Temel bilimler denildiğinde akla ilk gelen bilim alanları, fizik, kimya ve matematik gibi fen bilimleri alanlarıdır. Her nedense sosyal bilimler alanında Felsefe, Sosyoloji, Dilbilim, Hukuk, Tarih vb. gibi diğer temel alanlar ilk anda akla gelmiyor. Bu konularda genel bir bakış açısı vermek üzere ezberlerimizi silbaştan gözden geçirmeyi öneriyorum.
Adı geçen alanların lise seviyesi dersleri olduğunu düşünüyorsanız kesinlikle yanılıyorsunuz. Gerçek anlamda bilimsel bilgi, bilim felsefesi ve bilim etiği ile uğraşanlar, bu alanların niçin bu denli önemli olduğunu yakinen bilirler. Antik Yunan’dan bilimsel devrim asırları olan “İslam Altın Çağı”na kadar mucizevi gelişmenin temelinde temel bilim alanları yatıyor.
Bugün bilim denildiğinde yalnızca tek bir alana indirgenmiş olan ve bilimin bizzat kendisi olduğu zannedilen “teknoloji” alanı, aslında ilmi gelişmenin sonuçlarından sadece biridir. Günümüzde sonuç odaklı ve pragmatik araçlarla hızlı ve pratik şekilde hedefe yönelen; bu amaçla üretme zorluğunu aşarak onun yerine kopyalayan, çalan, devşiren takipçi yapıların temelinde aslında büyük bir özgüvensizlik yatar. Bu yöndeki üretim özrünün ana sebeplerinden birisi, temel bilimlerdeki yetersizliktir.
Batı Avrupa'da sanayi ve teknolojik gelişme tarihine bakıldığında, her şeyin bilim zemin ve altyapısını oluşturan alanlarda muhteşem bir gelişme ile başladığını görürüz. Matematik ve Fizikten Dilbilime; Felsefeden Siyaset bilimine; Tarih Felsefesinden Dil felsefesine kadar onlarca alanda hatırı sayılır eserler üretildiği görülür. Sanayi Devrimi öncesindeki ve icatların patladığı 18-19 yüzyıl dönemlerinde bu gelişmenin tipik örnekleri yaşanmıştı. O dönemlerde, insanlığın ortak hafızasında yer alan ve Doğu veya Batı’da üretilen bütün birikim mirasından yararlanarak sentezci ve ilerlemeci bir bakışla üretimde zirveye çıkılmıştı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.