• İstanbul 22 °C
  • Ankara 27 °C

Şehir Dediğin Sessiz Çığlıktır Yüreğimde Bugün

M. Ali ABAKAY

Bir yere vardıysa gönlüm, şehre dair yaşam emarelerini arar, inşâ edildiği ilk dönemlere dair. Bu şehir ne zaman, neden, kim tarafından kurulmuş, çekirdek yapısıyla?

Dünden bu güne ne kalmıştır, miras taşınacak yarınlara?

Şehre vardıysam, hangi kapısından girilirdi, öncelikle?

Şehir, tarihin hangi dönemlerinden geçmiştir, bir bir?

Bu kayalıkta, mağaralarda yaşayan kavim kimdi?

Hangi yapılar, yüzlerce senelik ömre sahiptir, yerinde duran?

Sorular soruları getirir, beraberinde, cevapsız kalır çoğu bilirim. Gelin görün ki sormadan edemiyor, insan.

Bu şehre ilk yerleşenler, ne bıraktı geride?

Dünümüzden günümüze kalana, hakkıyla sahip çıkıldı mı? Sahip çıktık mı, bu mirasa?

Sorular, cevapsız kalır genellikle, kendi sesime ses bulamamanın çaresizliği çöker, omuzlarıma. Bu yükün altından kalkmak oldukça güç. Zorluğu yaşamayan, anlamaz sıkıntıyı.

Hangi şehirden bahsettiğimizi merak eden olmaz mı, bu arada cümle içinde?

Her şehir, insandan bir parça taşır, mimarîsiyle, musıkîsiyle, folkloruyla, sanatıyla, edebiyatıyla, özüyle sözüyle.

Her şehir canlıdır, açıkçası; söz sözü açar ya, şairlerin dilinden.

Yazarlar, boşuna mı yazmıştır, eserlerinde eksik etmediği şehirlerini?

Araştırmacılar, ömrünü adadıkları şehirleri için, beyhude mi tüketmiştir, ömür sermayesini?

Bu handır, şu hamamdır, o köprüdür…

Şu medresedir, o camiidir, bu kervansaraydır…

O kilisedir, bu çeşmedir, şu köşktür, konaktır, saraydır.

Belki kalesi vardır, bir dağın zirvesinde, eteğinde yer yer surları kalan, burçlarıyla beraber.

Manilerde, mayalarda, şarkılarda, türkülerde canlanır, şehir.

Yüreğin derinliğinden gelir hissiyat, kayadan fışkıran su kaynağı misali.

Kaynaşır, durur halaya insanlar, birlikte.

Sevinç paylaşılır hüzünle beraber.

Rengarenk elbiselere bürünmüş insan gibidir, yaylalar. Her bir yeşilliğin farklı rengine bürünür, yapılar.

Güneşin doğuşuna merhaba diyen şehrin dar sokaklarında nevş û nema bulur, hayat. Batışında aksi yansır, akarsulara.

Nasıl anlatayım, isimsiz şehirleri, bir bir.

Her şehir, benden bir parçadır esasında, kimsesizliğine sığındığım çaresizliğin çelik kollarında yalnızlığımı bana unutturan.

Her gittiğim şehirde, kentte insanla karılmış görüntülerde kendime yer bulmaya çalışırım, ressamın tablosunda olma adına.

Fotoğraflarda kalmamalı, güzellikler.

Bu şehirlerde, kentlerde kim doğdu, kim yaşadı, kim göçtü ve ne bıraktı yerinde?

Hangi sayfalarına kitapların neler not düşüldü, çoğu unutulmaya, yitiklere karışmış olan?

Kim ne yazdı, ne düşündü, yaşam sermayesinde ömür tüketenler hayatın güzelliklerini nasıl dile getirdi?

Gülümsemeleri vardı, nakışlarına akseden insanların, şarkılara ve türkülere yansıyan sevinçleri, acıları.

Hangi aşlar, sofraya konulurdu, hangi duygularla bölüşülürdü ekmekler?

Bir çocuğun annesine seslenişi, annenin çocuğa bakışı, kucağına alışı, saçını okşayışı…

Ağlayan gözlerde pörseyen umut…

Yaşlı, ihtiyar bir elin tuttuğu çiçek demetinden dağılan kokular…

Savaşlar vaz geçilmez, hayatın hikâyesinde.

Ölümler, katliamlar, iç paralayan haykırışlar, kırık gönüller.

Yaşamak için, ayakta durmak için, istenmeden karşı koyuşlar…

Ay ışığının değdiği tülbent, leçeğe dönüşür genç kızın başında.

Gözlerinde sevda, hasret yaşlarda bulur, canlılığını.

Hangi şehri anlatsam, sana itirazın olur, bilirim.

Bu şehir İstanbul’dur, yedi tepesinde güzellikleri eksik olmayan.

Şu şehir Diyarbekir’dir, kadîm geleneği halen yaşayan.

O şehir Kars’tır, serhadin mührü duran.

O Şehir, Edirne’dir Selimiye ile taçlanan.

Şu şehir, Hakkaridir, ters lalesiyle unutulmayan.

Bu şehir, Maraştır, kahramanlığı dilden dile ulaşan.

Sana çok şehir anlatırım, anlatmam mümkündür, zaman su misali akıp giderken.

Mana taşımayan şehirler içinde boğuluyorum, açıkçası.

Özünü kaybeden mekânlarda soluk almaktan uzaktır, bedenim.

Ruhum, kıskacındadır geçmişe hürmeti kaybetmiş olanların yanında.

Kaçmaktayım, şehirlerden bu gün, sığınmak istiyorum uzaklara, köylere, mezralara.

Anlatılanlara göre değildir, şimdiki şehirler.

Ağlayışım içimden akar zamana, nereden doğduğu bilinmeyen nehirler misali.

Manaya anlam katmak için, şehirleri kaleme almaya niyet ettik,  bu girizgâhla.

Mana oldukça, anlam kazandıkça  buradayız Efendim!..

Bu yazı toplam 1044 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim