• İstanbul 13 °C
  • Ankara 13 °C

Toprak Risalesi…

Rüstem BUDAK

İnsan yaratılmaya karar verildi. Bulunan maya toprak… Topraktaki tüm manalar toplanıp insana yüklendi. Yüklenen insan, emanetin farkında değildi. Toprak su ile birleşince varlığın inşası başladı. Büyük evlilik, buluşma gerçekleşmişti. Toprak; Havva, Su ise Âdem’di. Bunu harekete geçirecek Ruh’a ihtiyaç vardı. Ruhu da Allah üfledi. Toprak ile su, dünyayı kurdular. Toprak sabit iken, su topraklar üzerinde dolaşıyordu. Bir topraktan bir toprağa… Her değdiği toprak diriliyordu.

Âlemde insan için yaşanabilir tek yer; topraktı. Hiçbir yer uzun süreli insana yaşanabilir gelmiyordu. Ne gök, ne de deniz. Topraktan uzaklaşınca tekrar dönmek istiyor toprağa… Tek güvendiği yer topraktı. Toprak ile mesafesi ona güven veriyordu. Uzaklaştıkça güvensizliği artıyordu.

İnsan, doğunca yine toprağa yöneldi. Ekmeğini, rızkını elde etmesi gerekiyordu. Yaşaması ve yaşatması zorunluydu. Tüm kaynak yine topraktı. Toprağı ekti, biçti, kazdı, topladı. Toprak üzerinde fabrikalar kurdu. Topraktan aldığı maddelerden yeni icatlar yapmaya başladı. Topraktan elde ettiklerine şekil verdi. Eşyaya ruh üfledi.

İnsanların gözü toprağın altındakilerdendi. Bunları kapmak için yapmadık hileler kalmamıştı. Toprağın altına bakmaya başladı. Toprak saklamıştı, en değerli hazineleri bağrında. Bağrına saplandıkça her kazma, yapıldıkça her müdahale saklamadı sinesinde saklı olanı. Verdikçe verdi.

Toprak üzerinde sınır yoktu. Ama insanlar ellerine aldıkları tellerle, mayınlarla, duvarlarla, çizgilerle, kulelerle topraklar arasına sınırlar koymaya başladılar. Sınırlar insanları birbirinden ayırmaya başlamıştı. Ayrılanlar, sanki ayrı toprak üzerinde yaşıyordular. Ama insanlar aynı toprak üzerindeki bu yapay sınırları çok sevdiler. Topraklar arasında ayrımcılık yapmaya başladılar. Üstünlük taslamaya, tehdit etmeye ve güç gösterisi yaptılar.

İnsan, çevresindeki topraklara baktı. İnsanın toprağa baktıkça bakası geliyordu. Uçsuz bucaksız topraklara baktıkça içi açılıyordu. Sevdi toprağı… Bağlandı… Elindeki toprakla yetinmiyordu. Almak istiyordu. Hâkim olmak, sahip olmak, üzerinde hâkimiyetini kurmak istiyordu.

Toprak bir paylaşım meselesidir. Bu paylaşım hayatın temeliydi. Toprak için kardeşini öldüren de insandı. Habil ile Kabil, Firavun ile Musa, Nemrud ile İbrahim… Tevhid ehlinin davası toprağın asıl sahibinin olması idi. Şirk ehlinin davası ise toprağın tek bir elde toplanması idi. Bitmeyen mücadele devam ediyor.

Toprak, şehirde başka anlamlara gelmeye başladı. Metrekare oldu… Arsa oldu… AVM oldu… Plaza oldu… Cadde oldu… Sokak oldu… Ev oldu… İşhanı oldu… Okul- hastane- kışla oldu… Oldukça değeri ve tanımı değişti. Beton ve çelikten kuleler sardı toprağı… Görünmeyince toprak, yok sayıldı. Oysa toprağın kimliği değiştirilmişti. Yeni kimliğiyle toprak maddi olarak değerlenmiş ama ruhu olarak ucuzlamıştı.

Büyük savaşlar verildi topraklar için… Kendisinden önce alanlara yöneldi. Onların elinden bazen tehditle, bazen savaşarak almaya başladı. Gasp etti. Üzerindekileri sürgün etti. Sömürdü toprakları… Gâh batıya doğru iz sürdü. Gâh doğuya doğru… Doyurmuyordu topraklar gözünü…

Bir gün gurbete yolu düştü. Gurbet içinde gün içinde büyüdü içindeki özlem… Başka topraklar anlamını yitiriyordu. Başka topraklar onun değildi. Başka topraklar başkalarınındı. Ona onun toprakları lazımdı. Aklına doğduğu topraklar geldi. İlk nefesini verdiği topraklar gözünde tütüyordu. Gün geçtikçe özlemi artıyordu. Dönmek istiyordu toprağa… Islanmak, koklamak, çamuruna bakmak, üzerindeki gülleri koklamak…

Kutsal topraklar oluşmaya başlamıştı. Kutsal toprak emek verilen topraktı. Aziz toprak… Üzerinde yaşayan insanların onurlarının yüceltildiği, emeğinin sömürülmediği, zalimlere ezdirilemediği, bir tek Allah’a kulluk ettiği topraklar… Kutsaldı ama kutsallığı değerleri korunduğu süre için geçerliydi. Değerleri ayaklar altına alındığı zaman artık kutsallık kalmıyordu.

Doğduğu, yaratıldığı toprağa dönüş vakti gelmişti. Toprak onu çağırıyordu. Üstünde değil koynunda olmasını istiyordu. Kucaklayacaktı, misafir edecekti. Aslı topraktı, aslına dönecekti. Düşüyordu insan bir bir toprağa… Her düşen, her gelen çevrilmiyordu. Bağrını açmış toprak doymuyordu. Daha var mı? Diye soruyordu, her seferinde… Üzerine örtülürken insanın üzerine toprak, vuslatın mutluluğunu yaşamaktadır. Diğer yandan toprak üzerinde kendi kendilerine zulmedenlere, toprak altında da rahat yoktur.

 

 

Bu yazı toplam 1372 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim