Taşranın bir çok yüzü, deseni vardır. Kimi zaman saf ve neşeli yüzünü gördüğümüz taşranın kimi zaman da itici ve çekilmez yüzünü görürüz. Bu nedenle zihnimizde birden fazla taşra tasavvuru vardır. Taşra, kimisi için gelişime, yeniliğe, farklılığa kapalı sığ bir yerdir. Bu yüzden uzak bir mekândır. Kimisi için de özlem duyulan bir yerdir. Bu nedenle özge bir mekândır. Kimisi için de nostaljik duygular estirmek için kullanılan bir malzemedir yalnızca. Herkesin kendisine has bir taşrası, taşra kültürü olduğundan bu konuda konuşmak epeyce zor. Sanattan siyasete, edebiyattan sosyolojiye taşra, her alanın konusu olagelmiştir. Bu nedenle yalın bir taşradan bahsetmek neredeyse imkânsızdır.
Taşra Hâlleri, taşraya dair çeşitli algı, yorum ve bakışlar olduğunu belirten ve akademik çabadan fazlasını gösteren bir eser olarak taşrayı hemen her açıdan incelemiştir. Köksal Alver, Celaleddin Çelik, İbrahim Nacak, Ertan Özensel, İslam Can, Mehmet Narlı, Murat Ak, Ejder Ulutaş, Vefa Taşdelen, Mustafa Aydın, Hasan Harmancı ve Ali Ayçil’in yazdıklarına bakılırsa taşrayı bir konu üzerine oturtmadan konuşmanın ne kadar güç bir şey olduğu görülür. Çizgi Yayınları’ndan çıkan Taşra Hâlleri, insani dokudan ve histen kopuk olmayan makalelerden oluşmaktadır. Akif Emre, danışma ve hakem kurulunda Köksal Alver’in de bulunduğu Sosyoloji Divanı üzerine yazdığı bir yazıda şöyle söylemişti: “Akademik formatı bozmadan yahut akademik muhtevasının yanı sıra edebiyatla temas kurmaya çalışan, daha serbest düşünmeye zaman ayıran bir dergi.” (Yeni Şafak, Güncelleme Tarihi: 4 Ağustos 2015) Bu yorumu, Sosyoloji Divanı Kitaplığı’nın ilk kitabı olan Taşra Hâlleri için de kullanabiliriz.
Devamı: http://www.dunyabizim.com/kitap/26773/tasraya-tasralilara-ve-tasraliliga-dair-tasra-halleri
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.