• İstanbul 23 °C
  • Ankara 27 °C

Türkçeden Başka Kendimi Hiçbir Yere Ait Hissetmiyorum

Türkçeden Başka Kendimi Hiçbir Yere Ait Hissetmiyorum
Günümüz çocuk edebiyatının önemli isimlerinden şair Gökhan Akçiçek, kitapları, şiir serüveni ve dünya çocukları üzerine Mustafa Uçurum'un sorularını cevapladı.

Bir çocuğun kalbine dizelerden kurulu bir demet sunmak. Her gün biraz daha köhneyen ve sevgisizliğin sağnak sağnak yayıldığı dünyada şiirlerle çevrili bir dünyanın sesi olmak.

Çocuklar için yazmak bu çağda çocukların kalbine dokunmak kadar gerçek bir eylemdir. Bir şiirin dizesiyle kanatlanan duygular koruyucu bir güce de sahiptir. Gökhan Akçiçek, bu güçlüklerin farkında olarak çocuklara şiirini armağan eden şiir yürekli bir şair. Dünyaya çocukların gözüyle bakıp içine dokunan sahneleri kendi dünyasında yoğurarak küçük bir tebessüm sunuyor çocuklara içli bir türkü gibi. Onun şiiri dünya coğrafyasındaki tüm çocukların sesi soluğu gibi adeta.

Akçiçek ile, kitapları etrafında edebiyata, hayata ve çocuklara bakışına dair konuştuk.

"18 yaşında olsaydınız ne yapardınız" diye sorulduğunda, "Evden kaçardım galiba. Dünyayı keşfetmeye çıkardım" demişsiniz. Yine başka bir söyleşide de "Çocukluğuma ait yüzlerce hatıra, bir şekilde şiirime dayanak oldu." diyorsunuz. Nasıl bir çocukluk geçirdiğinizi merak ediyorum. Bize biraz o günlerden bahseder misiniz? Meraklı bir çocuk muydunuz mesela?

Çocukluğumun Türkiye’si de çocuk sayılırdı aslında. Naiflik olağan bir durumdu. Hesapsız sevmenin ibadet, komşuluk hatırının miras gibi görüldüğü; yoksulluğun ve iyi halli oluşun ayıp olmadığı, hatta çevremizde az da olsa zengin olmanın ezikliğini hissedenlerin yer aldığı bir dünya. Zenginler bu kadar şımarık ve göze batan tipler değildi. Merhamet mahallemizin adı idi neredeyse... Yeşilçam filmleri siyah beyaz, Türkiye radyoları baş konuğumuzdu. İnsanın içine işleyen bir Türkçe ile konuşulurdu. Sözcükler ağzımızdan çıkmadan önce şerbet dolu bir cam kavanozun içinde sırasını beklerlerdi sanki. Kendi oyuncağını kendi yapan çocuklardık. Tabiat ana tüm güzellikleri ile emzirirdi bizi. Kuşlar, ağaçlar, kır çiçekleri, mahallemizi ikiye bölüp Karadeniz’e doğru koşan Bülbül deresi… Göçmen kuşlar, kardan adamlar, ninniler, masallar; kruvaze ceket giyen babalar, dedeler. Sevdiğinin isminin baş harfini kanaviçelere, patiskalara işleyen lepiska saçlı nişanlı kızlar.

Televizyonun olmadığı yılların çocuğu olmak ayrıcalıkmış gibi geliyor bana. Hayal dünyamız kapitalizmin tasallutunda değildi. Kitaplar en iyi arkadaşımızdı. Kütüphaneleri keşfetmem büyük şanstı benim için. Anne ve babam okul yüzü görmemişlerdi ama okumanın önemini kavrıyorlardı.

Yazmaya nasıl başladınız? Örnek aldığınız kimseler, şairler, yazarlar var mı?

İlk ve ortaokul yıllarımda yazmak hiç aklıma gelmedi. O yönde bir teşebbüsüm de olmadı zaten. Ama çok iyi resim yapıyordum. Lise yıllarımın son anlarında yazma fikri az da olsa zihnimde belirdi. Ortaokul ve lisede kompozisyon dersim çok iyi idi. Sosyal derslere oldukça ilgi duyuyordum. Edebiyatı gündemime almam lise yıllarıma denk gelir. Lisede fen bölümü öğrencisiydim, lakin edebiyat dersleri daha çok ilgimi çekiyordu.  

 

Devamı için: http://www.dunyabizim.com/soylesi/24911/turkceden-baska-kendimi-hicbir-yere-ait-hissetmiyorum

Bu haber toplam 841 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim