• İstanbul 20 °C
  • Ankara 22 °C

Sabri Gültekin'den: Aynı ocaktan ısınan Kalem Efendileri

Sabri Gültekin'den: Aynı ocaktan ısınan Kalem Efendileri
Sahaflar Çarşısı 1887’den beri çok da alışık olmadığı bir günü yaşıyor. Asırlarca “kelimelere ruh verenler”, Sahaflar Şeyhi Muzaffer Ozak’ın ocağı etrafında toplaşıyor.

Sahaflar Çarşısı 1887’den beri çok da alışık olmadığı bir günü yaşıyor. Asırlarca “kelimelere ruh verenler”, Sahaflar Şeyhi Muzaffer Ozak’ın ocağı etrafında toplaşıyor. Mecânin-i kütübler, yeni bir edebî mahfil keşfetmişçesine Bâbıâli’den, Küllük’ten, Acemin Kahvesi’nden, Marmara Kıraathanesi’nden, Erenler’den, Laleli Koska Kahvesi’nden, Beyazıt Set Üstü’nden, Enderun Kitabevi’nden, Kızlarağası ve Türkocağı Medresesi’nden fevc fevc buraya akıyor.

Çarşı, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine fikir, edebiyat ve aksiyon anlamında damgasını vurmuş şahsiyetlerin geçit merasimine tanıklık ediyor.

“Sahaflar Şeyhi”nin mekânı âdeta “kalem odası”na dönüşüyor. Toyluğu her halinden belli olan birisi, Ozak Hocaefendi’ye “mesleğiniz nedir?” diye sorunca, şu nükteli cevabı alıp yerine oturuyor: “Ölenlerin kitaplarını öleceklere satmak!” Hatasını anlayıp, “Sözü olanların yanında sükût ne güzel şeymiş meğer!..” diyerek kendi kendine içerliyor.

Çağrı’nın kütübleri arasındaki yerini alan “Kalem Efendileri”, sararmaya yüz tutmadan satır aralarından çıkarak, etraflarında heyecana gark olmuş “edebe ve ebede” aç simalar arasında dolaşmaya başlıyor. “Ruh Medeniyeti”mizin nadide simaları, hiç eskimeyen zamanlardan derledikleri kadim hazineleri paylaşmak için Mehmet Nuri Yardım beyefendinin desturunu bekliyor.

Ahde vefanın vefasızlıklara mezarlık olduğu dünyada, sahafların ortasına bir vefa sofrası kuruluyor; nefesli / nefessiz tarihçilerimiz, edebiyatçılarız, sanatkârlarımız, ilim, fikir ve edebiyat dünyamızın “Kalem Efendileri” mis kokulu kelâmlarıyla ma’kes buluyor.

Ve desturla birlikte gerçeklerin hayalle bütünleştiği “geçit merasimi” başlıyor...

***

Abbas Sayar, ölüme terkedilen atın sırtına atlayıp yılkıya karışıyor. “Yılkı Atı”nın bozkırlarda nice yalnızlık, nice tipi ve fırtınalara karşı direnerek merhametsizliği yenişinin hikâyesini anlatıyor. Hayvanî duygulara gem vurup, insanî duyguları hudutsuz vahalara bırakıyor.

“Dünyayı dünyada boşayan şair”Abdurrahim Karakoç, “Zulüm Azrail olsa, hep Hakkı tutacağım” diyor. Ân geliyor, Azrail’e yeniliyor amma hâlâ Hakkı haykırıyor.

“Hâce-i Evvel”in en iyi yetişmiş kalem erbâbından Ahmet Rasim, “Falaka”yla çocukluk yıllarını, “Şehir Mektupları”yla Dersaadet’in envanterini çıkartıyor. Bedbin bir rûh haliyle, “İstanbul ne kadar da değişmiş” diyor mızıkçılık yapan oğluna. Başucunda matem tutan oğlunun “Asıl sen mızıkçılık yaptın babacığım” ifadesine katıla katıla gülüyor.

Ayşe Şaşa, İbn Arabî gibi hikmet ve hakikat kılavuzlarının peşine düşüyor; sonunda iyiliği, erdemi ve doğruyu buluyor. Bir Ruh Macerası’nda, “Herkes geleceğe doğru hayal kurar; bense geçmişe. Bir bahçeye doğru yolculuk yapıyorum; çimenlerin üzerine seccademi serip şükür namazı kılıyorum” diyor. Sonsuzluk âlemine giderken; “er kişi niyetine” uğurlanıyor.

Devamı için: http://www.milatgazetesi.com/Ayni-ocaktan-isinan-Kalem-Efendileri/68063#.VRqtyvmsVps

Bu haber toplam 928 defa okunmuştur
  • Yorumlar 2
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim