• İstanbul 23 °C
  • Ankara 20 °C

Şeytanın isyanını selalar bastırdı

Fatma Gülşen KOÇAK

Meslek hayatının zirvesindeyken Müslümanlığı seçen Rabia Christina Brodbeck ile15 Temmuz’u konuştuk.

PAZARTESİ SOHBETLERİ / FATMA GÜLŞEN KOÇAK

Rabia Christina Brodbeck meslek hayatının zirvesindeyken Müslüman olan bir batılı. Bugüne kadar İslam’la şereflenen sayısız insan gibi onun da bir hikayesi var. İsviçre’de bale eğitimiyle başlayan serüveni onu kısa sürede modern dansla dünyaca tanınan biri haline getirdi. Şöhretin ve servetin üst noktasındayken Amerika’da girdiği küçük bir Türk Mescidi ona yeni bir hayata başlamasının kapısını açtı. 

“Varlık hiçlikle başlar’’

Mescidin girişindeki ‘Varlık hiçlikle başlar’’ sözü beyninde fırtınalar esmesine sebep oldu. Mesciddeki sohbette İslam’ın insana yüklediği anlamı dinledi. Papazlardan hiç duymadığı, kiliselerde gündeme gelmeyen bu anlam derinliği onu adeta sarstı. Özünü arayan bir insanın bütün yol maceralarını yaşayan Christina artık Rabia ismini alarak Allah indinde Hak din olan İslam’ı seçti. Ailesinin, çevresinin, meslektaşlarının ve arkadaşlarının tepkilerine aldırmadan İnsanı Kamil olma seferine çıkan bir mümin olma kararlılığından vazgeçmedi. Batının insanı bunalımlara davet eden karanlık dünyasından sıyrılmak için radikal bir karar vererek Türkiye’ye hicret etti. 

Roman kahramanlarına has bir edayla ailesinden, akrabalarından, arkadaşlarından vazgeçip kendi tabiriyle evliyalar şehri İstanbul’a yerleşti. Ülkemize geldiği günden beri hiç boş durmadı. Kitaplar yazdı. Darulacaze’de gönüllü hizmetlerde bulundu. Sivil toplum çalışmalarına destek verdi. İslam’ı şeklen değil kalben yaşamanın örneğini temsil eden Rabia ile anavatanından Türkiye’ye hicret eden  bir batılı olarak 15 Temmuz’u, Türkleri ve Türkiye’yi konuştuk.

- Anlamı çok derin bir hikayeniz var. Kısaca paylaşır mısınız?

 Servetli ve şöhretli bir hayatı yaşarken İslam ile tanıştım. Biz bir sokakta yürürken bir bina gördük. Ne daire ne de dükkan. O olağan üstü şekilde olan binanın önünde durduk. Merak edip yaklaştık ve kapı açıldı. İşte orada kapı açıldı. Bu kapı Türk mescidinin kapısıydı. Küçük bir yerdi, orada ibadet ediyorlardı. İçeri girdik, hemen “hoş geldiniz” dediler. İçeride çok farklı, yoğun bir duygu vardı. Orada bir sohbet odası vardı, bir hoca bize anlattı. İslam ile ilk defa orada karşılaştım.

“Namaza ve secdeye aşık oldum”

- O mescidin kapısı bir anlamda size İslam’ın kapısını açtı değil mi?

Evet. Resmi cami kapısı değil. Allah bana şefkat kapısı, evliya kapısı, aşıklar kapısı davet etti. Bu davet çok farklı bir şey. O kapıdan girdim. Hemen ortadaki hoca ile karşılaştım. New York’da bir nur ile karşılaştım. Bu Allah’tan bana en büyük mucize.  Ben de hemen aşık oldum. Yani ben kelime-i şehadet getirmeden aşka düştüm. Ben kelime-i şehadet getirmeden namaza aşık oldum, secdeye aşık oldum. Her şey bana o anda doğdu. Zaten an meselesi oldu. Gösteri için gittikten sonra ben geri döndüm. Karanlık gaflet uykusundan uyandığın gibi bir alemden diğer aleme geçmek ve hidayet nuru almak. Nuru almadan gerçek hidayete eremezsin. Dinsiz bir hayat yaşadım çünkü İsviçre maddeleşmiş. Bir de biz Hristiyanken din yaşamıyorduk adeta dine hakaret ediyorduk. Hristiyanken bir dua bile edemezdim.  İbadet gibi hiçbir şey olmadı, yoktu. Batı dünyası resmen bir dinsizlik yaşıyor. Sonra ebedi zenginliği görmeye başladım. Özüme döndüm. Hakikati görmeye başladım. Çünkü o karanlıktan gözleri açınca Elhamdülillah bütünlüğü görebiliyorsun.

- İlk secde de nasıl bir ruh hali yaşadınız?

Zaten yeni kitabım onun hakkında. Ben kitap yazarken çok şey keşfettim. Bunu herkese söylüyorum. Bir şey yaz, o kadar iyi bir şey ki. Mesela ben kelime-i şehadeti doğuştan getirdiğimi keşfettim. Sonra hayatın iki bölümü var, dünyevi sahne ve ilahi sahne.

“İstanbul’da hakiki insan kimliğine kavuştum” 

- Türkiye’ye geliş süreciniz nasıl oldu?

O mescide ilk girdim ve karar verdim. Aslında bu kararım da karar değil, şimdi biliyorum her şey içten zaten. Beden beni gönderdi. Gönül bedeni itiyor. Aynı şekilde ben ilk ziyaretimde bir Mürşidi Kamil ile karşılaştım. New York’ta Türk mescidinde bir bardak hayat suyu içtim. İlk ziyaretimde İstanbul’a geldiğimde kayboldum, yok oldum. Sahte insan kimliğimi kaybettim ve hakiki insan kimliğine kavuştum.  Sonra hep Avrupa’yı New York’u ziyaret ettim. Ben hep tek başıma seyahat ettim, tek başıma otelde kaldım. Çok zor bir hayat yaşadım. Altı sene böyle geçti. Sonra irfan ehlinden bir zata nerede yaşayayım, artık dayanamam böyle hayata diye sordum, yuvam nerede dedim. Buraya gel dedi. Sonra hemen buraya yerleştim. Benim hikayem biraz farklı oluyor, çünkü hicret ettim. 

“Secdede çok  farklı bir güç var”   

- Dünya sahnesinden ilahi sahneye geçiş süreci nasıl oldu?

O sürece ben iyileşme diyorum. Manevi hastalıklara şifa bulma evresi. O süreç uzun sürdü 10-15 sene sürdü. Sonra kitap yazmaya başladım. Tabii ki bu şartları, vazifeleri öğrenmek çok uzun sürüyor. Bu çok zor bir şey. Bu sadece öğrenmek demek değil. Nasıl namaz kılayım, nasıl hacca gideyim gibi değil.  Namaz sadece kılınmaz, hacca sadece gidilmez, oruç sadece  tutulmaz bunlar hep yaşanır.  Secde benim en büyük aşkım oldu. Ben zaten dans ederken hep prova yapmışım. Rabbimin huzurunda olabilmek için bir prova. İlk namazı hatırlıyorum. İçimde vardı, bütün özlemime kavuştum. İlk namazlarımda kavuştum, ağladım, titredim. Secde en büyük aşkım diyebilirim; çünkü Allah’a olan aşkın sembolü ve ifade verebiliyorsunuz. Secde ve oruç çok farklı bir şey. Çünkü diğer dinler ve diğer peygamberlere vermemiş. Onlar namaz kıldılar, onlar oruç tuttular. Hz. Adem Aleyhisselamdan beri namaz var. Ama İslam Peygamberimize, o da bize en yüce mirasımızı vermiş. Secdede çok farklı bir güç var bu güç gönül gücü. Oruç da bir güçtür. Oruç tutarken biz aşk hazinesi kazanabiliriz ve ilahi şuur kazanabiliriz.

- 15 Temmuz’da ne hissettiniz?

