• İstanbul 13 °C
  • Ankara 14 °C

Turgut Cansever’le konuşmalar

Turgut Cansever’le konuşmalar
Müşterek çalışmalarla bir ideal şehir modeli nasıl ortaya konulabilir?

Gecekondu meselesinden imar sorunlarına, tarım arazilerinden demografik değişimlere, vahşi kapitalizmin getirdiği felaketlerden kutu gibi evlerde, sıkışık metrolarda hayatını devam ettirmeye kadar pek çok konuya değinen konuşmalarda üzerinde durulan esas konu şu: Müşterek çalışmalarla bir ideal şehir modeli nasıl ortaya konulabilir? Dahası bir şehrin meselelerine bakmaya nereden başlayabiliriz, sorusu ekseninde insan, kültür, insani ilişkiler, sosyal yapı, insanın çevre içindeki yeri gibi konulara da temas edildiği görülüyor

Asım Öz

Cumhuriyet dönemi mimarlık tarihinin büyük figürlerinden merhum Turgut Cansever’e ve dünyasına ilişkin her yeni metnin, taşkın bir heyecan dalgası doğurmadığı ortada. 2007 sonrasında Cansever külliyatına pek çok eser eklendi lakin bunlar etrafında pek merak uyanmadı. Oysa başka kültür insanlarına dair her yeni keşif, bulgu, iz adına ne derseniz deyin muhakkak bir kıpırdanma oluştururdu. Muhakkak can sıkıcı olduğu kesin olan bu ilgisizlikte şaşılası bir yan bulunacaktır. Üzerinde düşünülmeye değer bir konu bu fakat biz bunun sebepleri üzerinde durmayı bir yana bırakarak, bize şimdilerde ulaşan bir toplama; Bir Şehir Kurmak kitabına bakalım.

Adını andığımız eser, Turgut Cansever’in Marmara Üniversitesi Mahalli idareler ve Yerinden Yönetim Anabilim Dalı yüksek lisans ve doktora programındaki seminerlerinden hareketle hazırlanmış. Cansever, 1997-1998 yıllarındaki “Şehir Yönetim Düşüncesi" dersindeki bu konuşmalarında Türkiye'deki şehirleşme sürecinin yakıcı meselelerini ele alarak bunlarla yüzleştiriyor bizi. Sorunların çözümüne dönük öneriler üzerinde durarak yeni kurulacak şehirler için bir model ortaya koymayı deniyor. Bu yönüyle planlı, hazırlıklı sorularla yol alan bir kitap olduğu varsayılabilir. Mimarın düşüncelerini kimi noktalarda açan, kimi noktalarda pekiştiren cevapların yer aldığı konuşmalar, katılımcıların katkılarıyla da zenginleştirilmiş. Birinci elden tecrübeleriyle, tasarılarıyla ilgili bilgi ve yorumlar ediniyoruz mimarın. Ayrıca, Cansever'in “Diyarbakır Suriçi Eylem Planı”nın taslak metni de ilk defa bu eserde gün yüzüne çıktığını belirtelim. Cansever’in mimarlık meselelerine mutasavvıf edasıyla yaklaştığı hemen fark ediliyor. Gerek sistematik gerekse fragmanter çizgili eserleri bu konuda epey ipucu sunar. Bana kalırsa bu düşünce çizgisiyle yalnız bir mimardı.

Bazı kitaplar iniş çıkış dengesini sıfırlayan, tek düze bir ilerleyişe sahiptir ama bazı kitaplar bundan uzaktır. Bir Şehir Kurmak değerlendirilirken gözden uzak tutulmaması gereken noktalardan biri, kitabın düz çizgide ilerlememesi. Dönemin öğrencileri tarafından kayda alınan “Şehir Yönetim Düşüncesi” seminerleri kapsamında yapılan tartışmalardan oluşan kitapta, Cansever, hayatından, okuduklarından ve hatırlarından sıklıkla söz ediyor. Başkalarının onu eleştirmesine sebep olan gelişmelerden de söz açıyor.

MİMARLIK MİRASINI YORUMLAMA ÇABASI

Büyüteçle bakılması gereken bölümleri epey yer tutan konuşmalarda üzerinde durulan ilk konu, Türkiye’de yerel yönetim sisteminin 1930’lardan bu yana öz bakımından bir fark taşımaması. Bu durum Cansever’e göre, 1850’lerden; şehir ve toprak mülkiyeti ile ilgili İslami- Osmanlı esasların İngilizlerin baskıları sonucu değiştirilen iki kanunnameden bu yana devam etmektedir. Gecekondu meselesinden imar sorunlarına, tarım arazilerinden demografik değişimlere, vahşi kapitalizmin getirdiği felaketlerden kutu gibi evlerde, sıkışık metrolarda hayatını devam ettirmeye kadar pek çok konuya değinen konuşmalarda üzerinde durulan esas konu şu: Müşterek çalışmalarla bir ideal şehir modeli nasıl ortaya konulabilir? Dahası bir şehrin meselelerine bakmaya nereden başlayabiliriz, sorusu ekseninde insan, kültür, insani ilişkiler, sosyal yapı, insanın çevre içindeki yeri gibi konulara da temas edildiği görülüyor.

Bu çerçevede Cansever, önce insanlık tarihinin en önemli iki insan tipine bakılması gerektiğini hatırlatıyor. Ona göre homo economicus Hıristiyan dünya telakkisinin bir neticesi. Zira bu insan tipinde, cennette yasak meyveyi yiyen insan buradan çıkarılarak cezalandırılmış, ceza mekânı olarak da dünyaya gönderilmiştir. Diğer telakkiye yani İslam’a göre ise insan, yasak meyveyi yiyince günah işlediğini fark etmiş, pişman olmuş, tövbe ederek affedilmiştir. Daha önce içinde bulunduğu çevreyi fark etmeyen beşer/insan, artık bu durumundan uzaklaşmış, çevrenin sorumluluğunu üstlenen bir Âdem’e dönüşmüştür. Allah’ın yarattığı dünyayı muhafaza vazifesini üstlenmiştir. Başka felsefe ve dinlerin insanlık telakkileri üzerinde de duran Cansever, insanı, şeytanı ve onunla mücadeleyi İslam’ın tarif ettiği gibi yürütmek gerekir diyor.

İnsanın vazifesini “dünyanın güzelleştirilmesi” olarak özetleyen mimar, bunun da ancak bilgi ve duyarlılıklarla mümkün olabileceğin değişik boyutlarıyla belirginleştiriyor. Cumhuriyet devri mimarisi konulu bir yazısından sonra “Şeytanla Kucak Kucağa” başlıklı bir yazı kaleme alma gereği duymuş olmasını şöyle izah ediyor:

“Şehirlerimizde insanların şeytanla kucak kucağa oluşunu beraberce görüyoruz. Bu hali özenilecek bir şey olarak hiçbir zaman tarif etmememiz gerekir. Eğer biz içinde yaşadığımız şehirde, spekülatif vahşi güçlerin çirkinleştirdiği işleyişin ürünü bir şehirde isek, bu şehrin özenilecek bir yeri var mı diye sorgulayabiliriz. Gerçekte özenilecek olan ecdadımızın tertemiz bir ruhi tavırla ortaya konmuş olan ürünleridir. Hâlbuki şehirden bahsedildiğinde, o ürünlerin hiç sözü geçmiyor. O ürünlerin örnek olması, geleceğe ışık tutması diye bir çaba yok. Süleymaniye’nin elden gitmesi kimsenin kaygısı değil. Bir kervansarayın her odasının düşük bir miktar paraya kiraya verilmesi ve çürük deri deposu olarak kullanılması kimseyi ilgilendirmiyor. Son derece büyük bir kültürel çaba ve gelişme sonunda meydana getirilmiş olan sivil mimari eserlerinin yok edilmesinin yalnız lafı ediliyor. Ama kimsenin kurtarmak için bir şey yaptığı yok.”

Var olan sorunların çözümü sürecinde insanların idrak düzeyini geliştirmenin lazım olduğu açık. Fakat bu da hemen gerçekleşmediği gibi insanların tutkuları üretilen sanat eserlerinin korunmasını dahi sekteye uğratabilir:

“(…) eski İstanbul gibi yapılan her şeyin güzel olduğu bir şehirde, şehirlerimizin elde kalmış abideleri ile o kırık dökük ahşap yapılar, çok büyük bir kültürel tekâmülün ürünleri. Onların içinde, insanın büyük bir idrak gelişimi dışa yansıyor. Bunlar, bir geleceği kurabilmek için dayanabileceğimiz, kitapta yazılı olanlardan daha önemli hareket noktaları. Çünkü kitapta yazılı olanları öğrendiğimizde, bilgi elde ediyoruz. O bilgiye göre ruh halimizi biraz geliştirirsek, kendi varlığımızı biraz yüceltiyoruz. Fakat bunun hayata geçirilmesi, nakledilmesi, hayatın bütün olumsuzluklarının yahut iç çelişkilerinin çözülerek bir sanat eserine dönüştürülmesi çok müthiş bir şey. Bu böyle olunca şehirlerimizin geleceğini kurmak için elimizdeki en önemli kaynak, bu tarihi mimarlık mirası. Bunun korunmasının, şehir politikalarımızın temel maddesi olması gerekiyor. Bu tabiî ki, planlamaya da yansıyacaktır. Plansa, bu değerlerin bulunduğu yerlerin korunması birinci vazife olacaktır.”

Her zaman övgüyle bahsettiği ve 27 Mayıs 1960 darbesinde açığa alınan 147 üniversite hocasından biri olan müstesna hocası Mazhar Şevket İpşiroğlu burada da karşımıza çıkıyor. Cansever’in anlattığına göre sanat tarihçisi İpşiroğlu, derslerinde ortaya bir resim koyar, “Bu resimde ne görüyorsunuz?” diye sorarak dersini işlemeye başlarmış. Bir konunun etrafında uzun uzun durmak için iyi bir yöntemdir bu ona göre. Cansever 1949’da burs alarak doktorasını yapmak üzere iki yıl süreyle Paris’e gider. İpşiroğlu o zaman kendisine, “Kütüphane kütüphane dolaşma, şehir şehir gez, kültürün nabzını tut” der. Bilen bilir; Cansever’in hocalarından söz edilecekse adı anılacak isimlerden bir diğeri Sedat Hakkı Eldem’dir. Nitekim onunla ilgili hatırlatmalar da bu konuşmalarda dikkat çekecek boyuttadır.

Devamı için: http://www.dunyabulteni.net/haber-analiz/354614/turgut-canseverle-konusmalar

Bu haber toplam 738 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim