• İstanbul 25 °C
  • Ankara 30 °C

Türkiye kuşatılıyor mu?

Önder SAATÇİ

Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğundan beri hiç bu kadar badireyi bir arada göğüslemiş midir, bilinmez. Bir taraftan haksız Ermeni iddiaları, bir taraftan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, cemevlerinin ibadethane olmasına dair kararı, diğer taraftan da terör örgütünün çözüm süreci bahanesiyle mevzi kazanmaya çalışması. Bütün bunlar günümüz Türkiye’sinin istikbalini karartan üç büyük mesele.

Her şeyden önce Türkiye, Ermenilerin iddialarının içeriğini kendi halkına türlü bilgilendirme vasıtalarıyla en iyi şekilde anlatmalıdır. Evet, ortada bir tehcir vardır. Bu tehcirde bir miktar Ermeni vatandaşı canından olmuştur; ama bu tehcir kararının alınmasına sebep olanlar yine Ermenilerdir. Onların gerçekleştirmiş oldukları cinayetler ve katliamlardır. Ermeniler Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurabilmek için Osmanlı idaresinin son asrında binlerce Müslümanı(Kürt ve Türk) katletmişlerdir. Bu da yetmemiş 1970’lerde ve 1980’lerde ASALA terörüyle yurt dışındaki elçiliklerimize saldırarak birçok vatandaşımızı şehit etmişlerdir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Karabağ’ı işgal ederek 26 Şubat 1992’te Hocalı Katliamı’nı tertiplemişlerdir. Kısacası Ermeniler kendi “millî varlık”larını Türk ve Müslüman düşmanlığı üzerine kurgulamışlardır. Peki, bütün bunlara karşı Türkiye ne yapmalıdır.

Her şeyden önce yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının ve Azerbaycanlı soydaşlarımızın Avusturya ve Kanada gibi ülkelerde düzenlemiş oldukları mitingler her yıl 24 Nisan’da yeniden düzenlenmeli ve Türkiye Cumhuriyeti devleti bu işler için büyük bir bütçe ayırmalıdır. Bununla da yetinmeyip Ermenilerin Müslüman Anadolu halkına dünden bugüne reva gördükleri katliamları belgesel hâline getirip TRT’den her fırsatta yayınlamalı ve bu belgeseli diğer dünya dillerine de çevirerek bütün dünya televizyonlarına dağıtmalıdır. Bununla da yetinmeyerek diplomasi atağı ile, ulaşılabilecek her ülkenin parlamentosundan, Arap Birliğinden, İslâm Ülkeleri Konferansından, Afrika Birliğinden Ermeni katliamlarını kınayan kararlar çıkartmalıdır. Ama bunlardan önce bu kınama kararları Türkiye’nin bütün İl genel meclislerinde ve belediye meclislerinde alınarak dış dünyaya karşı birlik mesajı verilmelidir. Her bir il ve ilçe merkezinde Ermeni katliamlarını hatırlatan anıtlar ve parklar yapılmalıdır. Bütün bunlar elbette, Ermeni iddialarını gündemden düşürmeyecektir. Ama savunmada kalarak her yıl 24 Nisan’da ABD Başkanının “soykırım” kelimesini kullanıp kullanmayacağını merak etme zilletine hiç olmazsa bir son verilmiş olacaktır. Şunu da ekleyelim: Eğer 1915 hadiseleri bir soykırımsa Ermenistan Cumhuriyeti’ndeki açlık ve sefaletten kaçan binlerce Ermeni neden İstanbul’a sığınmıştır?      

Türkiye’nin başına örülmek istenen bir çorap da Alevîlik meselesidir. Alevî vatandaşlarımızın bazı sosyal haklarının geçmişte ihmal edildiği doğrudur. Ancak Alevîlerin inançlarını ifade etmede ve ibadetlerini uygulamada karşılaştıkları sorunların benzerlerini sünnî kitle, hem de çok daha fazlasıyla yaşamıştır. Bu hususun çok iyi bilinmesi gereklidir. Türkiye, Kur’an mushaflarının toplatıldığı, Kur’an okuyanların cezalandırıldığı, ezanın susturulduğu, haccın yasaklandığı ve camilerin ahıra çevrildiği bir karanlık devirden geçmiştir ki bunu kimse unutmamalıdır. Dolayısıyla, Alevîlerin birtakım sosyal hakları daha geniş bir pencereden bakılarak çözümlenmelidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararına gelince, bu karar olsa olsa Avrupa ülkeleri için geçerli olabilir. Çünkü, Avrupa’da yaşayan bir Alevî vatandaşının konumu bir Budist, bir Sih veya bir Şintoist ile bir tutulabilir. Bu insanların hepsi, orada, Hristiyan bir toplumun içinde yaşamaktadırlar ve inançlarının mahiyeti ancak Hristiyanlıkla mukayese edilerek anlaşılabilir. Avrupa’da bunların her biri bir din gibi görülebilir. Oysa Türkiye’de durum böyle değildir. Türkiye’de Alevîlerin konumu bir mezhepten öteye geçirilemez. Cemevleri de birer ibadethane değil, ancak birer dergâh statüsünde tutulabilir. Kaldı ki tekke ve zaviyelerin kapatılmasına dair kanun kaldırılmadan -ki hükmü kalmamıştır- cemevlerinin statüsü resmiyete kavuşamaz. Alevîlerin önüne düşenlerin asıl probleminin ibadet meselesi olmadığı da açıktır. Bu gayretkeşlikler Türkiye’deki Alevî kitlesini, içinde yaşadıkları topluma yabancılaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Avrupa’nın, Türkiye’nin etnik ve mezhebî farklılıklarını kaşıyarak Türkiye’yi önce bir kavmiyetler ve mezhepler çukuruna itmek sonra da siyasî yönden parçalamak niyetlerinin varlığı hiçbir zaman gözden ırak tutulmamalıdır. AİHM’nin son kararı buna hizmet etmektedir ve Türkiye’de uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Şunun da bilinmesi lâzımdır ki bir Alevî Türk vatandaşı bir gün yoldan geçerken abdest alıp herhangi bir camiye girse ve bir vakit namazı kılsa, yahut bir müftülük binasının önünden geçerken oraya girip hacca gitmek üzere müracaat etse bunun önünde dinî veya hukukî bir engel var mıdır? Nitekim, hac ibadetini yerine getirmiş ve namaz kılan pek çok Alevî vatandaşımızın olduğunu da biliyoruz. Bu hususlarda karar alanların ve toplumun önüne düşenlerin bunları da göz önünde bulundurması icap eder.

Türkiye’nin kuşatılmasında at oynatılan bir diğer alan da terördür. Son yıllarda çözüm süreci denerek görünüşte bir çatışmasızlık ortamı kurulmuş; ama bu ortamı terör örgütü fazlasıyla istismar ederek mevzi kazanmaya çalışmaktadır. Cizre’nin ve daha başka Güneydoğu illerimizin, içinde bulunduğu durum ortadadır. Terör dağlardan şehirlere indirilmiş, hatta büyük şehirlere taşınmış, sokak olaylarıyla devletin gücü ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bunun yanında Doğu ve Güneydoğu’daki vatandaşlarımız haraç, yol keserek kimlik sorma, çocuklarının dağa kaldırılması ve daha başka birçok sorunla karşı karşıyadır. Bunlardan usanan vatandaşlarımızın bir kısmının batı illerine göç ettiği haberleri kaygı vericidir. Yaklaşan seçimlerde ise terör örgütünün, belli bir partiye oy vermeleri için vatandaşlara baskı, şantaj ve tehditte bulunacağı muhakkaktır. Bunun benzerleri bugüne kadar çok yaşandı, bu ortamda da yaşanmaya devam edilecektir.

Türkiye bu kuşatılmışlığı kıramazsa yarınlarda daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalacaktır.   

Bu yazı toplam 1334 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim