• İstanbul 13 °C
  • Ankara 13 °C

Roma'dan Osmanlı'ya Ayasofya'da sanat

Roma'dan Osmanlı'ya Ayasofya'da sanat
Fatih Sultan Mehmed'in Ayasofya'yı kılıç hakkı olarak alması ve camiye dönüştürmesiyle birlikte bu görkemli yapıda Osmanlı dönemi sanatları ön plana çıkarılmış ve işin ehli sanatkârlarca süslemeler yapılmıştır. Zeyneb Demirel yazdı.
Yeryüzünde varlık sahibi olan her şey güzelliğini aşktan alır. Aşk ise sanattan ve sonsuz bir yaratma gücünden beslenir. Çünkü yeryüzünü gerçek bir sanat eseri gibi var eden Allah, renk renk çiçekleri, dağları ve denizlerinin ahengiyle sanat eserlerinin en güzel ve sonsuz olanını biz insanların ve diğer canlıların hizmetine sunmuştur. Doğayı kendisine ilham kaynağı kılan insan da, sanatında hayal gücü ve ustalığının elverdiği ölçüde, mükemmele ulaşmaya ve güzeli aramaya koyulmuştur. Örnek verecek olursak, doğadaki çiçekleri taklit ederek yapılan çini sanatı, yüzyıllar boyunca her milletten insanı kendisine hayran bırakmış ve renklerindeki canlılığın sırrını bugün bile korumayı başarmıştır.
 
Tıpkı insanlar gibi varlık sahibi olan diğer canlılar da bilinmek, tanınmak ve sevilmek ister. Buna sanat eserleri de dâhil edilebilir. İyi bir mimarın elinden çıkan bir yapı, mozaik ustasının döşediği renkli mermerler, bir hattatın kaleminden çıkan güzel yazı yüzyıllar geçse bile hala hayranlık uyandırabilir. Sanatkârların elinden çıkan bu sanat eserleri, kendisine duyulan sevgi ve hayranlık nispetince canlılık kazanır, bir kimlik sahibi olur. Elbette bu sanat eserleri, kendisine duyulan bu sevgiye, içinde barındırdığı sırlı güzellikleri ve yaşanmışlıkları dışa vurarak ve bizlere onu tanıma fırsatı vererek karşılık verir. Tarih boyunca birçok kez ciddi hasar görmüş, yağmalanmış ve yakılarak yok edilmek istenmiş olsa da, yüzyıllardır ihtişamı ve göz alıcı güzelliğiyle insanları kendisine ilk günkü kadar hayran bırakarak yeryüzünün en sırlı mabetlerinden birisi olan Ayasofya da bunlardan bir tanesidir.
 
İmparatorların taç giydiği en büyük kilise
 
Ayasofya (Hagia Sophia), Doğu Roma İmparatorluğu tarafından günümüzün Sultanahmet Meydanı olan (o zamanki adıyla) hipodrom meydanına inşa edilmiş ve imparatorların taç giydiği en büyük kilise ve katedral görevini üstlenmiştir. İlk Ayasofya’nın inşasına Büyük Konstantin’in emriyle 360 yılında başlanmış ve kısa sürede tamamlanmıştır. Kendisinden sonraki hükümdarlardan birisi olan İmparator Arcadius, eşi İmparatoriçe Aelia Eudoksia ile İstanbul Patriği İoannes Chrysostomos arasındaki tartışmaların neticesinde patriğin sürgününe karar vermiş ve buna tepki olarak halk ayaklanarak 404 yılında Ayasofya’yı yakmıştır. (1)
 
Bu talihsiz olayın ardından İmparator II. Theodosios, Ayasofya’yı yeniden inşa etmek için dönemin ünlü mimarlarına yetki vermiş ve 415 yılında Ayasofya ikinci kez, o görkemli haliyle, katedral görevini sürdürmeye devam etmiştir. Fakat bu kez de ilkinde olduğu gibi ahşap malzeme kullanılarak yapılan çatısı, 532 yılında şehrin genelinde gerçekleşen ve önüne geçilemeyen Nika İsyanı’yla bir kez daha yanarak tahrip olmuştur. (2)
Bu haber toplam 741 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim