın önde gelen güçlerinin Türkiye’ye destek vermesinin altında şu hususlar yatıyor: 1) ABD’nin hegemon güç statüsünü bitirmek ve onu bölgesel bir güce dönüştürmek; 2) Çok kutuplu bir dünya düzeni inşa etmek ve burada birer kutup olarak yer almak; 3) ABD’den bağımsızlıklarını kazanmak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.