 O geceye şahit olmak bir sebep tanesiydi. Allah beni belki de o geceye şahit olmam için Türkiye’ye çağırdı.  Gece ilerledikten sonra selalar okunmaya başladı. O dehşet uçak seslerini duyduk. Bir anda bütün Türkiye’yi sela sesleri sardı. Her bir camide başladı. Öyle bir şey oldu ki… O gece çok şeyler oldu, çünkü İslamofobi üzerinde darbe oldu. Bu savaş, şeytan isyan edince başladı. İlk Habil ile Kabil savaştı insan olarak. Bu güne kadar her zaman Kabil kazandı. 15 Temmuz’da Habil kazandı. Bu unutulur mu hiç. Artık yeni bir döneme girdik. O gece ben hissettim ki din hayatımıza girmiş, o gece dini yaşadık. Salalar okundu. Salavatlar getirildi. Peygamber Efendimize selamlar yollandı. Hep özlediğimiz şey bu değil miydi? Bu sala sesleri, bu ilahi güç uçak seslerini bastırdı. O gece hepimiz değiştik, hayatımız değişti. Değişti derken her vatandaş için Allah’a olan sorumluluğumuz arttı. Bunu konuşmalıyız. Cumhurbaşkanımız çok güzel söylemiş, şimdi kemoterapi başladı. O kanser şimdi artık yok edilecek. Ama neden tedavi ediyoruz, iyileşmek için, sıhhate kavuşmak için. FETÖ zulmü insanlık üzerinden hepten kalkacak inşallah. Eyüp Sultan’da Medine’nin kokusu var

- Türkiye ve İstanbul ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

- İstanbul evliyalar şehridir. İstanbul’un Medine’si zaten Eyüp Sultan Hazretleridir. Eyüp Sultan’da Medine’nin kokusu var. Üsküdar’da Mahmud Hüdayi Hazretleri var. Ne mutlu Allah’ın dostlarının kokusu burada. Ben burada yaşamaya alıştım, artık Türk olduk zaten. 15 Temmuz’u yaşadıktan sonra şehitlerin şehri olması bakımından da burası ayrı bereketlendi.. Bunu yaşıyorum, ne mutlu hepimize. Ne mutlu 15 Temmuz’u yaşayabildik. Bir de bir kitabımın başında şöyle yazıyor, “İsviçre’de Türkiye için doğdum”. Hicretten sonra 20 sene yaşadıktan sonra burada ben maddi ve manevi bir cennet yaşıyorum.

“Allah zaten halifeliği Cumhurbaşkanımıza vermiş”

- Cumhurbaşkanımız ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

- Ben ne mutluyum ki Ak Parti ile her zaman kazandık. Allah zaten en büyük halifeliği Cumhurbaşkanımıza vermiş. Türkiye özel bir ülkedir. Başka İslam ülkelerine de gidebilirdim. Ama Allah bana Türkiye’yi nasip etti. Burada ölmek istiyorum, Allah nasip etsin. Türkiye özel bir ülke çünkü burada Peygamber Efendimiz (sav) aşkı var. Ehli Beyte bir aşk var.  Ne mutlu bana. Diğer ülkelerde o kadar yüksek derece göremiyoruz. 15 Temmuz’da o kadar belli ki Allah onu görevlendirdi. Bizi meydana çağırmış ve bu çağrı nasıl bir çağrı ise ümmetin tohumunu taşıyor.  O çağrıya icabet eden binlerce kişi kendilerini ön saflara attılar, hiçbir şeyi düşünmeyerek. İşte o nasıl bir tohum taşıyor? Mal, mülk, çocuklar, ailem, makamım, servet, canım sana feda Ya Resulallah… İşte o orada o sır gerçekleşti. Köprüler cennete şehadete köprü oldu.. Bu tarihte silinmez bir olay oldu. 

- Rabia çok teşekkür ederiz bu samimi cevapların için.

- Ben teşekkür ederim. Müslümanlar için gayret eden Yeni akit gazetesine ve size.

Yeni Akit

Bu yazı toplam 808 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim