• İstanbul 18 °C
  • Ankara 21 °C

Selahaddin E. Çakırgil: ‘Niçin’i lügatlerden çıkarmışlardı…

Selahaddin E. Çakırgil: ‘Niçin’i lügatlerden çıkarmışlardı…
Buraya kadar anlattıklarımdan şu da çıkarılabilir herhalde...

Evet Müslümandık ve kendimizi Müslüman olarak niteliyorduk ama İslam hakkında hemen hiçbir şey bilmiyorduk. Müslümanlığımız, 'taklid' seviyesinde idi, tahkik seviyesinde değildi; Kur'an-ı Kerîm'de, 'Müslüman' olduklarını söyleyenler için yapılan, 'İman sizin kalbinize girmedi...' ikazı bizim için de geçerliydi. Çünkü, 'inandık' dediğimizin dinin gereklerinden bildiklerimizi büyüklerimizden veya köy hocasından ya da şehre gittiğimizde camilerdeki vaaz hocalarından veya hutbelerden dinlediklerimizden öğreniyorduk.

Bu öğrendiklerimiz de 'Niçin?'in değil de, 'Nasıl?' sorusunun cevabını vermiş oluyordu.

Mesela, 'Niçin namaz kılıyoruz?'un cevabı genelde, 'Farz da onun için... Allah emretmiş de onun için...' şeklinde oluyordu.

Bu yanlış değildi. Çünkü, bir alışkanlık bile olsa, tekrarlana-tekrarlana, hayatın tabiî bir gereği ve parçası haline geliyordu, o ibadet şekilleri ve insanlar onlardan mahrum kaldıkları veya yerine getirmedikleri zaman, rûhen bir huzursuzluk ve toplum içinde de adetâ bir suçluluk duygusuna kapılıyorduk. Ama bu 'taklidî imanımız , 'tahkîk' ile düşünce ve araştırma ile güçlenmeyince, olduğumuz yerde kala-kalıyorduk.

Ârif Nihad Asya'nındı galiba, şöyle güzel bir dörtlük vardı..

'Öğrenmek için içimdekini,

Niçin diye açılırken ağzım,

Lügatlerden çıkardılar niçin'i,

Dediler, senin neyine lâzım...

Öyle bir dönem düşünelim ki, okuyacak güvenilir kitab kaynakları da yoktu... Mevcudlar da daha çok, neyi 'Niçin?' değil de, 'Nasıl?' yapmamız gerektiğine dair bilgiler veriyordu. Ayrıca, günlük gazete zâten yoktu ya, haftalık dergiler bile sınırlıydı ve ayrıca halkın büyük ekseriyetinin ekonomik açıdan 'sefiller'i oynadığı, ekmek derdinden yukarı çıkamadığı, birtakım yayınlar olsaydı bile, onları takib edebilecek bir imkânının olmadığı da bir ayrı konuydu. TV zâten yoktu, radyo ise, sadece devletin elindeydi ve o devlet radyosundan, en üst yönetici kişi ve kadroların meselâ bir Ramazan veya Kurban Bayramı için kutlama mesajı yayınlamaları diye bir şey asla söz konusu olmazdı. Ve Ramazan ve Kurban Bayramıkutlamaları için insanlar birbirlerinin evlerine ziyarete gittiklerinde, Anadolu'nun küçük kasabalarında bile, hele de memur ve onlar gibi 'sosyeteleşme' eğilimine kendisini kaptırmış olanların evlerinde, küçük kadehlerde, tek yudumluk likör tipi içkilerin sunulması âdet haline getirilmeye çalışılıyordu.

Devamı: https://www.fikriyat.com/yazarlar/akademi/selahaddin-e-cakirgil/2019/03/20/nicini-lugatlerden-cikarmislardi

Bu haber toplam 325 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim